26 Aralık 2012 Çarşamba

T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ BORÇLAR HUKUKU GENEL HÜKÜMLER PRATİK ÇALIŞMALARI
OLAY
(T.C. YARGITAY Hukuk Genel Kurulu, Esas 2004/13-61, Karar: 2004/110 Karar Tarihi 25.02.2004)

Davacılardan Ahmet kızı Feride ile diğer davacı Feride’nin kocası Cemal, alacaklı olan davalı Hüseyin’in, Mehmet kızı Feride’den olan alacağını tahsil için yaptığı icra takibinde borçlu Feride’nin haciz tutanağında ödeme taahhüdünde bulunduğunu, ancak taahhüdü ihlal etmesi sonucu diğer davalı Avukat Orhan'ın vekil sıfatıyla taahhüdü ihlal eden borçlu hakkında şikayette bulunduğu Konya İcra Ceza Mahkemesi kararı ile borçlu Mehmet kızı Feride yerine Ahmet kızı Feride’nin hafif hapis cezasına mahkum edildiğini bu yanlışlığın davalı avukata bildirilmesine rağmen para yatırılmadan şikayetten vazgeçirilmediğini paranın yatırılması sonucu cezaevinden çıkabildiğini, iade-i muhakeme talebi sonucu aleyhe olan kararın iptal edildiğini ileri sürerek ödenen 6000 TL.nın ödeme tarihinden faizi ile ve 10000 TL. maddi 10000 TL. manevi tazminat ile beraber toplam 10.000 TL. nın ödetilmesini istemişlerdir.
Davalılardan Avukat Orhan, hatayı İcra Hâkimliği ve ilgili Nüfus Müdürlüğünün yaptığını, kusurları olmadığını, davanın kendilerine değil Adalet Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığına karşı açılması gerektiğini ayrıca ödemenin Mehmet kızı Feride lehine yapıldığını bu nedenle sebepsiz zenginleşmenin Mehmet kızı Feride lehine yapıldığını savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkemece 10000 TL. faizi ile Hüseyin'den tahsiline bu miktar için Orhan yönünden davanın husumetten reddine, haksız fiil nedeniyle istenen tazminat talebinin Hüseyin yönünden reddine Avukat Orhan yönünden kabulüne, Cemal için 4000 TL, Feride için 6000 TL milyon manevi, 7500 TL milyon maddi tazminatın Avukat Orhan'dan tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
SORU: Davacı Cevdet’in, eşinin hapiste kaldığı süreler için manevi tazminat talebinin dayanağı sizce nedir? Cevdet bu dayanağı noktasında haklı mıdır tartışınız.
OLAY II
T.C. YARGITAY3.Hukuk Dairesi, Esas:  1997/5127, Karar, 1997/5664, Tarih, 09.06.1997
Davada; Çeşme İmbat Sahil Evleri Sitesi'nde yaz tatilini yapmaktayken, davacıların müşterek çocukları olan 1979 doğumlu Onur'u davalıya ait köpek ısırmıştır. Davacı anne ve baba ile küçüğün acı, üzüntü ve kuduz paniği karşısında işkence içinde kıvrandıkları, İzmir'de kuduz tedavisinin yapıldığı ileri sürülerek, davacı baba Niyazi için 1.000 maddi, 2.000 lira manevi; küçük Onur için 2.000 lira manevi, birleştirilen İzmir İkinci Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 1996/1454 esas sayılı dosyasında da anne Sevgi için 5.000 lira manevi olmak üzere toplam 10.000 lira tazminatın tahsili istenilmiştir. Davalı taraf anne ve babanın manevi tazminat istemeye hakları bulunmadığından ötürü davanın reddi gerektiğini savunmuş, mahkemece davacı Niyazi ve velayetindeki Onur için 4.000 lira manevi, 1.000 lira maddi; Sevgi için de 5.000 lira manevi tazminatın tahsili cihetine gidilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
SORU: Onur’un anne ve babasının manevi tazminat talebini değerlendiriniz?

19 Aralık 2012 Çarşamba

BORÇLAR HUKUKU GENEL HÜKÜMLER PRATİK ÇALIŞMALARI

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ BORÇLAR HUKUKU GENEL HÜKÜMLER PRATİK ÇALIŞMALARI
20 Aralık 2012
OLAY I: Konya’da Hukuk Fakültesi öğrencisi olan Musa, bir alışveriş merkezinde bulunan mağazanın vitrininde güzel bir takım elbise görür. Mağaza sahibi olan Şeyhmus, bu takım elbiseye 1250 TL fiyat biçmiştir ancak vitrini düzenleyen Jale isimli tezgâhtar söz konusu takım elbisenin etiketine yanlışlıkla 125 TL yazmıştır. Musa, 125 TL bedelle takım elbiseyi satın almak ister ve Jülide isimli diğer bir tezgâhtar satım işlemini yapar, takım elbiseyi özel kılıfına yerleştirerek Musa’ya teslim eder. Ertesi gün durumun farkına varan Şeyhmus, Musa’ya takım elbiseyi geri getirmesini söyler ve parasını (125 TL) iade etmeye hazır olduğunu bildirir. Musa’nın bu teklifi kabul etmemesi üzerine olay mahkemeye intikal eder.
SORULAR:
I. a)Vitrinde fiyatı gösterilerek takım elbisenin sergilenmesinin hukuki niteliği nedir?
b) Şeyhmus, vitrindeki takım elbisenin ve diğer ürünlerin fiyatını içeren bir kataloğu Musa’nın ev adresine göndermiş olsaydı cevabınızda bir değişiklik olur muydu? (818 sayılı Eski Borçlar Kanunu ve 6098 sayılı yeni Türk Borçlar Kanunu açısından değerlendiriniz)
II. Şeyhmus ile Musa arasında bir sözleşme kurulmuş mudur? Güven teorisi çerçevesinde değerlendirebilir misiniz?
III. Şeyhmus takım elbisenin iadesini isteyebilir mi? İsteyebilirse hangi hukuki sebebe dayanabilir?
IV. Sözleşmenin kurulduğu varsayımından hareket edilirse, Şeyhmus’un takım elbisenin iade edilmesini istemesini ve kendisinin de parayı iade edeceğini bildirmesini hukuken nasıl değerlendirirsiniz?
V. Musa, takım elbiseyi 1250 TL’ye de alacağını bildirirse Şeyhmus iade talebinde ısrar edebilir mi?
VI. Şeyhmus iade talebinde haklı bulunursa Musa’dan hangi tür zararlarının tazminini talep edebilir?

OLAY II: Konya’da faaliyet göstermekte olan İkonium isimli bir şirketin ortakları Ali ile Veli isimli kardeşlerdir. Bu kardeşler yeni yatırımlar yapabilmek amacıyla Bankadan kredi çekmek isterler. Ancak bu kardeşler, Ali’nin ilgili banka nezdinde kredi notu çok iyi olmadığı için kredi alamazlar. Bunun üzerine Veli, Ali’ye “hisselerini şimdilik bana devret, böylece krediyi alırız, daha sonra ben sana hisseleri tekrar devrederim” der. Ali, hisselerini devreder fakat kredi çektikten sonra Veli söz konusu hisselerin tekrar Ali’ye devredilmesine yanaşmaz.

SORULAR
I. Ali’nin avukatı olsaydınız hangi hukuki gerekçelere dayanarak ne tür bir dava açmayı düşünürdünüz?



9 Nisan 2012 Pazartesi

BORÇLAR HUKUKU ÖZEL HÜKÜMLER PRATİK ÇALIŞMALARI


S. Ü. HUKUK FAKÜLTESİ BORÇLAR HUKUKU ÖZEL HÜKÜMLER DERSİ PRATİK ÇALIŞMALARI (III)
10.04.2012
OLAY: Kamil, Konya’da ikamet etmekte olan Hakan’a ait Hukukçular apartmanındaki bir daireyi 5 Nisan 2011 tarihinden itibaren iki yıllık bir süre için kiralar. Kamil, İnegöl’de bir mobilyacıya sipariş ettiği özel el yapımı mobilyalar ile daireyi tefriş eder. Kamil, 05. 12. 2012 tarihinde Hakan’a hiçbir ihtarda bulunmaksızın kiralananı boşaltır ve daha lüks bir semtte daha geniş bir daireye taşınır. Bu arada Kamil, evden çıkmadan önce 3 aylık kira bedelini de ödememiştir. Kamil, ikinci kiraladığı evin bir odasını da çok sevdiği bir arkadaşına altı aylığına kiralar.
SORULAR: Not: Soruları TBK. hükümlerine göre cevaplayınız.
SORU I: Kamil’in kiralananı süresinden önce boşaltmasından dolayı herhangi bir sorumluluğu var mıdır?
SORU II: Hakan, Kamil’in ödemediği 3 aylık kira bedelleri için nasıl bir hakka sahiptir? Hakan’ın burada sahip olduğu hakkın benzer hukuki müesseseden farklı yönleri nelerdir? Hakan, Kamil’in kiracıya yüklenen bina aidatı, yakıt parası gibi bedelleri ödememesi durumunda neler yapabilir?
SORU III: Kamil, mobilyaları gizlice götürmeye teşebbüs etseydi Hakan’a ne tavsiye ederdiniz?
SORU IV: Mobilyalar, Kamil’e değil de üçüncü kişilere ait olsaydı ikinci soruya verdiğiniz cevap değişir miydi? Mobilyalar mağazadan çalınmış olsaydı cevabınız ne olurdu? 
SORU V: Kamil, ikinci kiralanandaki bir odayı arkadaşına kiraya verebilir mi? Burada bir ticari işyeri kirası söz konusu olsaydı alt kira açısından cevabınızda bir değişiklik olur muydu? (6102 sayılı yeni TTK. m. 11/3 ile bağlantılı olarak cevaplayınız)
SORU VI: Kamil kiralananı alt kira sözleşmesi yapmadan da bir başkasına devredebilir mi? Devrederse bunun alt kiradan farkı ne olur? Açıklayınız.

10 Şubat 2012 Cuma

Borçlar Hukuku Özel Hükümler Dersi Vize Sınav Sorularının Cevapları

T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ 2011-2012 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI BORÇLAR HUKUKU ÖZEL HÜKÜMLER DERSİ VİZE İMTİHANI SORULARININ CEVAPLARI

SORULAR
OLAY I. Mersinde 500 ağaçlık Portakal bahçesi olan Selim, portakalları Konya’da ikamet etmekte olan Cemil’e kilosu 1 TL’den (Bir lira) satmıştır. Taraflar sözleşme konusu portakalların olgunlaşıp toplanma zamanı geldiğinde alıcı Cemil’e Mersindeki bahçede teslim edileceğini 15.10.2011 tarihli sözleşmeyle kararlaştırmışlardır. Ancak portakalların olgunlaşması zamanından bir ay önce meydana gelen aşırı soğuklar nedeniyle portakallar donarak tamamen bozulmuştur.
Mersindeki Selim’in kızı Sinem S.Ü. Hukuk Fakültesini kazanarak Konya’ya gelmiştir. Konya’da özel bir yurt ile sözleşme yaparak barınma sorununu çözmüştür.
SORU I: Portakalların donarak bozulmasını hukukî açıdan nitelendirerek 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun bu konuda öngördüğü ilkeyi hem genel hükümler hem de özel hükümleri dikkate alarak açıklayınız. 6098 sayılı TBK. bu konuda farklı bir düzenleme getirmiş midir, getirdiyse ne gibi farklılıklar mevcuttur açıklayınız.
SORU II: Cemil, portakallar bozulmasına rağmen sözleşmeden doğan para borcunu satıcı Selim’e ödemekle yükümlü müdür? Bu soruyu BK. ve TBK.’nunu dikkate alarak cevaplayınız?
SORU III: Sözleşmede Selim’in portakalları Konya’ya göndermesi kararlaştırılmış olsaydı cevabınız değişir miydi? Değişirse nasıl bir cevap verirdiniz (10 Puan). BK. ve TBK.’a göre cevaplayınız.
SORU IV: Bu olayda BK. anlamında ticari satım sözleşmesinin varlığı için gerekli şartlar nelerdir?  Ticari satımın alelade satımdan farklılık arz ettiği hususlar nelerdir açıklayınız. Olayda ticari satımın varlığının kabul edilmesi halinde alıcının hangi tür zararları hangi yöntemlerle hesaplanabilirdi? Zararın hesaplanması konusunda TBK. da bir değişiklik yapılmış mıdır? Yapıldıysa ne tür bir değişiklik söz konusudur?
SORU V: Sinem’in özel yurtla yapmış olduğu sözleşmenin hukuki niteliğini açıklayarak taraflar arasında çıkacak olan sorunlarla ilgili olarak hangi hükümlerin uygulanabileceğini tartışınız.  
OLAY II. Kazım, Kamuran isimli bir şahıstan 2006 model Volkswagen Jetta 1.6 FSI, 85 kW Midline ve metalik gri renkli aracı 35.000 TL karşılığında satın almıştır. Kamuran aracın kazasız olduğunu söylemiştir. Kazım, kasko yaptırmak amacıyla sigorta şirketine gittiğinde aracın pert kaydının olduğunu öğrenmiştir. Kamuran’ın 2005 yılında aracın pert olması nedeniyle kasko yaptırdığı sigorta şirketinden 28.000 TL. para aldığı anlaşılmıştır. Kazım, Kamuran’a durumu bildirmiş ancak Kamuran, aracı görüp beğendiğini söyleyerek Kazım’ı terslemiştir (Pert kaydı aracın çok ağır bir kazaya karıştığını gösteren durumdur).
SORU I: Kazım’ın avukatı olsaydınız ne yapardınız? BK. da mevcut olan hangi hükümlere (genel hükümleri de dikkate alarak) dayanarak, Kazım’ın mağduriyetini giderirdiniz? Kazım’ın uyması gereken şekli kurallar nelerdir? Bu konuda TBK.’da yapılan düzenlemelerde bir farklılık var mıdır?
SORU II: Kazım’ın sahip olduğu seçimlik hakların hukuki niteliği hakkında bilgi veriniz. (10 Puan)
SORU III: Kazım bedel indirimi isteyebilir mi? İsteyebilirse nisbi metoda göre indirilecek miktarı hesaplayınız? (Aracın ayıpsız objektif değerini 40.000 TL., ayıplı objektif değerini de 25.000 TL. olarak kabul ediniz) (10 Puan) Sadece BK.’nuna göre cevaplayınız.
SORU IV: Somut olayda bir ticari satım sözleşmesi olsaydı vereceğiniz cevaplarda değişiklik olur muydu? Cevabınız evetse ne gibi değişiklikler olurdu? (10 Puan) Mevcut Ticaret Kanunu’nu dikkate alınız.
SORU V: Kazım önce bedel indirimi isteseydi daha sonra bundan vazgeçip başka bir seçimlik hakkını kullanabilir miydi? Kazım’ın sahip olduğu haklar bakımından TBK.’da ne gibi değişiklikler getirilmiştir açıklayınız. (10 Puan).





Arkadaşlar puan verirken kırmızı ve altı çizili yerleri yazmanızı aradık. Kırmızı altı çizili yerleri yazanlara parantez içindeki puanları verdik.
CEVAPLAR (OLAY I)
CEVAP I: a) Portakalların donarak bozulması satım sözleşmesinde hasar ve yararın intikaliyle ilgili bir konudur. (2 Puan)
b) Hasar ve yararın intikaliyle ilgili olarak BK. da genel hükümlerle özel hükümler arasında farklılık vardır. BK. m. 117/1’e göre, eğer borçlunun borcu bir parça borcu ise sözleşme kurulduktan sonra fakat ifası yerine getirilmeden önce borçlunun borcunu ifa etmesi umulmayan bir nedenle, borçlunun sorumlu olmayacağı bir şekilde objektif olarak imkânsızlaşırsa, borçlu borcundan kurtulur. Yani borçlunun borcu sona erer. Bundan dolayı da alacaklı borçluya karşı herhangi bir talepte bulunamaz. (1 Puan).

c) BK. m. 117/II de ise tam iki tarafa borç yükleyen akitlere ilişkin bir hüküm getirilmiştir. Buna göre ise, tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmede borcunun ifası imkânsızlaşan borçlu borcundan kurtulurken sözleşmenin diğer tarafından (alacaklıdan)  edimi talep edemez ve daha önceden almış olduklarını da sebepsiz zenginleşme hükümleri çerçevesinde iade etmekle yükümlü olur.  Buna göre, tam iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde hasara borçlu katlanmalıdır. (1 Puan)

d)Borçlunun borcu cins borcu ise “tür yok olmaz” kuralı gereğince borçlunun borcunun imkânsızlığından bahsedilemez. Cins borçlarında da edim hasarına borçlunun katlanması gerektiği söylenebilir. (1 Puan)

e) BK. m. 183/I’ e göre, eğer sözleşmenin konusu bir parça borcu ise sözleşmenin kurulmasıyla birlikte hasar ve yarar alacaklıya intikal etmelidir. (1 Puan)

f) BK. m. 183/II’ e göre de sözleşmenin konusu cins borcu ise sadece sözleşmenin kurulması yeterli değildir. Ayrıca satılanın ayırt edilmiş olması da lazımdır. Başka bir yere gönderilecekse satıcının bu maksatla satılan üzerinden yedini refetmiş bulunması da gerekmektedir. (1 Puan)

g) TBK. m. 208 de Yarar ve hasar kenar başlığı altında bu kural düzenlenmiştir. Buna göre, istisnai durumlar dışında satılanın yarar ve hasarı taşınır satımlarında zilyetliğin devri, taşınmaz satımlarında ise tescil anına kadar satıcıya aittir. Dolayısıyla satım sözleşmesinin konusu eğer bir taşınırsa bu taşınırın zilyetliği alıcıya devredilinceye kadar hasar ve yarar satıcıya aittir. Taşınmaz satımında ise tescil anına kadar hasar ve yarar satıcıya aittir. (2 Puan)

h) BK. m. 183/II deki cins borçlarının ayırt edilmesiyle ilgili kural TBK. m. 208 de ele alınmamıştır. Bu nedenle burada bir kanun boşluğundan bahsedilebilir. (1 Puan)

CEVAP II: a) Satım sözleşmesinde hasar ve yararın intikali denilince, sözleşmenin doğumundan sonra fakat ifasından önce satım konusu şeyde hâsıl olan yarar ve zararın alıcıya hangi andan itibaren geçmiş olacağı amaçlanır. BK. m. 183 hükmünde hasar ve yararın sözleşmenin kurulması anından itibaren alıcıya geçeceği kuralı kabul edilmiştir. Ancak BK. m. 183/II hükmüne göre de satım konusu eğer bir cins borcu ise hasar ve yararın intikali için sadece sözleşmenin kurulması da yeterli değildir buna ilaveten ayrıca satım konusunun ayırt edilmiş olması da gerekmektedir. (1 Puan)

b) Somut olayda da taraflar arasında cins (nev’i) borcu satımı kurulmuştur. Cins (Nev’i) borcu, ferden değil (parça borcu) sadece cins ve miktar itibariyle belirlenmiş olan edimlerdir. Bir edimin cins borcu sayılabilmesi için cins ve miktarının tayini yeterli ise de, bu cins bir şeyin satım akdine konu olması halinde hasar ve yararın alıcıya intikali için sözleşmenin kurulması yeterli değildir. BK. m. 183/II uyarınca ayrıca satılanın ayırt edilmiş olması gerekir. Ayırt etmeden maksat, satılan şeyin cinsine göre “ölçülmek, sayılmak veya tartılmak suretiyle sözleşmeye tahsis edilmesidir”. (1 Puan)
c) Ayırt etme işleminin kim tarafından ve hangi anda gerçekleştirileceği tartışmalıdır. Hâkim görüşe göre, ayırt etme satıcının dışarıya yansıyan ölçme, tartma, sayma, paketleme gibi eylemleriyle gerçekleştirdiği tek taraflı bir fiildir. Bu görüşe göre, ayırt etme işlemine alıcının katılması gerekli değildir. Yine bu görüşe göre ayırt etme işleminin alıcıya ihbar edilmesi de şart değildir. Ancak alıcının katılmadığı ayırt etmede, ayırt etme işleminin yapıldığı ve ayırt edilen şeyin satım konusuna uygun olduğunu ispat yükü satıcıya aittir. (1 Puan) Buna karşılık diğer bir görüş de ayırt etme işleminin tamamlanması için ayırt etmenin alıcıya ihbar edilmesini şart koşar (1 Puan). Bir başka görüş ise ayırt etme için, ayırma işleminin alıcının huzurunda yapılması gerektiğini kabul eder (1 Puan).

d) Bütün bunlara göre satım sözleşmesinin konusu somut olayda da olduğu gibi bir cins borcu ise satım sözleşmesinin kurulmasıyla birlikte hasar ve yararın alıcıya intikal edebilmesi için ayırt etme işleminin de sözleşmenin kurulduğu anda yapılmış olması gerekir. Eğer ayırt etme işlemi sözleşmenin kurulmasından sonra yapılmış ise yarar ve hasarın intikali de ayırt etme işleminin yapıldığı tarihte gerçekleşir. Somut olayda da ayırt etme işlemi gerçekleştirilmeden meydana gelen bir hasar söz konusudur ve bu hasara alıcı değil satıcı katlanmak zorundadır. Bu nedenle Cemil, satıcı Selime bozulan portakalların parasını ödemek zorunda değildir (4 Puan).      

e) TBK. da BK. m. 183’e tekabül eden 208. madde de cins borçlarında ayırt etmeyle ilgili herhangi bir düzenleme mevcut değildir (1 Puan).

CEVAP III:  a) Sözleşmede portakalların Konya’ya gönderilmesi kararlaştırılmış olsaydı bir tür yollama (gönderme) satımından söz edilirdi. (2 Puan)

b) BK. m. 183/II uyarınca da yollama satımı niteliğindeki tür satımlarında yarar ve hasar satıcının satım konusu üzerindeki fiili hâkimiyetini sona erdirdiği bir başka ifadeyle ayırt edilmiş satım konusunu taşıyıcıya teslim ettiği andan itibaren alıcıya geçer. (3 Puan)

c) Somut olay bakımından ise eğer satıcı Selim portakalları taşıyıcıya teslim ettiyse yarar ve hasar artık alıcıya geçmiştir ancak taşıyıcıya teslim etmemişse o zaman yarar ve hasara satıcı katlanacaktır. (2 Puan)

d) TBK. m. 208/III’e göre de yollama (gönderme) satımlarında satım konusunun satıcı tarafından taşıyıcıya teslim edildiği andan itibaren yarar ve hasarın alıcıya geçeceği kabul edilmiştir. Dolayısıyla bu tür satımlarda yarar ve hasarın intikaliyle ilgili olarak BK. m. 183 ve TBK. m. 208 arasında herhangi bir fark söz konusu değildir. Her ne kadar TBK. m. 208/III için gerekçede yeni bir hüküm ifadesi kullanılmış ise de aslında yeni bir hüküm söz konusu değildir. (3 Puan)

CEVAP IV: a) BK. m. 187 de “ticari alım satımlar” kenar başlığıyla düzenlenmiştir. BK. anlamında Ticari Satım kavramı üzerinde görüş birliği yoktur. Kısaca bu görüşleri ifade etmek gerekirse; birinci görüşe göre, BK. anlamında ticari satım, alıcının satıcı tarafından bilinebilir bir şekilde satım konusunu tekrar satmak amacıyla satın aldığı satım sözleşmeleridir. Bu görüşe göre alıcının tacir sıfatına sahip olup olmaması önemli değildir ancak alıcı tacirse satım sözleşmesi karine olarak ticari satım sayılır. (2 Puan)

b) İkinci görüşe göre, BK. anlamında ticari satımdan söz edebilmek için alıcının satım konusunu tekrar satmak amacıyla alması yeterli değildir alıcının satın almayı aynı zamanda kendi ticari faaliyeti çerçevesinde gerçekleştirmesi müteşebbis sıfatına haiz olması gerekir. Üçüncü görüşe göre ise, BK. anlamında da olsa bir ticari satımdan söz edebilmek için her iki tarafın da tacir olması ve satımın ticari faaliyetleriyle ilgili olması gerekir. Bizce birinci görüş mantıklı olmakla birlikte öğrenci istediği görüşü kabul edebilir. Buradaki iki görüşten herhangi birisi yazılmışsa (1 Puan) verelim.

c) Ticari satımın alelade satımdan farklılık arz ettiği hususlar; BK. m. 187, ticari satımlarda satıcının temerrüdünde alıcının sahip olduğu seçimlik haklar bakımından borçlu temerrüdüne ilişkin genel kurallardan ayrılan düzenlemeler getirmiştir. Bu farklı düzenlemeler de aslında iki karine üzerine yapılandırılmıştır. Birinci karine; bir ticari satımda taraflar belirli vade kararlaştırmışlar ise yani taraflar sözleşmede satıcının borcunu ifası için vadeyi belirli bir takvim günü olarak veya belirli bir günden başlayarak belirli bir sürenin geçmesiyle saptanacak şekilde kararlaştırmışlarsa kararlaştırılan belirli vade nispi kesin vade sayılır. (2 Puan)

İkinci karine ise; satıcı belirlenen vadede borcunu ifa etmezse alıcının müspet zararının tazminini talep ettiği karine olarak kabul edilir. Eğer alıcı aynen ifada ısrar ediyorsa bunu belirli vadenin dolmasından itibaren gecikmeksizin satıcıya ihbar etmekle yükümlüdür. (2 Puan)

d) Zararın hesaplanması yöntemleri; BK. m. 188/II ve III hükmü ticari satımlarda alıcının uğradığı müspet zararın hesaplanması bakımından iki özel kural içerir. BK. m. 188/II somut hesaplama yöntemini düzenlemiştir. Bu yönteme göre, ticari satımda zarara uğrayan alıcı her şeyden önce satım sözleşmesinde kararlaştırılan satım bedeli ile teslim edilmeyen eşyayı dürüstlükle iktisap etmek için yaptığı ikame alımdaki ödediği satım bedeli arasındaki farkı, zarar olarak satıcıdan talep edebilir (1 Puan). BK. m. 188/III de düzenlenen Soyut yöntemde ise satım konusunun bir cari fiyatı veya borsa fiyatı varsa alıcı ikame alım yapmaksızın satım sözleşmesinde kararlaştırılan satım bedeli ile ifa zamanındaki piyasa veya borsa fiyatı arasındaki farkı tazminat olarak talep edebilir. (1 Puan)

e) TBK. m. 213 de bu konuyla ilgili yapılan yeni düzenlemede BK. m. 188/II de yer alan “ticari muamelesinde satıcı” şeklindeki ifadede ticari muamelesi kaldırılmış ve böylelikle bu hükümlerin alelade satımlarda da uygulanabileceği kabul edilmiştir. (1 Puan)

CEVAP V: a) Sema’nın özel yurt işletmesiyle yaptığı sözleşme kombine karma nitelikte bir sözleşmedir (3 Puan).

Kombine karma sözleşmelerde taraflardan birisi kanunda düzenlenen farklı sözleşme tiplerine ait birden fazla edimi asli edim yükümü olarak borçlanırken, karşı tarafın edimi en fazla tek bir edimden, genellikle de bu edim bir miktar paranın ödenmesi şeklindedir, oluşur (2 Puan).

b) Karma sözleşmelerde sözleşme boşluğunun hangi hukuk kuralları ile tamamlanacağı konusunda beş görüş vardır. Bunlardan birincisi olan “Soğurma teorisine” göre, bir karma sözleşmeye bu sözleşmede yer alan hâkim sözleşme unsuruna ait sözleşme hükümleri uygulama bulur (1 Puan).

c) İkincisi olan “birleştirme teorisine” göre, karma sözleşmedeki her unsura, ait olduğu sözleşme tipine ilişkin hükümleri doğrudan doğruya uygulamak gerekir (1 Puan).

d) Üçüncüsü olan “münferit kanun hükümlerinin alınması görüşü” ne göre ise, isimsiz sözleşmelere uygulanacak kuralları belirlerken kanunda öngörülen sözleşme tipleri üzerine değil bu tiplerin içeriğini düzenleyen münferit kanun hükümleri üzerine odaklanmalıdır. Bu yüzden bir karma sözleşmeye ilişkin uyuşmazlığı çözecek kuralı ararken önemli olan söz konusu sözleşme tiplerinden birisine ait kuralın somut maddi hukuk probleminin çözümünde uygulanabilir olup olmamasıdır. Yani karma sözleşmenin içindeki satım sözleşmesine ait bir kuralın, örneğin ayıba karşı tekeffülün, somut olayda uygulanıp uygulanamayacağı araştırılır (1 Puan). 

e) Dördüncüsü olan “kıyasen uygulama teorisine” göre ise, kanunda düzenlenmiş sözleşme tiplerine ait kurallar karma sözleşmelere doğrudan doğruya değil ancak kıyas yoluyla uygulanabilir (1 Puan).

f) Beşincisi olan “yaratma teorisine göre” ise, hâkim TMK. m. 1 uyarınca hakim örf adet hukukuna göre, örf adet hukuku kuralı yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse o şekilde koyacağı genel ve soyut yedek hukuk kuralıyla karma sözleşmeye uygulanacak kuralı belirleyecektir (1 Puan).                         



CEVAPLAR (OLAY II)
CEVAP I: a) Kazım’ın avukatı olsaydım BK. 194 vd. da düzenlenmiş olan satım sözleşmesinde satıcının ayıba karşı tekeffül hükümlerinden kaynaklanan sorumluluğuna başvururdum. BK. m. 194 ve 207 arasında kusurdan bağımsız yasal bir sebep sorumluluğu düzenlenmiştir. (2 Puan)

b) Satıcının ayıplı ifası durumunda alıcı aynı zamanda satım konusunda hileye veya hataya düşmüşse alıcının ayıba karşı tekeffül hükümlerine mi başvuracağı yoksa hile ve hata hükümlerine de başvurarak satım sözleşmesinin iptalini isteyip isteyemeyeceği tartışmalıdır. Bir görüşe göre, ayıba karşı tekeffül hükümleri irade fesadı hükümlerine nazaran daha özel nitelikli hükümler olduğundan alıcının sadece ayıba karşı tekeffül hükümlerine başvurabileceğini kabul etmiştir. Buna karşılık çoğunluğun da kabul ettiği diğer bir görüş haklı olarak alıcının dilerse ayıba karşı tekeffül hükümlerine dilerse hata ve hileye ilişkin hükümlere başvurabileceğini kabul etmektedir. (2 Puan) 

c) Kazım’ın uyması gereken şekli kurallar muayene ve ihbar külfetlerini yerine getirmesidir (2 Puan).
Bunları yerine getirirse dilediği seçimlik hakkı kullanabilir. BK. m. 198/I’ de her ne kadar “muayene etmek borcundan” bahsedilse de muayene alıcıya yüklenen bir külfettir asla bir borç değildir. Muayene külfeti sadece açık ayıplar içindir. Alıcının gizli ayıpları araştırma külfeti söz konusu değildir (1 Puan). BK. m. 198/I’e göre, alıcı muayeneye “örf âdete göre imkân hâsıl olur olmaz” başlamak zorundadır. Ancak muayene süresinin başlayabilmesi için satım konusunun alıcı veya yetkili temsilcisine teslim edilmiş olması şarttır. Alıcı muayene sırasında ortaya çıkan ayıbı derhal satıcıya ihbar etmekle de yükümlüdür (BK. m. 198/I). İhbar bir bilgi (tasavvur) açıklamasıdır. İhbar herhangi bir geçerlilik şekline de tabii değildir (1 Puan).
d) TBK. m. 231 ile BK. m. 207 deki bir yıllık zamanaşımı süresi TKHK. hükümleriyle paralellik sağlamak maksadıyla iki yıla çıkarılmıştır. (2 Puan)

CEVAP II:  Kazım’ın (alıcının) sahip olduğu seçimlik hakların hukuki niteliği hakkında şunlar söylenebilir:
a) Öğretide “sözleşme teorisi” (1 Puan) olarak adlandırılan görüşe göre; alıcıya kanunda tanınan hakların kullanılması satıcıya yönelik bir icaptan ibarettir. Dolayısıyla bir seçimlik hakkın kullanılabilmesi için tarafların bu hususta anlaşmaları veya anlaşamazlarsa hâkim tarafından yenilik doğuran bir kararın verilmesi gerekmektedir. ( 1 Puan) Satıcı, alıcının icabını kabul etmezse alıcı açacağı eda davasıyla satıcıyı sözleşme yapmaya mahkûm ettirmelidir. Ancak hâkim tarafından verilen yenilik doğurucu kararın etkisi sadece sözleşmenin dönüştürülmesiyle sınırlı olup, tarafların yerine getirdikleri edimlerin iadesi bakımından ayrıca bir davanın daha açılması gerekir. (1 Puan)

b) “Değiştirilmiş sözleşme teorisine”  (1 Puan) göre ise, alıcının seçimlik haklarını kullanabilmesi için yine alıcı ve satıcı bu yönde bir sözleşme yapmalı veya satıcı anlaşmadan kaçınıyorsa hâkim tarafından yenilik doğurucu bir karar verilmelidir (1 Puan). Ancak sözleşme teorisinden farklı olarak bu görüşe göre, alıcının açtığı davada hâkimin vereceği karar tarafların yerine getirdikleri edimlerin iadesi bakımından da sonuç doğuracaktır. Bu nedenle edimlerin iadesi için alıcının ikinci bir dava açmamsına gerek kalmayacaktır (1 Puan).

c) Hâkim görüşe göre, söz konusu seçimlik haklar, yenilik doğuran hak” (1 Puan) niteliğindedir. Her ne kadar BK. m. 202 de “fesih ve semenin tenzil olunması davasından”, m. 203 de “satılanın ayıptan ari misliyle değiştirilmesi davasından” bahsedilse de söz konusu haklar yenilik doğuran hak niteliğindedirler. Bu nedenle söz konusu seçimlik hakların kullanılabilmesi için satıcının kabul beyanına gerek olmadığı gibi herhangi bir dava açılmasına da gerek yoktur ( 2 Puan). Hukuken bu hakların kullanılması için dava açılmasına gerek yoktur ancak pratik hayat bakımından dava açılmadan kullanılması da hiçbir anlam ifade etmeyecektir (1 Puan).    

CEVAP III: a) Kazım, satış bedelinin indirilmesini talep edebilir.  BK. m. 202/I’e göre alıcının sahip olduğu seçimlik haklardan birisi de satış bedelinde indirim istemektir. (1 Puan)

b) Nisbi metoda göre indirilmiş satım bedelinin belirlenmesinde uygulanacak formül şu şekildedir: Ayıpsız Objektif Değer/Ayıplı Objektif Değer= Satım Bedeli/x. (1 Puan)

c) Buradaki x değeri indirilmiş satım bedelini ifade etmektedir. Taraflar arasında kararlaştırılan satım bedeli daha öncesinden satıcıya ödenmiş olduğu için alıcı, “kararlaştırılan satım bedeli – x (indirilmiş satım bedeli) = y” işlemi sonucu ortaya çıkan y değerini satım bedelinden indirilecek tutar olarak satıcıdan iadesini isteyebilecektir. (2 Puan)

Öğrenciler genellikle yukarıdaki (c) paragrafı anlamamış olabilirler. Derste özellikle vurguladım, sanki x değeri bulunduğunda satım bedelinden indirilecek tutarı bulunmuş gibi algılanıyor, böyle bir algı eksiktir, mutlaka y değerinin bulunması gerekir. Bu nedenle kâğıtlarda özellikle (c) paragrafı için dikkat edelim.
  
d) Formülü uygulayacak olursak; x= 35.000 x 25.000,  x=875.000/40= 21.875 TL. (3 Puan)
                                                           40.000
e) Satım bedeli –x=y formülünden hareketle satıcıdan iadesi istenilecek tutarı bulursak; y = 35.000-21.875, y= 13.125 TL olarak bulunacaktır. (3 Puan)

CEVAP IV: a) Taraflar arasındaki satım sözleşmesi ticari nitelikte olsaydı muayene ve ihbar külfetinin şekli ve süresi bakımından farklılıklar ortaya çıkardı. Mevcut TTK. m. 20/III ,“Tacirler arasında, diğer tarafı temerrüde düşürmek veya mukaveleyi fesih yahut ondan rücu maksadiyle yapılacak ihbar veya ihtarların muteber olması için noter marifetiyle veya iadeli taahhütlü bir mektupla yahut telgrafla yapılması şarttır” hükmünü içermektedir. Tacirler arasındaki ticari satım sözleşmelerinde, alıcı tacirin ayıp ihbarının da TTK. m. 20/III de öngörülen şekillerden birisiyle yapılmasının gerekip gerekmediği hususu tartışmalıdır. Hâkim görüşe göre, TTK. m. 20/III de öngörülen şekil zorunluluğu temerrüt, sözleşmeden dönme ve sözleşmenin feshi için öngörülmüştür bu nedenle ayıp ihbarı için TTK. m. 20/III deki şekli kurallar uygulanmaz. Yargıtay’ın son yıllardaki kararlarında ise TTK. m. 20/III hükmünün tacirler arasındaki ayıp ihbarında da uygulanması gerektiği vurgulanmıştır. (5 Puan)

b) Tacirler arasındaki satım sözleşmesinde muayene ve ihbar külfetinin süresi bakımından da şöyle bir farklılık söz konusudur: TTK. m. 25/b.III uyarınca, ayıp teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya bildirmelidir. Ayıp, açıkça belli değilse alıcı teslimden sonra 8 gün içinde muayene etmeye ve ayıp çıkarsa bu süre içinde durumu satıcıya bildirmeye mecburdur. Alıcı 8 gün içinde hem muayene yükümlülüğünü hem de ihbar yükümlülüğünü yerine getirmelidir. (2 Puan)

c) Buradaki açık ayıptan kastedilen aşikâr ayıplardır. Ayıp, “açıkça belli değilse”den kastedilen ise BK. anlamında muayene ile anlaşılabilecek açık ayıptır. Tacirler arasındaki satım sözleşmelerinde mevcut olan gizli ayıplar bakımından ise TTK. m. 25/III hükmü uygulanmaz, BK. hükümleri uygulanır. (3 Puan)

CEVAP V: a) Alıcının sahip olduğu seçimlik hakların yenilik doğuran hak olduğu bakış açısı altında alıcının kullandığı seçimlik hakkı değiştirip değiştiremeyeceği tartışmalıdır. Bir görüşe göre, yenilik doğuran haklar bir defa kullanılmakla tükenen haklar olduklarından değiştirilmesi mümkün değildir. (1 Puan)

Bir diğer görüşe göre, satıcının rızasının olduğu durumlarda alıcı seçimlik hakkını kullanmış olsa da bir başka seçimlik hakkını da kullanabilir. (1 Puan)

Hâkim görüşe göre de alıcının kullandığı seçim hakkını sonradan diğer bir seçimlik hak ile değiştirebilmesi mümkün değildir. (1 Puan)

b) TBK. m. 227, 818 sayılı Borçlar Kanununun 202. ve 203. maddelerini karşılamaktadır. Bütünlük sağlama amacıyla BK. m. 202 ve 203 de düzenlenen alıcının hakları, TBK. m. 227 de ele alınmıştır. BK. m. 202 de alıcının kullanabileceği seçimlik haklar, sadece sözleşmeden dönme ve satış bedelinin indirilmesini isteme ve 203. maddenin birinci fıkrasında düzenlenen değiştirme hakkından ibaret iken, TBK. m. 227/I. b.3 de bunlara onarım hakkı da eklenmiştir. Böylece TBK. m.227 de alıcıya BK.’dan farklı olarak ücretsiz onarım isteme hakkı tanınmıştır. Bu düzenlemeyle TKHK. m. 4 ile paralellik sağlanmıştır. (1 Puan)

BK. m. 203 deki değiştirme hakkı sadece çeşit satışları için kabul edildiği halde TBK. m. 227/I. b. 4 de “imkan varsa” denilmek suretiyle bu seçimlik hakkın kullanılabileceği durumlar genişletilmiştir. (1 Puan)

BK. m. 202 de hatalı bir ifade olan “fesih” yerine TBK. m. 227/I. b. 1 de “sözleşmeden dönme” ifadesi kullanılmıştır. (1 Puan)

818 sayılı BK.’da açıkça düzenlenmemiş olmakla birlikte doktrin ve uygulamada kabul edilen alıcının ayıplı teslimden dolayı uğramış olduğu zararlar için tazminat isteme hakkının varlığı TBK. m. 227/II de kabul edilmiştir. (1 Puan)

TBK. m. 227/III de BK. m. 203/II den farklı olarak “satılanın başka bir yerden gönderilmemesi” şartı aranmaksızın satıcıya, alıcıya aynı malın ayıpsız olanını hemen vererek ve uğradığı zararı da hemen gidererek, alıcının seçimlik haklarını kullanmasını önleme imkanı tanınmıştır. (1 Puan)

TBK. m. 227/IV de hakime verilen yetkinin kapsamı, satış bedelinin indirilmesi yanında satılanın onarılmasına karar verme yetkisi de eklenerek, 818 sayılı Borçlar Kanununa göre genişletilmiştir. (1 Puan)

818 sayılı BK. m. 202/son fıkra hükmünde kullanılan “müsavi ise” şeklindeki ifade TBK. m. 227/V de doktrin ve uygulamadaki görüşler göz önünde tutularak “çok yakın ise” şeklinde değiştirilmiştir. (1 Puan)

8 Ocak 2012 Pazar

YARGITAY KARARLARI

KARAR (I)

T.C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2004/5-199, K. 2004/187, T. 31.3.2004.

ÖZET : Taraflar arasındaki "Tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Küçükçekmece 2.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 26.2.2002 gün ve 1999/478-2002/347 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 5.Hukuk Dairesinin 24.9.2002 gün ve 9763-16592 sayılı ilamı ile; ( ...Dava, hibe suretiyle davalı idareye devredilen taşınmazın tapu iptali ve tescili istemine ilişkindir.
Dava konusu taşınmaz şartsız olarak davalı idareye hibe edilmiştir. Akit tablosunda hibenin şerhe bağlı olarak yapıldığına dair herhangi bir kayıt mevcut değildir. Davacının davasının reddi yerine kabulüne karar verilmesi, Doğru görülmemiştir.
Davalı idare vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden hükmün açıklanan nedenle HUMK.nun 428.maddesi gereğince bozulmasına... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, bağış yoluyla yapılan temlik işleminin iptali isteğine ilişkindir.
Davacı şirket vekili, Küçükçekmece İlçesi, Sefaköy, Papazköprüsü mevkiinde bulunan 9 pafta, 9974, 9976, 9978 ve 666 parsel sayılı taşınmazlarının 26.03.1988 onay tarihli, 1/1000 ölçekli Sefaköy imar planında yeşil alanda kaldığını; taşınmazların kısmen de olsa yeşil alandan çıkarılması ve inşaat izni alınması amacıyla davalı belediyeye başvurduklarını; yetkililerle yapılan görüşme ve pazarlıklar sonucu taşınmazların bir kısım paylarını bağışlamak kaydıyla geri kalan kısımlarının yeşil alandan çıkarılacağı vaadiyle üzerine inşaat izni alabilecekleri hususunda anlaştıklarını; yapılan anlaşmaya göre 18.01.1990 tarihinde tapuda bağış yoluyla temlik işleminin gerçekleştiğini; davalı belediyenin imar planında tadilat yapmadığını, böylelikle üzerine düşen yükümlülüğü yerine getirmediğini ileri sürerek bağış işleminin iptaline, davalı belediyeye temlik edilen payların davacı şirket adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Belediye Başkanlığı vekili cevap dilekçesiyle, davacı şirketin 1995 yılında davalı aleyhine ortaklığın giderilmesi davası açtığını, davanın kabulüne karar verildiğini ve kararın kesinleştiğini; taşınmazların kayıtsız şartsız bağışlandığını; davalı Belediye kamu kuruluşu olduğu için bağışlama bir koşula bağlanmış ise mutlaka belgelenmesi gerektiğini; davacı tarafın da ticari şirket olduğunu, iradesini yazılı olarak belirtmesi gerektiğini, davanın reddini savunmuştur.
Yerel mahkemece taşınmazların imarda değişiklik yapılması amacıyla, bedelsiz olarak davalı idareye terk edildikleri, imarda değişiklik yapılmayıp terk nedeni yerine getirilmediğinden iadeleri gerektiği sonucuna varılarak davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçe ile bozulmuştur.

(KARAR II)

T.C. YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ E. 2009/4651, K. 2009/13622, T. 20.11.2009.


ÖZET : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR: Davacı, kendisine ait binayı Hazine'ye şartlı olarak bağışladığını, 18.03.2004 tarihinde davalı adına tapuda tescil edildiğini, ancak, bağışlama koşullarına uyulmadığını ve hastaneye Y ... U ... adının verilmediğini, çekilen ihtara da uyulmadığı için Asliye Hukuk Mahkemesi'nde açmış olduğu tapu iptal ve tescil davasının kabulle sonuçlanıp kesinleştiğini, ferağ tarihinden itibaren kira gelirinden mahrum kaldığını ileri sürerek fazlası saklı şimdilik 20.000 YTL'nin davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece davanın 19.480 YTL üzerinden kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, kayden maliki bulunduğu 29 nolu parseldeki bağımsız bölümleri sağlık polikliniği olarak kullanmak ve kızının adının verilmesi koşulu ile davalıya bağışladığını, ancak davalı tarafından bağış koşullarına uyulmadığından bahisle tapu iptal ve tescil davası açıp kazandığını ve kararın onanarak kesinleştiğini, bu nedenle ferağ tarihinden itibaren 2005-2006 ve 2007 yıllarında kira kaybına uğradığını ileri sürerek eldeki davayı açmıştır. Yanlar arasında görülüp sonuçlanan İzmir İkinci Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2005/243 Esas ve 2007/59 Karar sayılı ilamında, davacı tarafından "bağıştan rücu koşullarının gerçekleştiği" iddiasıyla açılan tapu iptal ve tescil davasının kabul edildiği ve Yargıtay Birinci Hukuk Dairesi'nin 11.10.2007 gün ve 9476-9734 sayılı ilamıyla kararın onanıp kesinleştiği, anlaşılmıştır. Esasen bu konular ihtilafsız olup, dosya kapsamıyla da anlaşılmaktadır. Uyuşmazlık bağıştan rücu koşullarının gerçekleşmesi nedeniyle mahrum kalınan kira gelirinin davalıdan istenip istenmeyeceği noktasında toplanmaktadır.

KARAR (III)

T.C. YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ, E. 2009/4577, K. 2009/6090, T. 27.5.2009.


ÖZET : Mehri müeccel, ileriye ( evliliğin boşanma ya da ölümle son bulunması haline kadar ) yönelik bir bağışlama vaadidir ve geçerliliği yazılı olma koşuluna bağlıdır. Taraflar arasında görülen davada;  Davacılar, miras bırakanları Ahmet'in 33 nolu parseldeki payını davalıya bağış suretiyle temlik ettiğini, işlemin saklı paylarını zedelemek amacıyla yapıldığını ileri sürerek saklı payları oranında tenkise karar verilmesini istemişlerdir.  Davalı, taşınmazın evlilik hediyesi olarak verildiğini, tenkise tabi olmadığını belirtip, davanın reddini savunmuştur.  Mahkemece, iddiaların sabit olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir. Karar, davalı vekilince süresinde temyiz edilmiş olmakla, tetkik hakiminin raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü:

KARAR: Dava, tenkis isteğine ilişkindir.  Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; miras bırakan Ahmet'in 33 parsel sayılı taşınmazdaki payının intifa hakkını üzerinde bırakarak çıplak mülkiyetini 27.09.1995 tarihli resmi senetle davalı eşine bağış yolu ile temlik ettiği, murisin 07.12.2004 tarihinde öldüğü anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, miras bırakanın ölümünden önceki bir yıl içinde adet üzere olan hediyeler dışında yapmış olduğu bağışlamalar mutlak olarak tenkise tabidir. Buna karşılık ölümünden önceki 1 yıl dışında yapılan bağışlamalarda saklı pay kurallarını zedeleme kastı ile hareket edilip edilmediğinin açıklığa kavuşturulması zorunludur.
Somut olayda, miras bırakanın çekişmeli payı davalıya mehir olarak verdiği, 29.11.1989 tarihli mehir senedi başlığı altında imzalanmış adi yazılı sözleşme ve davalı tanıklarının ifadeleri ile belirlenmiştir. Bilindiği üzere mehr, kocanın evlenme sözleşmesi anında ya da devamı sırasında bazen de sona ermesi halinde kadına belirli bir mal, para veya ekonomik değeri olan bir şeyi armağan etmesidir.

NOT: Bu kararda sadece mehir vermenin hukuki mahiyeti hakkında yorum yapınız. Tenkisle ilgili kısımları değerlendirmenize gerek yoktur.