23 Ocak 2013 Çarşamba

I. YARGITAY 1.Hukuk Dairesi
Esas:  2009/12744
Karar: 2010/360
Karar Tarihi: 21.02.2010

ÖZET: Davacı, dava dilekçesinde, kayden maliki olduğu taşınmazı, davalının kendisiyle evleneceğine ilişkin beyan ve davranışları sonucunda, davalıya temlik ettiğini; oysa davalının kendisini terk ettiğini ileri sürerek iptal ve tescil isteğinde bulunmuş olup, mahkemece davanın reddine karar verilmiştir. Bilindiği üzere, hile, genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevketmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma hilede yanıltma söz konusudur. Taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse hata esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable Şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Hal böyle olunca, yukarıda değinildiği üzere, değinilen ilkeler çerçevesinde tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda delillerinin toplanması ve bir araştırma yapılması, tüm delillerin birarada değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.
(818 S. K. m. 28)
Dava: Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, kayden maliki olduğu dava konusu 5461 parsel sayılı taşınmazını davalı ile evlenmek amacı ile davalıya devrettiğini, ancak davalının evi terk ettiğini ileri sürerek tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.
Davalı, davaya karşı beyanda bulunmamıştır.
Mahkemece, ispat edilemeyen davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi Uğur Şentürk’ün raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.      
Karar: Davacı, dava dilekçesinde, kayden maliki olduğu taşınmazı, davalının kendisiyle evleneceğine ilişkin beyan ve davranışları sonucunda, davalıya temlik ettiğini; oysa davalının kendisini terk ettiğini ileri sürerek iptal ve tescil isteğinde bulunmuş olup, mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya kapsamına ve iddianın ileri sürülüş biçimi ile dava dilekçesinin içeriğine göre davada taraf muvazaasına değil hile hukuksal nedenine dayanıldığı açıktır.
Bilindiği üzere, hile, genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevketmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma hilede yanıltma söz konusudur. B.K'nun 28/1 maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse hata esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable Şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
Öte yandan, hile her türlü delille isbat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.
Hal böyle olunca, yukarıda değinildiği üzere, değinilen ilkeler çerçevesinde tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda delillerinin toplanması ve bir araştırma yapılması, tüm delillerin birarada değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.
Davacının temyiz itirazları yerindedir.

Sonuç: Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMKnun 428. md. gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.02.2010 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

 

 

 

 

II. YARGITAY 19. HUKUK DAİRESİ

E. 2005/2865

K. 2005/11959

T. 1.12.2005

ÖZET : Taraflar arasındaki uyuşmazlık, bayilik sözleşmesi imzalanacağı inanç ve düşüncesi ile yapılan harcamalara ilişkin tazminat talebinden kaynaklanmaktadır. Bayilik görüşmelerinin başlamasıyla hukuki ilişki kurulmuş sayılır. Bu ilişki dürüstlük kuralına dayandığından, görüşmeler sırasında akdin içeriği ve şartları ile ilgili olarak tarafların birbirlerine bilgi vermesi, dürüstlük kuralına uygun davranması, birbirlerinin kişilik ve malvarlığı değerlerine zarar vermemek için gerekli özeni göstermesi gerekir. Taraflar, bu yükümlülüklerine aykırı davranarak aralarındaki güven ilişkisini ihlal ettikleri takdirde doğan zarardan sorumlu olurlar. Bu nedenle, mahkemece, davacının akdin kurulacağına olan inanç ve güven duygusuyla yaptığı harcamalar nedeniyle zararı olup olmadığı araştırılmalı, sonucuna göre karar verilmelidir.
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin otomotiv sektöründe faaliyet gösterdiğini ve davalı ile M... marka araçların İzmir bayiliğinin müvekkili tarafından yapılması hususunda mutabakata varıldığını ve bu konuda taraflar arasında tutanak düzenlendiğini, bunun üzerine müvekkilinin satış yeri olmak üzere işyeri kiraladığını, gereken tadilatlar ve reklam panoları yaptırıldığını ve tüm şartları yerine getirmesine rağmen davalıdan gelen yazıda başvurunun 30.09.2000 tarihinde yapılacak görüşmeye rağmen ertelendiğinin bildirildiğini, ancak davalının bu tarihte müvekkili ile görüşmeye gelmediğini, çekilen ihtarnameye de davalının cevap vermediğini, müvekkilinin taraflar arasındaki mutabakat nedeniyle birçok masraf yaptığını, maddi ve manevi zarara uğradığını belirterek, davalının ticari örf, adet ve ahlaka aykırı davrandığını öne sürerek bu zararın tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin davacı ile herhangi bir yetkili satıcılık sözleşmesi imzalamadığı gibi, bu konuda bir mutabakat da olmadığını, davacının bayilik talebi üzerine görüşmeler yapıldığını ve müvekkili elemanları tarafından davalıya öneriler getirildiğini ancak, müvekkili tarafından davacıya işyeri kiralanması, tadilat veya reklam yapması hususunda bir talep iletilmediğini, davacıya herhangi bir güvence verilmediğini, davacının müdebbir bir tacir gibi davranmadığını öne sürerek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece yapılan yargılama sonunda, davacının davalıdan alacaklı olduğunu ispat edemediği, defterlerinin kendi lehine delil olma özelliğine sahip bulunmadığı, davalı defter ve kayıtlarına göre davacının davalıdan herhangi bir alacağının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, bayilik sözleşmesi imzalanacağı inanç ve düşüncesi ile yapılan harcamalara ilişkin tazminat isteminden kaynaklanmaktadır. Başka bir anlatımla, talebin dayanağı "akit görüşmelerinden doğan sorumluluk" ( CULPA İN CONTRAHENDO ) kuralıdır. Akit, bir süreçtir. Taraflar, akit kurulmadan önce akdin içeriği, şartları içerdiği hak ve yükümlülükler üzerinde görüşmeler yapar. Bu görüşmelerin başlaması ile taraflar arasında hukuki ilişki kurulur. Bu ilişki akit benzeri bir güven ilişkisidir ve ( MK 2/1 ) de düzenlenen dürüstlük kuralına dayanır. Buna göre, tarafların görüşmeler esnasında akdin içeriği ve şartları hakkında birbirlerini aydınlatması, dürüstlük kuralına uygun davranması, birbirlerinin kişilik ve malvarlığı değerlerine zarar vermemek için gerekli özeni göstermesi gerekir. Taraflar bu yükümlülüklerine kusurlu olarak aykırı davranıp görüşmelerin başlaması ile aralarında kurulmuş bulunan güven ilişkisini ihlal ettikleri takdirde bundan doğan zarardan sorumludurlar ( Bkz. Prof. Dr. Fikret Eren Borçlar Hukuku Genel Hükümler Cilt III Ankara 1990 S. 306 vd ).
Bu durumda mahkemece, davacının bayilik sözleşmesi yapılacağına dair kendisinde güven oluşturulmasından dolayı yaptığı harcamalar nedeni ile zarara uğrayıp uğramadığının araştırılarak, tüm deliller birlikte değerlendirilip uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırmaya dayalı yazılı şekilde hüküm kurulmasında isabet görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün ( BOZULMASINA ), peşin harcın istek halinde iadesine, 01.12.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.

III. YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ
                                                                                 
Esas : 1990/12979Karar : 1992/2257Tarih : 25.02.1992
Özet : Konu, hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümlenmesi mümkün olan nitelikte olmakla, uyuşmazlığın çözümü için bilirkişi görüşüne başvurulması Usulün 275. maddesinin ikinci cümlesi hükmüne aykırıdır.
Taraflar arasındaki tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine ilişkin hükmün süresi içinde davacı şirket avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine; tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor okunduktan sonra dosya incelendi, gereği konuşuldu:
Davacı şirket vekili, müvekkili şirketin ortağı ve aynı zamanda müdürü olan Gürbüz’ün 25.2.1988 günü davalılara ait aracın karıştığı trafik kazasında ağır şekilde yaralandığını, şirketin tüm teknik ve idari işlerini yürüten ve inşaat mühendisi olan Gürbüz’ün uzun süreli tedavisi sebebiyle İller Bankası Genel Müdürlüğü’nün "yerleşik içme suyu inşaatı işini" başkasına devir zorunda kaldıklarını ve bu yüzden zarara uğradıklarını ileri sürerek, fazlaya ait talep hakları saklı kalmak üzere şimdilik 3.000.000 TL. tazminatın faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesine" talep ve dava etmiş, mahkemece bilirkişi raporundaki görüş esas alınarak, davacı şirketin sermaye şirketi olduğu ve yaralanmaya neden olay ile davacı şirketin doğmuş olabilecek zararı arasında uygun illiyet bağının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Öncelikle konu, hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümlenmesi mümkün olan nitelikte olmakla, uyuşmazlığın çözümü için bilirkişi görüşüne başvurulması Usulün 275. maddesinin ikinci cümlesi hükmüne aykırıdır.
Öte yandan, davacı şirketin ortağı ve yöneticisi olan kişinin davalı yanın karıştığı trafik kazasında ağır yaralanması sonucu ihale suretiyle alınan işin (sözleşme hükmü nedeniyle yürütülemeyip) üçüncü kişiye devredildiği ve bu yüzden zarara uğranıldığı ileri sürüldüğüne göre, iddia edilen zararla davaya konu trafik olayı arasında uygun illiyet bağının bulunmadığının kabulü de tartışılmalıdır. Uygun illiyet bağı olayların normal akışı, hayat deneyleri sorumluluğu doğuran olayın meydana getirmek hususundaki genel eğilimi gibi olasılık kıstaslarına dayandığı için, olayın koşullarının genelleştirilme biçimine göre, dava konusu haksız eylem ile davacı şirketin iddia ettiği zarar arasında uygun illiyet bağının bulunduğu kabul edilebilir. Ancak sözleşme dışı sorumlulukta, Türk - İsviçre hukukunda, kural olarak, yalnız haksız fiilden doğrudan doğruya zarar gören, hukuk kuralının ihlal edilmesiyle bu kuralın korumak gayesini istihdaf ettiği varlıkları doğrudan doğruya haleldar olan şahısların tazminat talep edebileceği, hukuken korunan varlığın haleldar edilen şahıstan gayrı, ihlal neticesinde dolayısıyla (fiilin tesirlerinin in’ikası, tabir caizse sıçraması suretiyle) zarar gören şahıslar varsa, bunların tazminat isteyemeyecekleri kabul edilmektedir (Prof. Dr. Haluk Tandoğan, Üçüncü Şahsın Zararının Tazmini, Ankara 1963, Sh. 1 vd.). Bunun tek istisnası Borçlar Kanununun 45/2. maddesindeki ölenin yardımlarından mahrum kalanların da, bu zararlarını isteyebileceklerine dair hükümdür. Dolayısıyla zarar gören şahısların tesbitinde, ihlal edilen hukuk kuralının kimleri himayeyi amaçladığı gözönünde tutulur; bu mesele, hukuka aykırılık bağı kavramıyla alakalıdır. Görüldüğü üzere dolayısıyla zarar gören şahıs kavramı, tazminat talebinde bulunmağa selahiyetli şahısların sahasının tahdidi meselesi ile alakalıdır. Bu bakımdan dolayısıyla zarar gören şahsın zararı haksız fiile uygun illiyet rabıtasıyla bağlı olsa dahi, bu şahıs yine de tazminat talebinde bulunamaz; zira o, ihlal edilen hukuk kuralının himaye ettiği şahıslar kategorisine girmemektedir.
Temyize konu olayda, davacı şirketin dolayısıyla zarar gören şahıs olduğu gerçeği ortadadır. Trafik kazasına neden olan davalıların haksız eylemi yönünden cismani zarara uğrayan davacı şirketin ortağı ve müdürü olan Gürbüz "doğrudan doğruya zarar gören" kişi durumundadır ve davalıların ihlal ettiği trafik kuralı (hukuk normu) onu korumayı amaçlamaktadır. Yoksa, davalıların haksız eylemleriyle ihlal ettikleri hukuk normu (trafik kuralı) dolayısıyla zarar gören davacı şirketi koruma amacını gütmediğinden; o yoksun kaldığını iddia ettiği kazanç için davalılardan tazminat talebinde bulunamaz.
Yukarda açıklanan esaslar gözetilerek davacı şirketin davasının "dava hakkı bulunmadığından dolayı" reddedilmesi gerekirken, zararla eylem arasında uygun illiyet bağı bulunmadığı görüşünden hareketle hüküm kurulmuş olması yeterli değilse de, sonuçta dava reddedilmiş olmakla, Usulün 438. maddesi uyarınca kararın gerekçesi değiştirilmek ve düzeltilmek suretiyle onanması yoluna gidilmiştir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın açıklanan nedenlerle gerekçesi değiştirilmek ve düzeltilmek suretiyle (ONANMASINA) ve onama harcının temyiz edene yükletilmesine, 25.2.1992 gününde oybirliğiyle karar verildi.
UYARI: Firmamızca basılı ortamdan elektronik ortama aktarılan içtihat metni, tarafımızdan içeriği etkilenmeyecek şekilde değiştirilmiş ve değişikliği yapan algoritma TESCİL ettirilmiştir. Tescil edilmiş içtihat metninin Corpus sözleşmesinde belirtilen amaçlar dışında herhangi bir ortamda (elektronik veya yazılı) bulundurulması/kullanılması durumunda firmamız tüm kanuni haklarını KULLANACAKTIR.


21 Ocak 2013 Pazartesi

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ 2012-2013 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI ROMA HUKUKU VİZE İMTİHANI SORULARI
21.01.2013
Öğrenci Ad-Soyadı    :
Numarası                   :                                                                 Normal Öğretim (    ) İkinci Öğretim (    )
Talimat                       : Ad, Soyad ve Numaranızı yazmayı unutmayınız. Süre 45 dakikadır. Yanlış cevaplar doğruları götürmeyecektir. Soruların her biri 5 Puan değerindedir. Soruların cevapları cevap tablosu üzerinde işaretlenecektir. Başarılar Dilerim/Yrd. Doç. Dr. Mustafa ARIKAN
SORULAR
S.1) Principatus devrinin kurucusu olan Augustus, ölümünden bir yıl önce, yaptığı işleri anlatan, geçmişin muhasebesini yapan bir yazı hazırlamış ve bunu anıtlar üzerine kazdırmıştı. Bu anıtın ismi ve bulunduğu şehirle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi doğrudur?
a) Monumentium Ancyra/Ankara b) Momentium Kacyra/Kayseri c) Monumentum Ancyranum/Ankara d) Monumentum Antoniniana/İstanbul e) Hiçbiri.
S.2) Aşağıda sayılan Cumhuriyet Dönemi magistralarından hangisinin Imperium yetkisi yoktur?
a) Consul         b) Praetor        c) Dictator       d) Censor         e) Hiçbiri.
S.3) Cumhuriyet dönemi halk meclisleri ile ilgili olarak aşağıda söylenenlerden hangisi yanlıştır?
a) Comitia curiata, Krallık döneminden Cumhuriyet dönemine intikal eden halk meclisidir.  b) Comitia centuriata, askeri düzene göre toplanan halk Meclisidir. c) Comitia tributa, bütün Roma halkının toplanmasıyla oluşan meclistir.  d) Concilia plebis, sadece pleb sınıfının katıldığı bir meclistir. e) Comitia tributa’nın en önemli görevi, savaş veya barışa karar vermek ve vatan hainliği suçlarından açılmış davalarda itiraz edilen kararları incelemektir.
S.4) Ulpianus, kanunları, müeyyideleri bakımından çeşitli tasniflere ayırmıştır. Bu tasniflerle ilgili aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?
a) “Lex perfecta”, tam kanun anlamına geliyor ve bu tür kanun hükümlerine aykırı yapılan işlemler batıl sayılıyor idi.         b) “Lex imperfecta”, müeyyidesiz kanun anlamına geliyordu ve bu tür hükümlere aykırı işlemler için herhangi bir yaptırım öngörülmemişti.  c) “Lex quam minus perfecta”, daha az tam kanun anlamına geliyordu ve bu tür kanun hükümlerine aykırı yapılan işlemler geçersiz sayılmıyordu ancak ceza tehdidi altına alınıyordu.  d) Dul bir kadının 10 aylık matem süresi içinde evlenmesi geçersizdir ve taraflar cezalandırılamazlar. Bu durum lex perfecta türü kanun hükmünün ihlal edilmesi olarak değerlendirilebilir. e) Hepsi.
S.5) Aşağıdakilerden hangisi Cumhuriyet döneminde Imperium’a sahip magistralara tanınmış olan yetkilerden birisi değildir?
a) Senatus’u toplantıya çağırmak.  b) Halk meclisini toplantıya çağırmak.  c) Beyanname neşretmek yetkisi. d) Emirlere karşı gelenleri cezalandırmak.  e) Toplumun mali ve ahlaki yaşamını denetlemek.
S.6) Principatus (İlk İmparatorluk) dönemine ilişkin olarak aşağıda söylenenlerden hangisi doğrudur?
a) Princeps’in, Senatus’u seçkin bir konuma getirmek eğilimi dolayısıyla imparator, devlet idaresini senatusla paylaşmıştır. b) Princeps, diğer magistraların ne ölçüde faaliyet gösterebileceğini belirleme yetkisine sahipti. c) Orduları komuta etmek, princeps’e tanınmış olan Imperium proconsulare’ye dayanmaktaydı.  d) Bu dönemde halk meclisleri kanun yapma ve magistra seçme yetkisini kaybetmişlerdir. e) İmparator Iustinanus’un Corpus Iuris Civilis’i meydana getirdiği dönem principatus dönemidir.
S.7) Aşağıdakilerden hangisi Ius Civile’ye göre köle azat etme türlerinden birisi değildir?
a) Manumissio Vindicta    b) Manumissio Testamento   c) Manumissio Per Epistulam  d) Manumissio In Ecclesia  e) Manumissio Censu.
S.8) Aşağıdakilerden hangisi Roma Hukukunun yaratıcı kaynak-yürürlük kaynağı eşleştirmesine uymamaktadır?
a) Iustinianus-Corpus Iuris Civilis. b) Praetor-Edictum. c) Kral-Kanun. d) Princeps-Emirname. e) Senatus-Senato Kararları.
S.9) Cumhuriyet döneminde ahlaka aykırı yaşam sürmekte olan vatandaşları “infamia” olarak kayıtlara alan magistra aşağıdakilerden hangisidir?
a) Questor.      b) Aedilis Curulis.        c) Praetor.       d) Censor.        e) Tribunus Plebis.
S.10) Dos nedir sorusunun cevabı aşağıdakilerden hangisinde doğru olarak verilmiştir?
a) Roma Hukukunda kadına verilen başlık parası.  b) Kadının kocasının hâkimiyetine girmesi.  c) Evlilik nedeniyle artan masraflara katkıda bulunmak amacıyla kadın tarafından kocaya verilen mameleki şeylerdir. d) Evlilik masraflarını karşılamak üzere kadının pater familias’ına verilen maddi şeylerdir. e) Hiçbiri.
S.11) Civitas şeklinde bir araya gelmiş olan halkın devlet örgütlenmesini sağlayan, İtalya’ya Orta Asya’dan geldiklerine ve aslen “Türk” olduklarına muhakkak nazarıyla bakılan ve İtalya’da yaşayan halka nazaran daha ileri bir medeniyete sahip olan kavim aşağıdakilerden hangisidir?
a) Etrüskler.  b) Galyalılar.               c) Kartacalılar.            d) Persler.        e) Grekler.
S.12) Caesar’ın ölümünden sonra iktidar mücadelesinde galip olan, sonradan Augustus adını alan ve Brutus başta olmak üzere pek çok cumhuriyetçiyi ortadan kaldırarak kendisini consul seçtiren kişi kimdir?
a) Diocletianus.   b) Maximianus.  c) Constantinus.   d) Gaius Octavius.   e) Marcus Tullius Ciceronis.
S.13) Aşağıdakilerden hangisi tasarruf işlemi yoluyla gerçekleştirilen Dos işlemidir?
a) Dotis Dictio.            b) Promissio Dotis.      c) Dotis Datio.            d) Legatum (Muayyen Mal Vasiyeti) yoluyla Dos Tesisi.      e) Hiçbiri.
S.14) Roma Hukuku’nda bireylerin hukuk düzeni karşısındaki yerini belirten status’lar değişken nitelikteydiler. Bununla ilgili aşağıda söylenenlerden hangisi doğrudur?
a) Status değişikliğine capitis deminutio electia denilmektedir.  b) Capitis deminutio maxima, roma vatandaşlığının kaybedilmesidir. c) Capitis deminutio media, hürriyetin kaybedilmesi anlamına gelmektedir. d) Capitis deminutio minima, hem vatandaşlık hem de hürriyet durumundaki değişikliktir. e) Bir Romalının sürgün edilmesi durumunda sadece Capitis deminutio media şeklinde statü değişikliği söz konusu olurdu.
S.15) Aşağıdakilerden hangisi hukukun meydana getirilmesi bakımından yapılan ayrıma uygun bir hukuk tabakasıdır?
a) Ius Honorarium.    b) Ius Gentium.           c) Ius Publicum.          d) Ius Privatum.          e) Ius Dispositivum.
S.16) Aşağıdaki eşya türlerinden hangisi Res Sacrae (kutsal eşya) olarak kabul edilebilir?
a) Mezarlar.     b) Her türlü tecavüze karşı dini müeyyidelerle korunan şehir kapıları. c) İbadet amacıyla Tanrıya sunulan adaklar.  d) Res Publicae niteliğindeki kamuya ait yollar.  e) Köleler.
S.17) Roma vatandaşlığının kazanılmasıyla ilgili olarak aşağıda söylenenlerden hangisi yanlıştır?
a) Anne-Babanın roma vatandaşı olduğu evlilikten meydana gelen doğumla vatandaşlık kazanılabilir.  b)Yabancı baba ile Romalı anadan doğan çocuğun roma vatandaşı olacağı önceleri kabul edilirken M.Ö. I. asırdan itibaren böyle bir evlilikten doğan çocuğun roma vatandaşlığı kabul edilmemeye başlandı.  c) Devletin tanımasıyla roma vatandaşlığı kazanılabilir.  d) Ius civile’ye göre azat etme yöntemlerinden biriyle hürriyetini kazanan azatlı roma vatandaşı olamıyordu.  e) Hepsi.
S.18) Zilyetlikle ilgili olarak aşağıda söylenenlerden hangisi yanlıştır?
a) Interdictum Uti Possidetis, zilyetliğin korunmasına ilişkin interdictumdur.  b) Interdictum de vi, zilyetliğin yeniden elde edilmesine ilişkin edictumdur.  c) Interdictum de vi armata, taşınmazlara ilişkin bir interdictumdur.  d) Interdictum utrubi, taşınmazlara ve zilyetliğin korunmasına ilişkin bir interdictumdur. e) Hepsi.
S.19) Roma İmparatorluğunun sona ermesiyle ilgili olarak aşağıda söylenenlerden hangisi yanlıştır?
a) M.S. 476 da Cermen orduları komutanı Odoacre, Batı Roma İmparatorluğuna son vermiştir.  b) Doğu Roma İmparatorluğu ise, Söğüt’te doğup, Bursa’da boy atan Osmanlı Devletinin genç padişahı Sultan Mehmet Han tarafından 1453 yılının Mayıs ayında tarihin derinliklerine gömülmüştür.  c) Batı Roma İmparatorluğu, Attila’nın krallık yaptığı Hun’ların saldırıları sonucunda M.S. 453 de sona ermiştir.  d) Batı Roma’nın sona ermesinden sonra Latin kültürü ile bağları iyice kopan Doğu Roma, Yunan kültürünün hâkimiyetine girmiştir.  e) Hiçbiri.
S.20) Genel Kültür Sorusu: Orhun Alfabesi’yle yazılmış Göktürk Kitabeler’inde, I. Devletin ve halkın karşılıklı olarak görevlerinin belirtilmesi, II. Hakanın her işi halkının refahı için yapmasının vurgulanması, III. Devlet adamlarının milletine hesap vermesinden söz edilmesi durumlarından hangilerinin adil devlet anlayışıyla benzerlik gösterdiği savunulabilir? (9 Nisan 2011 Adli Yargı Hâkim ve Savcı Adaylığı Yarışma Sınavı I, Genel Yetenek ve Genel Kültür Testi Sorularından Alınmıştır).
a) Yalnız I.      b) Yalnız II.                 c) Yalnız III.                d) I ve II.         e) I, II ve III.


CEVAP TABLOSU
1. (A) (B) (C) (D)
2. (A) (B) (C) (D)
3. (A) (B) (C) (D)
4. (A) (B) (C) (D)
5. (A) (B) (C) (D)

6.   (A) (B) (C) (D)
7.   (A) (B) (C) (D)
8.   (A) (B) (C) (D)
9.   (A) (B) (C) (D)
10. (A) (B) (C) (D)

11. (A) (B) (C) (D)
12. (A) (B) (C) (D)
13. (A) (B) (C) (D)
14. (A) (B) (C) (D)
15. (A) (B) (C) (D)

16. (A) (B) (C) (D)
17. (A) (B) (C) (D)
18. (A) (B) (C) (D)
19. (A) (B) (C) (D)
20. (A) (B) (C) (D)


2 Ocak 2013 Çarşamba

KARAR I

T.C. YARGITAY

1.Hukuk Dairesi
Esas:  2009/1181
Karar: 2009/2759
Karar Tarihi: 05.03.2009


TAPU İPTALİ VE TESCİL DAVASI - MİRAS BIRAKANIN YAPMIŞ OLDUĞU TEMLİKİN MURİS MUVAZAASI İLE İLLETLİ OLDUĞU İDDİASI - DAVACININ TENKİS HAKKINDAN FERAGAT ETTİĞİ - DAVACININ MİRAS HAKKINDAN FERAGAT ETTİĞİ DEĞERLENDİRMESİNİN İSABETSİZ OLUŞU

ÖZET: Somut olayda miras bırakanın yapmış olduğu temlikin muris muvazaası ile illetli olduğu iddia edilmiş ve davacı mirastan kaynaklanan hakkına yönelik haksız fiil ika edildiğini ileri sürmüş olup, 04.08.1976 tarihli belgede ise, davacı miras hakkından değil, tenkis hakkından feragat ettiğini bildirmiştir. O halde, mahkemece anılan belgenin davacının miras hakkından feragat ettiği şeklindeki değerlendirilmesi isabetsizdir.

(4721 S. K. m. 676, 677, 678)

Dava: Taraflar arasında görülen davada;

Davacı, miras bırakan Osman'ın 36 adet tapulu taşınmazını davalı torununa mal kaçırma amacıyla muvazaalı biçimde satış suretiyle temlik ettiğini ileri sürerek, tapuların iptali ile payı oranında adına tescil, olmazsa tenkise karar verilmesini istemiştir.

Davalı, davacının miras payından ivazlı olarak feragat edip, sözleşmeye imza attığını belirtip, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.

Karar: Karar, davacı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; tetkik hakiminin raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, duruşma isteği değerden reddedilip, gereği görüşülüp düşünüldü.

Dava, tapu iptali ve tescili isteğine ilişkindir.

Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.

Dosya içeriğine, toplanan delillere göre, davacının muris Osman'ın kızı, davalının ise miras bırakandan önce ölen Hüseyin'den olma torunu olduğu, miras bırakanın çekişmeye konu taşınmazların bazılarını tümden, bazılarında ise maliki olduğu payını 04.08.1976 tarihinde satış suretiyle davalıya temlik ettiği, 10.08.1981 tarihinde ölümü üzerine mirasçılarından davacı Havva'nın yapılan temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açtığı görülmektedir.

Davalı, miras bırakanın sağlığında dava dışı mirasçılarının da yer aldığı 04.08.1976 tarihli belge ile sözleşme yaptığını, buna göre davacının terekeden hakkını aldığını ve bu sebeple miras hakkından feragat ettiğini savunarak belgeyi ibraz etmiş, mahkemece, sözleşme miras hakkından feragat sözleşmesi olarak benimsenmek suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Hemen belirtilmelidir ki, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 676. maddesi, mirasçıların tereke üzerinde yapacakları taksimin, keza mirasçıların birbirleri ile miras paylarının temliki konusundaki yapacakları sözleşmelerin aynı Yasa'nın 677. maddesi hükmü gereğince geçerli olması için yazılı olması koşulunu öngörmüştür. Her iki halde de, yapılacak tasarrufların murisin ölümünden sonra gerçekleştirilmesinin olanaklı bulunduğu sabittir. Öte yandan, Türk Medeni Kanunu'nun 678. maddesi düzenlemesi ile de, murisin sağlığında ileride (murisin ölümünden sonra) intikal edecek terekedeki hakkıyla ilgili olarak bir mirasçının diğer mirasçılarla veya üçüncü bir kişi ile yapacağı sözleşmelerin geçerli olabilmesi için yazılı olması ve ayrıca miras bırakanın da sözleşmede yer alması ve onun katılımıyla gerçekleştirilmesinin zorunlu olduğu kuralına yer verilmiştir.

Davalının savunmasının dayanağını teşkil eden 04.08.1976 tarihli belge, yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, Türk Medeni Kanunu'nun 676 ve 677. maddesi hükmü ile ilgisinin bulunmadığı ve bu düzenlemeler kapsamında kabul edilemeyeceği tartışmasızdır. Ancak, aynı içerikli ve aynı tarihli mahkemenin hükmünü dayandırdığı ve fotokopi (suret) olduğu bildirilen 04.08.1976 tarihli belgenin birinde muris Osman imzası belgede yer alırken, aynı nitelikteki davacı tarafından dosyaya sunulan surette murisin imzasının bulunmadığı ve belgede yer verilmediği görülmektedir.

Belgenin düzenlendiği tarihte muris sağdır. Davacı belgedeki imzasına itiraz etmemiştir. Oysa, davacı taraf, Osman imzasının bulunduğu belgedeki murisin imzasının sonradan belgeye geçirildiğini, başka bir anlatımla, belgenin sahtecilikle illetli olduğunu ileri sürmüş olmasına karşın, belge üzerinde bilirkişi tetkikatı yaptırılmadan neticeye gidilmiştir. Akit düzenlenirken miras bırakanın akde katılmamasının tespiti halinde, belgenin hukuki kıymetten düşeceği ve belgeye hukuki bir sonuç bağlanamayacağı kuşkusuzdur. Yukarıda da değinildiği üzere, böylesi bir belgenin hukuken bir anlam ifade edebilmesi bakımından, miras bırakanın akdin düzenlenmesi sırasında akde iştiraki belgenin geçerliliği için sıhhat şartıdır.

O halde, mahkemece bu konuda bir araştırma, irdeleme ve inceleme yapılmış değildir. Eksik incelemeyle yetinilerek yazılı olduğu şekilde hüküm kurulmuş olması doğru olmadığı gibi, bir mirasçının miras hakkı ile tenkis hükümlerinden kaynaklanan hakkı birbirinden tamamen ayrıdır ve farklı farklı, sonuçları olduğu gibi yasal açıdan da değişik hüküm ve düzenlemelere tabidirler. Eldeki davada miras bırakanın yapmış olduğu temlikin muris muvazaası ile illetli olduğu iddia edilmiş ve davacı mirastan kaynaklanan hakkına yönelik haksız fiil ika edildiğini ileri sürmüş olup, 04.08.1976 tarihli belgede ise, davacı miras hakkından değil, tenkis hakkından feragat ettiğini bildirmiştir. O halde, mahkemece anılan belgenin davacının miras hakkından feragat ettiği şeklindeki değerlendirilmesinin de doğru olduğu da söylenemez.

Sonuç: Hal böyle olunca, davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün HUMK'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 05.03.2009 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

KARAR II
T.C. YARGITAY

13.Hukuk Dairesi
Esas:  2009/6073
Karar: 2009/9583
Karar Tarihi: 18.06.2009


ALACAK DAVASI - DAVALI ŞİRKET İLE DAVACI ARASINDA SÖZLEŞME BULUNMAMASI - DAVALI HAKKINDA HAKSIZ FİİLE DAYANILARAK TALEPTE BULUNULDUĞU - DAVALILAR ARASINDA İŞBİRLİĞİ YAPILDIĞI İDDİASI - DAVALARIN BİRLİKTE GÖRÜLMESİ GEREĞİ - HÜKMÜN BOZULDUĞU

ÖZET: Somut olay alacak davasına ilişkindir. Davalı şirket ile davacı arasında sözleşme bulunmamakta ise de, davacı bu davalı hakkında haksız fiile dayanarak talepte bulunmaktadır. Davalılar arasında işbirliği yapıldığı iddiasının olduğu ve davaların birlikte görülmesinin gerektiği gözetilerek mahkemece işin esasına girilip sonucu hakkında hüküm kurulması gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.

(1086 S. K. m. 9, 10, 22, 229) (818 S. K. m. 73) (YHGK.  05.11.2003 T. 2003/13-640 E. 2003/627 K.)

Dava: Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı mahkemenin yetkisizliğine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

Davacı, imalat sanayinde faaliyet gösteren işletmelere, faaliyet konusuna göre çeşitli destekler verdiklerini, bunlardan birinin de bilişim desteği olduğunu, KOSGEB Destekleri Uygulama Yönergesi'nde belirtilen şartların yerine getirilmesi halinde işletmelere Bilgisayar Yazılım Desteği verdiklerini, mevzuat gereği davalı F... Tekstil Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. yararlanıcı işletme, davalı B... A.Ş.'nin tedarikçi işletme olduğunu, davalı F... Tekstil Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.'nin destekten yararlanmak için kendilerine başvurduğunu, aralarında düzenlenen sözleşme kapsamında 30.06.2004 tarihinde davalıya 17.658,00 YTL Bilgisayar Yazılım Desteği verdiklerini, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı müfettişlerinin yaptığı teftiş sırasında davalıların parayı almak amacıyla aralarında muvazaalı olarak sözleşme yapılıp fatura düzenlendiğinin tespit edildiğini ileri sürerek haksız ve usulsüz destek alındığını ileri sürerek 17.658,00 YTL destek bedelinin davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı F... Tekstil Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., davanın reddini dilemiş, davalı B... A.Ş. ise, yetki itirazında bulunarak ikametgahı itibariyle İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesi'nin yetkili olduğunu belirtmiştir.

Mahkemece, yetkisizlik nedeniyle kararın kesinleşmesinden sonra ve talep halinde dosyanın yetkili ve görevli İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesi'ne gönderilmesine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.

HUMK'nın 9. maddesi gereğince bir davada genel yetkili mahkeme, davalının ikametgahının bulunduğu yer mahkemesidir. Aynı Kanun'un 10. maddesinde sözleşmeden doğan davalar için, sözleşmenin ifa edildiği veya davalı ya da vekilinin dava tarihinde orada bulunması kaydıyla, sözleşmenin yapıldığı yer mahkemesinin de yetkili olduğu belirtilmiştir ki, bu da özel yetkiye ilişkin bir düzenlemedir. Öte yandan, yine aynı Kanun'un 22. maddesinde tarafların yetki sözleşmesi yapmak suretiyle yetkili olmayan bir mahkemenin yetkisini kabul edebilecekleri belirtilmiştir. Ayrıca, BK'nın 73. maddesi uyarınca para alacağına ilişkin davalarda alacaklının bulunduğu yer mahkemesi de yetkilidir. Tarafların sözleşmede yetkili mahkemeyi kararlaştırmış olmaları, HUMK'nın 9. maddesi uyarınca genel yetkili olan ve 10. maddedeki kural gereğince özel yetkili bulunan mahkemelerin yetkilerini kaldırmaz. Dolayısıyla dava, davacının seçimine göre, hem genel ve hem de özel yetkili mahkemede açılabilir (Bkz. HGK 05.11.2003, 2003/13-640-627 sayılı kararı). Somut olayda, davacı ile davalı F... Tekstil Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. arasındaki 30.06.2004 tarihli sözleşmenin 8. maddesi uyarınca Ankara Mahkemelerinin yetkili olduğu kararlaştırılmıştır. Bu yetki sözleşmesi uyarınca ve BK'nın 73. maddesi uyarınca davanın konusu para alacağına ilişkin olduğundan, alacaklının bulunduğu yer mahkemesi olan Ankara mahkemeleri davaya bakmaya yetkilidir. Davalı B... A.Ş. ile davacı arasında sözleşme bulunmamakta ise de, davacı bu davalı hakkında haksız fiile dayanarak talepte bulunmaktadır. Davalılar arasında el ve işbirliği yapıldığı iddiasının olduğu ve davaların birlikte görülmesinin gerektiği gözetilerek mahkemece işin esasına girilip sonucu hakkında hüküm kurulması gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün temyiz eden davacı yararına BOZULMASINA, 18.06.2009 gününde oybirliği ile karar verildi.
KARAR III
T.C. YARGITAY

13.Hukuk Dairesi
Esas:  2005/7657
Karar: 2005/14441
Karar Tarihi: 03.10.2005


KİRA SÖZLEŞMESİNİN İPTALİ DAVASI - HATA HİLE VE GABİN - KİRA SÖZLEŞMESİNİN TARAFLARIN GERÇEK İRADESİNİ YANSITMAMASI - DAVACININ KENDİ MUAVAZASINA DAYANAMAMASI GEREĞİ - KANUNA KARŞI HİLE

ÖZET: Taraflar arasında düzenlenen ve iptali istenen kira sözleşmesinde " taraflar arasında daha önce düzenlenen mukaveleyi karşılıklı olarak feshetmişlerdi" ibaresi bulunup bu hüküm tarafları bağlar. Açıklanan bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde davacı iddiasının ispatlandığı hususunun kabul edilemeyeceği anlaşılmaktadır. Mahkemece değinilen bu hususlar gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekir.

(818 S. K. m. 18)

Dava: Taraflar arasındaki kira sözleşmesinin iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:

Karar: Davacı, kendisine ait mecuru 1.10.2001 başlangıç tarihli kira sözleşmesi ile aylık 500.000.000 TL. na davalıya kiraladığını, kira sözleşmesi yapılırken davalının resmi işlemler için gerekli olduğunu söyleyerek 3 tane kontrat imzalattığını, davalının daha sonra 3. kontratı istediği gibi doldurduğunu, ödenmeyen ayların kira parası için davalı aleyhine icra takibi yaptığında davalının aylık 125.000.000 TL. bedelli kira sözleşmesini ileri sürerek itiraz ettiğini belirterek 25.2.2002 tarihli kira sözleşmesinin iptalini istemiştir.

Davalı, hata hile ve gabin olmadığını, önce imzalanan aylık 500.000.000 TL. kira bedelli sözleşmenin binanın birçok masrafı gerektirmesi ve kiradan düşülmesi gerekmesi nedeniyle aylık 125.000.000 TL. bedelli ikinci kira sözleşmesinin düzenlendiğini savunarak davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, dava konusu edilen ve iptali istenen kira sözleşmesinin davalının stopaj vergisini düşük ödemek amacıyla ve vergi dairesine ibraz edilmek için düzenlendiği 2. kira sözleşmesinin tarafların gerçek iradesini yansıtmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı, bu davada muvazaalı olarak düzenlendiğini iddia ettiği ikinci kira sözleşmesinin iptalini istemiştir. Hemen belirtmek gerekir ki davacı kendi muavazasına dayanamaz. Davalının resmi işlemlerde kullanacağına dair davacı iddiası ise özünde kanuna karşı hile iddiası mahiyetinde olup kanuna karşı hile durumunun meydana gelmesine kendi kusuru ile sebep olan tarafında bunun sonuçlarına katlanması zorunludur. Öte yandan mahkeme kabulünün aksine, taraflar arasında düzenlenen ve iptali istenen 25.2.2002 tarihli kira sözleşmesinde < taraflar arasında daha önce düzenlenen mukaveleyi karşılıklı olarak feshetmişlerdi> ibaresi bulunup bu hüküm tarafları bağlar, Açıklanan bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde davacı iddiasının ispatlandığı hususunun kabul edilemeyeceği anlaşılmaktadır. Mahkemece değinilen bu hususlar gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçelerle kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır. Bozmayı gerektirir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle; temyiz olunan hükmün davalı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 03.10.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.
KARAR IV
T.C. YARGITAY

4.Hukuk Dairesi
Esas:  2004/16583
Karar: 2005/10227
Karar Tarihi: 04.10.2005


TAZMİNAT DAVASI - HAKSIZ EYLEM NEDENİYLE MADDİ TAZMİNAT İSTEMİ - ESER SÖZLEŞMESİ - KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜNÜN ZARARLANDIRICI SONUCUN DOĞMASINDA NEDENSELLİK DEĞERİ TAŞIYAN DAVRANIŞLARDA BULUNMUŞ İSE HAKSIZ EYLEME KATILAN OLARAK SORUMLU OLACAĞI

ÖZET: Dava, haksız eylem nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir. Olayda, davalılar arasındaki ilişkinin eser sözleşmesi niteliğinde bulunduğu çekişmesizdir. Bu nedenle de davalı Karayolları Genel Müdürlüğü, kural olarak davalı yüklenicinin eylemlerinden sorumlu tutulamaz. Ancak, eser sözleşmesinin varlığına karşın; davalı Karayolları Genel Müdürlüğü, iş sahibi sıfatının dışında ve ötesinde, zararlandırıcı sonucun doğmasında nedensellik değeri taşıyan davranışlarda bulunmuş ise; artık, haksız eyleme katılan olarak sorumlu olur.

(818 S. K. m. 41, 50)

Dava: Davacı Hasan K. vekili Avukat Fatma C. tarafından, davalılar Karayolları Genel Müdürlüğü ve Demsa İnş. Tic. Ltd. Şti. aleyhine 2.4.2002 gününde verilen dilekçe ile maddi tazminat istenmesi üzerine yapılan yargılama sonunda; Mahkemece davalı Karayolları Genel Müdürlüğü hakkındaki davanın reddine, diğer davalı yönünden istemin kabulüne dair verilen 7.5.2004 günlü kararın Yargıtay'da duruşmalı olarak incelenmesi davalılardan Demsa İnş. Tic. Ltd. Şti. vekili, duruşmasız olarak incelenmesi de davacı vekili taraflarından süresi içinde istenilmekle, daha önceden belirlenen 4.10.2005 duruşma günü için yapılan tebligat üzerine taraflardan kimsenin gelmediği görüldü, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra dosyanın görüşülmesine geçildi. Tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:

Karar: Dava, haksız eylem nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, Karayolları Genel Müdürlüğü hakkındaki davanın reddine, diğer davalı yönünden ise istemin kabulüne karar verilmiş; hüküm, davacı ve davalılardan Demsa İnş.Tic. Ltd. Şti. tarafından temyiz olunmuştur.

Tüm dosya kapsamından: Davalılar Karayolları Genel Müdürlüğü ile Demsa İnş.Tic. Ltd. Şti. arasında, <Bingöl-Karlıova Yolu Temel Malzemesi Asfalt Mıcırı Temini, Depo ve Yol Boyuna Nakli İşi> konusunda sözleşme yapıldığı; sözleşme gereğince, işin yapılacağı yerin Karayolları Genel Müdürlüğü görevlileri tarafından belirlenip hazır hale getirilerek diğer davalı şirkete teslim edildiği; ancak, gerek açılan yolların ve gerekse de malzemenin depolandığı kısmın, davacıya ait tapulu taşınmazlar kapsamında kaldığı ve davalı şirketin çalışması sırasında zararlandırıcı sonucun meydana geldiği anlaşılmaktadır.

Temyiz eden davacı ve davalı tarafından, eylem nedeniyle Karayolları Genel Müdürlüğü'nün de sorumlu tutulması gerektiği ileri sürülmüştür. Davalı Karayolları Genel Müdürlüğü ise, iş sahibi sıfatı ile sorumluluğunun bulunmadığını savunmuştur.

Kural olarak, BK. m. 55 gereğince adam çalıştıranın sorumluluğunda temel unsur, bağımlılık ilişkisidir. Bu anlamda çalıştırılan, adam çalıştıranın buyruğu altında olmalı; onun gözetim ve denetiminde iş yapılmalıdır ki, sorumluluğun nedeni de, bağımlılıktan kaynaklanan özen gösterme ödevine aykırılıktır. Eser sözleşmesinde ise, yüklenici, kendi hesabına ve iş sahibinden bağımsız olarak sözleşmeye konu işi yapmayı üstlenmiştir. Bu nedenle, iş sırasında başkalarına verdiği zararlardan bizzat sorumludur. Bağımlılık ilişkisi bulunmadığı için de, iş sahibinin sorumlu tutulma olanağı yoktur. Bu yönde Yargıtay uygulaması yerleşiktir.

Somut olayda, davalılar arasındaki ilişkinin eser sözleşmesi niteliğinde bulunduğu çekişmesizdir. Bu nedenle de davalı Karayolları Genel Müdürlüğü, kural olarak davalı yüklenicinin eylemlerinden sorumlu tutulamaz. Ancak, eser sözleşmesinin varlığına karşın; davalı Karayolları Genel Müdürlüğü, iş sahibi sıfatının dışında ve ötesinde, zararlandırıcı sonucun doğmasında nedensellik değeri taşıyan davranışlarda bulunmuş ise; artık, haksız eyleme katılan olarak ve BK. m. 50 hükmü uyarınca sorumlu olur. Somut olayda, davalı Karayolları Genel Müdürlüğü'nün yanlış yer göstermesi nedeniyle ve haksız eyleme katılan olarak sorumluluğu sabit olmuştur. Bu nedenle, hakkındaki davanın kabulü gerekir. Mahkemece, yetersiz ve yanılgılı gerekçe ile bu davalı yönünden yazılı biçimde karar verilmesi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.

Sonuç: Temyiz olunan kararın, yukarıda gösterilen nedenle davacı ile davalılardan Demsa İnş. Tic. Ltd. Şti. yararına ve davalı Karayolları Genel Müdürlüğü aleyhine BOZULMASINA ve temyiz eden taraflardan peşin alınan harçların istekleri halinde geri verilmesine, 04.10.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.
KARAR V
T.C. YARGITAY

4.Hukuk Dairesi
Esas:  2003/4731
Karar: 2003/9958
Karar Tarihi: 15.09.2003


HAKSIZ EYLEM NEDENİYLE TAZMİNAT DAVASI - ESER SÖZLEŞMESİ - ADAM ÇALIŞTIRANIN SORUMLULUĞU

ÖZET : BK.m.55 gereğince adam çalıştıranın sorumluluğunda temel unsur, bağımlılık ilişkisidir. Bu anlamda çalıştırılan, adam çalıştıranın buyruğu altında olmalı ; onun gözetim ve denetiminde iş yapılmalıdır. Ki, sorumluluğun nedeni de, bağımlılıktan kaynaklanan özen gösterme ödevine aykırılıktır. Eser sözleşmesinde ise, yüklenici, kendi hesabına ve iş sahibinden bağımsız olarak sözleşmeye konu işi yapmayı üstlenmiştir. Bu nedenle, iş sırasında başkalarına verdiği zararlardan bizzat sorumludur. Bağımlılık ilişkisi bulunmadığı için de, iş sahibinin sorumlu tutulma olanağı yoktur.

(818 S. K. m. 41, 55, 355)

Dava: Davacı İ... Köyü Tüzel Kişiliği vekili tarafından, davalı İSKİ Genel Müdürlüğü aleyhine 22/5/2001 gününde verilen dilekçe ile maddi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kabulüne dair verilen 2/7/2002 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:

Karar: Dava, haksız eylem nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş ; hüküm, davalı tarafından temyiz olunmuştur.

Davacı, dava dışı U... İnşaat A.Ş. tarafından yapılan dere ıslah çalışması sırasında taşınmazına verilen zarar nedeniyle istemde bulunmuştur. Davalı ise, eser sözleşmesi ile Büyükçekmece Deresi'nin ıslahı işinin dava dışı şirkete verildiğini ve adı geçen şirketin eylemlerinden sorumlu tutulamayacağını savunmuştur. Mahkemece, BK.m.55 hükmü gerekçe gösterilerek davalı iş sahibinin sorumlu olduğu benimsenmiştir.

Davalı ile dava dışı U... İnşaat A.Ş. arasında eser sözleşmesinin varlığı ve davaya konu zararlandırıcı eylemin de, bu sözleşmenin yerine getirilmesi sırasında oluştuğu yönü çekişmesizdir.

BK.m.55 gereğince adam çalıştıranın sorumluluğunda temel unsur, bağımlılık ilişkisidir. Bu anlamda çalıştırılan, adam çalıştıranın buyruğu altında olmalı ; onun gözetim ve denetiminde iş yapılmalıdır. Ki, sorumluluğun nedeni de, bağımlılıktan kaynaklanan özen gösterme ödevine aykırılıktır. Eser sözleşmesinde ise, yüklenici, kendi hesabına ve iş sahibinden bağımsız olarak sözleşmeye konu işi yapmayı üstlenmiştir. Bu nedenle, iş sırasında başkalarına verdiği zararlardan bizzat sorumludur. Bağımlılık ilişkisi bulunmadığı için de, iş sahibinin sorumlu tutulma olanağı yoktur. Bu yönde Yargıtay uygulaması yerleşiktir. Mahkemece, davanın reddi yerine kabulüne karar verilmiş olması, bozmayı gerektirmiştir.

Sonuç:  Temyiz olunan kararın, yukarıda gösterilen nedenle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 15/9/2003 gününde  oybirliği ile  karar verildi.