Yargıtay Hukuk
Genel Kurulu Esas : 2011/17-569 Karar : 2011/710 Tarih : 30.11.2011
*RÜCUEN TAZMİNAT
*ZAMANAŞIMI *CEZA ZAMANAŞIMININ UYGULANMASI
(6762 s. TTK m.
1301) (2918 s. Trafik K m. 109/1, 2) (818 s. BK m. 60)
Özet : Davacı
sigorta şirketi, sigorta ettirene ödeme yapmakla zarar sorumlularına karşı
sigorta ettirenin yerine geçer. Sigortacının tabi olduğu zamanaşımı, sigorta
ettirenin, zarar sorumlusu aleyhine açabileceği davanın zamanaşımına tabidir ve
aynı tarihte başlar.
Sigortalı araçta
meydana gelen hasar ile ölümlü kaza olayı tek olup, ikisi birbirinden
ayrılamaz.
Maddi tazminat
istemine ilişkin davalarda, dava konusunun cezayı gerektiren bir fiilden
doğması ve ceza kanununun bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş
bulunması halinde bu sürenin uygulanacağı, kaza sonrasında bir kişinin hayatını
kaybettiği, bu sürenin maddi tazminat isteminde bulunabilecek her iki taraf
için de uygulanması gerektiği, kazaya neden olan kişi hakkında bir ceza
davasının açılmamış olmasının, uzamış ceza zamanaşımının uygulanmasına engel
olmayacağı gözetilerek, uygulanması gereken zamanaşımı süresi ceza zamanaşımı
süresi olup, mahkemece işin esasına girilerek deliller toplanıp sonucuna göre
karar verilmesi gerekir.
Taraflar
arasındaki "tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;
(Ankara Onuncu Sulh Hukuk Mahkemesi)'nce davanın zamanaşımı nedeniyle reddine
dair verilen 30.09.2009 gün ve 2009/499 E., 2009/1951 K. sayılı kararın
incelenmesi, davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Onyedinci
Hukuk Dairesi'nin 09.03.2010 gün ve 2010/70-2010/2102 K. sayılı ilamı ile;
("...Davacı
vekili, müvekkilinin kasko sigortacısı olduğu aracın, davalıların murisine
çarptığı ve murisin hayatını kaybettiğini, bu kazada sigortalı aracın da zarar
gördüğünü ve hasar bedelinin müvekkilince sigortalıya ödendiğini ileri sürerek,
3.210,12.-TL.nin davalı mirasçılardan rücuan tahsiline karar verilmesini talep
ve dava etmiştir.
Davalılar
vekilleri, davanın 2 yıllık zamanaşımından sonra açıldığını, davanın reddini
savunmuşlardır.
Mahkemece,
iddia, savunma ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, muris yönünden ceza
zamanaşımının uygulanamayacağı, davanın 2 yıllık zamanaşımı içinde açılmadığı
gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından
temyiz edilmiştir.
Dava, TTK'nın
1301. maddesinden kaynaklanan rücuen tazminat istemine ilişkindir.
Davacı sigorta
şirketi sigorta ettirene ödeme yapmakla, zarar sorumlularına karşı sigorta
ettirenin yerine geçer. Bu nedenle sigortacının tabi olduğu zamanaşımı, sigorta
ettirenin, zarar sorumlusu aleyhine açabileceği davanın zamanaşımına tabidir ve
aynı tarihte başlar. Dosya içeriğine göre, kaza 12.12.2006 tarihinde meydana
gelmiş, dava ise 13.03.2009 tarihinde açılmıştır. 2918 sayılı Yasa'nın 109/1.
maddesinde düzenlenen 2 yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği anlaşılmaktadır. Ne
var ki, 2918 sayılı Yasa'nın 109/2. maddesi uyarınca, maddi tazminat istemine
ilişkin davalarda, dava konusunun cezayı gerektiren bir fiilden doğması ve ceza
kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş bulunması halinde
bu sürenin uygulanacağı belirtilmiş olup, somut uyuşmazlıkta kaza sonrasında
bir kişinin hayatını kaybettiği anlaşılmaktadır. Madde kapsamından, bu sürenin
maddi tazminat isteminde bulunabilecek her iki taraf için de uygulanması
gerektiğinin kabulü gerekir. O halde uygulanması gereken zamanaşımı süresi,
ceza zamanaşımı süresi olup, mahkemece işin esasına girilerek tarafların
delilleri toplanıp sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde
davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir...") gerekçesi ile bozularak
dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece
önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden:
Davacı A... A... T... Sigorta Şirketi vekili
Hukuk Genel
Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan
ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kasko
sigorta sözleşmesinden kaynaklanan, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK)'nun
1301. maddesine dayalı, rücuen tazminat istemine ilişkindir.
Davalılar
vekili, zamanaşımı definde bulunmuştur.
Yerel mahkemece,
zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hüküm, davacı
vekilinin temyizi üzerine Özel Daire'ce yukarıda açıklanan gerekçeyle
bozulmuştur.
Yerel mahkemece
önceki kararda ısrar edilmiş; hükmü, davacılar vekili temyize getirmiştir.
Direnme yoluyla
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 6762 sayılı TTK'nın 1301. maddesine
dayanılarak açılan ve ölümlü trafik kazasından kaynaklanan riziko nedeniyle,
dava dışı sigortalıya, kasko sigorta poliçesi kapsamında ödenen araç hasar
bedelinin, rücuen tazminine ilişkin bulunan eldeki davanın, 2918 sayılı
Karayolları Trafik Kanunu (KTK)'nun 109/2. maddesinde düzenlenen uzamış ceza
zamanaşımı süresine tabi olup olmayacağı, sonuçta, somut olay yönünden
uygulanacak zamanaşımı süresinin tespiti, noktasında toplanmaktadır.
Belirtmelidir
ki, trafik kazası sonucunda bir kimsenin yaralanmasına veya ölümüne neden
olunması, ona karşı işlenmiş bir haksız fiil niteliğindedir.
818 sayılı
Borçlar Kanunu (BK)'nun 41. maddesine göre haksız fiil, gerek kasten, gerek
ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız surette bir başkasına zarar
verilmesi halidir. Aynı Kanun'un 60. maddesi ise bu hallerde uygulanacak
zamanaşımını düzenlemiştir. Buna göre, haksız fiilden zarar gören kişinin,
haksız fiil nedeniyle uğradığı maddi ve manevi zararının tazmini istemiyle
açacağı dava, zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren bir ve her halde
haksız fiil tarihinden itibaren on yıllık zamanaşımı süresine tabidir.
Aynı maddenin
ikinci fıkrasında ise bu davanın, ceza kanunlarına göre müddeti daha uzun
müruruzamana tabi cezayı müstelzim bir fiilden neşet etmiş olması halinde
tazminat davasına da o müruruzamanın tatbik olunacağı belirtilerek, zamanaşımı
süresinin bu gerekçeyle uzayacağı kabul edilmiştir.
Buna karşılık,
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu (KTK)'nun 109. maddesinin ilk fıkrasında,
yine bir haksız fiil niteliğindeki trafik kazalarından doğan tazminat
taleplerinin tabi bulunacağı zamanaşımı süresi yönünden 818 sayılı Borçlar
Kanunu'nun 60. maddesindeki düzenlemeden farklı, özel bir hüküm getirilmiş;
"motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin
talepler, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten
başlayarak iki yıl ve her halde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde
zamanaşımına uğrar" şeklindeki bu hükümle, Borçlar Kanunu'nun 60.
maddesindeki bir yıllık zamanaşımı süresi, bu tür tazminat davaları yönünden
iki yıl olarak düzenlenmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise;
"davanın cezayı gerektiren bir eylemden doğması ve ceza kanununun bu eylem
için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmesi halinde, bu sürenin, maddi
tazminat talebiyle açılacak davalar için de geçerli olacağı" hükme bağlanmıştır.
Görülmektedir
ki, 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 60. maddesi ile 2918 sayılı Karayolları
Trafik Kanunu'nun 109/11. maddesi, zamanaşımı süresinin başlangıcı yönünden
birbiriyle uyumlu olmakla birlikte, zamanaşımı süresi yönünden birbirlerinden
ayrılmaktadır. Trafik kazalarından doğan tazminat talepleri bakımından
zamanaşımı süresi Borçlar Kanunu'nun 60. maddesine göre bir yıl; 2918 sayılı
Karayolları Trafik Kanunu'nun 109/11. maddesine göre ise iki yıl olarak
düzenlenmiştir.
Vurgulamakta
yarar vardır ki, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 109/11. maddesine
göre, ceza kanununda öngörülen daha uzun (uzamış) zamanaşımı süresinin tazminat
talebiyle açılacak davalarda uygulanabilmesi için, eylemin ceza kanununa göre
suç sayılması gerekli ve yeterlidir; fail hakkında mahkumiyet kararı verilmesi
veya bir ceza davasının açılması ya da zarar görenin o davada tazminat yönünden
bir talepte bulunmuş olması şartı aranmamaktadır.
Ceza Kanunu'nda
öngörülen daha uzun (uzamış) zamanaşımı süresi, olay tarihinden itibaren
işlemeye başlar; sürenin işlemeye başlaması için, zarar görenin, zararı ve onun
failini öğrenmesi koşulu aranmaz. Ancak, zarar veya onun faili, uzamış
zamanaşımı süresinin bitmesinden sonra öğrenilmiş ise, davanın, öğrenme
tarihinden itibaren, 2918 sayılı Kanun'un 109. maddesindeki iki yıllık süre
içerisinde açılması gerekir.
Nitekim, Hukuk
Genel Kurulu'nun 16.04.2008 tarih ve 2008/4-326 E.-325 K.; 06.02.2008 tarih ve
2008/4-69 E.-101 K.; 12.03.2008 tarih ve 2008/4-248 E.-240 K.; 20.12.2006 tarih,
2006/4-801 E.-813 K. ve 2011/17-427 E.-519 K. sayılı ilamlarında da aynı
hususlar vurgulanmıştır.
Konuyla ilgisi
nedeniyle, sigorta sözleşmesi hakkında da genel bir açıklama yapılmasında fayda
vardır:
6762 sayılı Türk
Ticaret Kanunu (TTK)'nun 1263. maddesinin birinci fıkrasında, sigorta
sözleşmesi, "Sigorta bir akittir ki, bununla sigortacı bir prim
karşılığında diğer bir kimsenin para ile ölçülebilir bir menfaatini halele
uğratan bir tehlikenin (bir rizikonun) meydana gelmesi halinde tazminat vermeyi
yahut bir veya birkaç kimsenin hayat müddetleri sebebiyle veya hayatlarında
meydana gelen belli birtakım hadiseler dolayısiyle bir para ödemeyi veya sair
edalarda bulunmayı üzerine alır" şeklinde tanımlanmıştır.
Buna göre,
sigorta sözleşmesi ile teminat altına alınan husus malın bizatihi kendisi
değil, sigorta ettirenin o mal üzerindeki menfaatidir.
Özel sigorta
türlerini, zarar sigortası ve meblağ sigortası olmak üzere iki ana gruba
ayırmak mümkündür. Birinci gruba giren zarar, yani mal ve malvarlığı sigortalarında,
riziko para ile ölçülmesi mümkün olan menfaatlere ilişkin olduğu halde, diğer
grupta insan hayatı gibi konusu para ile değerlendirilemeyen menfaat ilişkileri
sigorta teminatı altına alınmaktadır. Bunlardan ilk gruba kısaca "menfaat
(zarar) sigortası", diğerine ise, "meblağ sigortası"
denilmektedir.
Öte yandan,
motorlu kara taşıt araçları kasko sigortası, diğer bir deyişle uygulamada
kısaca "kasko sigortası" olarak adlandırılan sigorta türü, gerçek
anlamda ayrı bir sigorta türü olmayıp, mal/zarar sigortaları türlerinden bir
kısmının karma olarak motorlu kara taşıt araçlarında birlikte uygulanmasıdır.
Kasko sigortası sözleşmesi de niteliği itibariyle, bir sigorta sözleşmesidir.
Yukarıda da
belirtildiği üzere, kasko sigortası, mal sigortasının bir türü olmakla, bu
genel düzenleme dışında 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nda ayrıca ve özel
olarak düzenlenmemiştir.
Kasko sigortası
ile kısaca "trafik sigortası" olarak da anılan "motorlu araçlar
zorunlu ve ihtiyari mali sorumluluk sigortasının birbirine karıştırılamaması
gerekir. Kasko sigortası ile sigorta ettirenin bizzat uğradığı zararlar
sigortaca güvence altına alındığı halde ikincisinde, sigorta ettirene ait
aracın karıştığı kazayla üçüncü kişilerin uğradığı zararlar sigorta tarafından
karşılanmaktadır (Ulaş, I. -Uygulamalı Sigorta Hukuku-Mal ve Sorumluluk
Sigortaları-, Ankara 2010, Sahife. 539, 551).
Kasko sigorta
sözleşmesinden kaynaklanan davalar, TTK'nın 1268. maddesi gereğince iki yıllık
zamanaşımı süresine tabidir.
Nitekim,
zamanaşımı süresinin iki yıl olduğuna ilişkin bu düzenlemeye, Kara Taşıtları
Kasko Sigortası Genel Şartları(KTKSGŞ)'nın C.9. maddesinde de aynen ve açıkça
yer verilmiştir.
Öğretide de,
kasko sigorta sözleşmesinden kaynaklanan davaların iki yıllık zamanaşımı
süresine tabi olduğu benimsenmiştir (Eriş, G.: Açıklamalı-İçtihatlı Türk
Ticaret Kanunu, Cilt 5, Ankara 2010, s. 6105; Ulaş, I.: a.g.e., s. 644; Gökcan,
H.T./Kaymaz, S.: Karayolları Trafik Kanununa Göre Hukuki Sorumluluk,
Tazminat-Sigorta Rücu Davaları Trafik Suç ve Kabahatleri, Ankara 2010, s. 528;
Doğanay, İ.: Türk Ticaret Kanunu Şerhi, Cilt 3, Ankara 1990, s. 2957).
TTK'nın 1268.
maddesinde zamanaşımı süresinin başlangıcının hangi tarih olması gerektiği
gösterilmediğinden bu hususun genel hükümler çerçevesinde tespiti
gerekmektedir.
Bilindiği üzere,
818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 128. maddesine göre, zamanaşımı, alacağın muaccel
olduğu tarihte başlar.
Zarar
sigortalarında, tazminatın ne zaman muaccel olacağı hususunda ise TTK'nın 1292
ve 1299. maddeleri uygulanır. Bu madde hükümlerine göre, zamanaşımı süresinin
başlangıcı, alacağın muaccel olduğu gün, yani sigortalının rizikonun
gerçekleştiğini öğrendiği günden itibaren başlayan beş günlük ihbar tarihinin
son günüdür.
Nitekim Hukuk
Genel Kurulu'nun 22.12.2010 tarih ve 2010/17-664 E., 689 K. sayılı ilamında da
aynı ilkeler benimsenmiştir.
Açıklanan bu
maddi hukuk kuralları, somut olay ortaya konularak değerlendirildiğinde;
Eldeki davada,
12.12.2006 tarihli kaza tespit tutanağına göre, davacı Sigorta Şirketi
tarafından sigortalanan dava dışı sürücünün sevk ve idaresindeki araç, karşıdan
karşıya geçmeye çalışan davalıların murisine çarpmış, çarpmanın şiddeti ile bu
kişi, önce yaralanmışsa da daha sonra vefat etmiştir. Olayda, davalılar murisinin,
2918 sayılı KTK'nın 84. maddesine göre yaya kusurlarından kod (4)'ü ihlal
ettiği; dava konusu trafik kazası nedeniyle Ankara Yirmisekizinci Asliye Ceza
Mahkemesi'nde açılan 2007/94 Esas sayılı dava dosyasında alınan Adli Tıp Kurumu
Trafik İhtisas Dairesi'nin 23.05.2007 tarihli raporuyla da yine davalılar
murisinin dava konusu kazada birinci derecede kusurlu olduğu tespit edilmiştir.
Önemle
belirtmelidir ki, eldeki davada zamanaşımı süresinin başlangıcı konusunda yerel
mahkeme ile Özel Daire arasında, uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Hukuk Genel
Kurulu'ndaki görüşmeler sırasında, eldeki davada tek olay mı yoksa iki ayrı
olay mı olduğu konusunda açılan görüşmede iki farklı görüş ortaya konulmuştur:
Azınlıkta kalan
görüşte, olayda iki ayrı eylemin bulunduğu, buna göre, aracın yayaya
çarpmasının (ölüm) ayrı bir olay; müteveffa davalılar murisinin, davacı şirket
tarafından sigortalanan araca çarpmasının (maddi hasar) ise ayrı bir olay olup,
eldeki dava konusunu oluşturan ikinci halde ortada cezayı müstelzim bir eylemin
bulunmadığı ve bu nedenle de daha uzun (uzamış) ceza zamanaşımının
uygulanamayacağı, ileri sürülmüştür.
Çoğunluğu
oluşturan görüş ise, dava konusu olayda, sigortalı araçta meydana gelen hasar
ile ölümlü kaza olayının tek olup, ikisinin birbirinden ayrılamayacağı, dava
dışı sigortalının tabi olduğu zamanaşımı süresinden, davacı Sigorta Şirketinin
de faydalanacağı, olayda ikili bir ayrımın yapılamayacağı, 2918 sayılı Kanun'un
109. maddesinin özünün bu olduğu, ikili bir ayrım yapılabilmesi için bir yasa
değişikliğinin gerektiği, bundan faydalanmak için mutlaka bir ceza davasının
açılmasının zorunlu olmadığı, önemli olanın ceza hukukunu ilgilendiren bir
eylemin varlığı olduğu, dava konusu olayda üç ayrı kişinin bulunmadığı, özü tek
olan dava konusu eylemde, olayın tarafları için farklı zamanaşımı sürelerini
uygulamanın adil olmayan değişik sonuçlara götüreceği, bu nedenle haksız bir
fiil kapsamında olayın tek olduğu ve maddi zararın meydana gelmesi hali için
başka bir zamanaşımı süresinin uygulanamayacağı yönündedir.
Oluşan bu görüşe
göre sonuç itibariyle; dava konusu olayın tek olduğu ve somut olayda, 2918
sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 109/2. maddesindeki ceza zamanaşımının
uygulanması gerektiği, maddi tazminat istemine ilişkin davalarda, dava konusunun
cezayı gerektiren bir fiilden doğması ve Ceza Kanunu'nun bu fiil için daha uzun
bir zamanaşımı süresi öngörmüş bulunması halinde bu sürenin uygulanacağı;
eldeki davada da kaza sonrasında bir kişinin hayatını kaybettiği, bu sürenin
maddi tazminat isteminde bulunabilecek her iki taraf için de uygulanması
gerektiği, kazaya neden olan kişi hakkında bir ceza davasının açılmamış
olmasının, uzamış ceza zamanaşımının uygulanmasına engel olmayacağı, somut olay
yönüyle davanın zamanaşımı süresi içinde açıldığı, mahkemece işin esasının
incelenmesi gerektiği oyçokluğu ile kabul edilmiştir.
Hal böyle
olunca, mahkemece, davanın süresinde açıldığının kabulü ile işin esasının
incelenmesi gerekirken, açıklanan bu hususlar gözardı edilerek davanın
zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş olması ve bu kararda direnilmesi
usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle
direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı
vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma
kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun'un 30.
maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen "geçici madde
3" atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanunu'nun 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA), istek halinde temyiz peşin
harcının yatırana geri verilmesine, 30.11.2011 gününde yapılan ikinci görüşmede
oyçokluğu ile karar verildi.
Kaynak:YKD Mart-2012
Sf : 426