20 Mart 2013 Çarşamba


Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas : 2011/17-569 Karar : 2011/710 Tarih : 30.11.2011
*RÜCUEN TAZMİNAT *ZAMANAŞIMI *CEZA ZAMANAŞIMININ UYGULANMASI
(6762 s. TTK m. 1301) (2918 s. Trafik K m. 109/1, 2) (818 s. BK m. 60)
Özet : Davacı sigorta şirketi, sigorta ettirene ödeme yapmakla zarar sorumlularına karşı sigorta ettirenin yerine geçer. Sigortacının tabi olduğu zamanaşımı, sigorta ettirenin, zarar sorumlusu aleyhine açabileceği davanın zamanaşımına tabidir ve aynı tarihte başlar.
Sigortalı araçta meydana gelen hasar ile ölümlü kaza olayı tek olup, ikisi birbirinden ayrılamaz.
Maddi tazminat istemine ilişkin davalarda, dava konusunun cezayı gerektiren bir fiilden doğması ve ceza kanununun bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş bulunması halinde bu sürenin uygulanacağı, kaza sonrasında bir kişinin hayatını kaybettiği, bu sürenin maddi tazminat isteminde bulunabilecek her iki taraf için de uygulanması gerektiği, kazaya neden olan kişi hakkında bir ceza davasının açılmamış olmasının, uzamış ceza zamanaşımının uygulanmasına engel olmayacağı gözetilerek, uygulanması gereken zamanaşımı süresi ceza zamanaşımı süresi olup, mahkemece işin esasına girilerek deliller toplanıp sonucuna göre karar verilmesi gerekir.
Taraflar arasındaki "tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Ankara Onuncu Sulh Hukuk Mahkemesi)'nce davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair verilen 30.09.2009 gün ve 2009/499 E., 2009/1951 K. sayılı kararın incelenmesi, davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Onyedinci Hukuk Dairesi'nin 09.03.2010 gün ve 2010/70-2010/2102 K. sayılı ilamı ile;
("...Davacı vekili, müvekkilinin kasko sigortacısı olduğu aracın, davalıların murisine çarptığı ve murisin hayatını kaybettiğini, bu kazada sigortalı aracın da zarar gördüğünü ve hasar bedelinin müvekkilince sigortalıya ödendiğini ileri sürerek, 3.210,12.-TL.nin davalı mirasçılardan rücuan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekilleri, davanın 2 yıllık zamanaşımından sonra açıldığını, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, iddia, savunma ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, muris yönünden ceza zamanaşımının uygulanamayacağı, davanın 2 yıllık zamanaşımı içinde açılmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, TTK'nın 1301. maddesinden kaynaklanan rücuen tazminat istemine ilişkindir.
Davacı sigorta şirketi sigorta ettirene ödeme yapmakla, zarar sorumlularına karşı sigorta ettirenin yerine geçer. Bu nedenle sigortacının tabi olduğu zamanaşımı, sigorta ettirenin, zarar sorumlusu aleyhine açabileceği davanın zamanaşımına tabidir ve aynı tarihte başlar. Dosya içeriğine göre, kaza 12.12.2006 tarihinde meydana gelmiş, dava ise 13.03.2009 tarihinde açılmıştır. 2918 sayılı Yasa'nın 109/1. maddesinde düzenlenen 2 yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği anlaşılmaktadır. Ne var ki, 2918 sayılı Yasa'nın 109/2. maddesi uyarınca, maddi tazminat istemine ilişkin davalarda, dava konusunun cezayı gerektiren bir fiilden doğması ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş bulunması halinde bu sürenin uygulanacağı belirtilmiş olup, somut uyuşmazlıkta kaza sonrasında bir kişinin hayatını kaybettiği anlaşılmaktadır. Madde kapsamından, bu sürenin maddi tazminat isteminde bulunabilecek her iki taraf için de uygulanması gerektiğinin kabulü gerekir. O halde uygulanması gereken zamanaşımı süresi, ceza zamanaşımı süresi olup, mahkemece işin esasına girilerek tarafların delilleri toplanıp sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir...") gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden: Davacı A... A... T... Sigorta Şirketi vekili
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kasko sigorta sözleşmesinden kaynaklanan, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK)'nun 1301. maddesine dayalı, rücuen tazminat istemine ilişkindir.
Davalılar vekili, zamanaşımı definde bulunmuştur.
Yerel mahkemece, zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hüküm, davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Daire'ce yukarıda açıklanan gerekçeyle bozulmuştur.
Yerel mahkemece önceki kararda ısrar edilmiş; hükmü, davacılar vekili temyize getirmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 6762 sayılı TTK'nın 1301. maddesine dayanılarak açılan ve ölümlü trafik kazasından kaynaklanan riziko nedeniyle, dava dışı sigortalıya, kasko sigorta poliçesi kapsamında ödenen araç hasar bedelinin, rücuen tazminine ilişkin bulunan eldeki davanın, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu (KTK)'nun 109/2. maddesinde düzenlenen uzamış ceza zamanaşımı süresine tabi olup olmayacağı, sonuçta, somut olay yönünden uygulanacak zamanaşımı süresinin tespiti, noktasında toplanmaktadır.
Belirtmelidir ki, trafik kazası sonucunda bir kimsenin yaralanmasına veya ölümüne neden olunması, ona karşı işlenmiş bir haksız fiil niteliğindedir.
818 sayılı Borçlar Kanunu (BK)'nun 41. maddesine göre haksız fiil, gerek kasten, gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız surette bir başkasına zarar verilmesi halidir. Aynı Kanun'un 60. maddesi ise bu hallerde uygulanacak zamanaşımını düzenlemiştir. Buna göre, haksız fiilden zarar gören kişinin, haksız fiil nedeniyle uğradığı maddi ve manevi zararının tazmini istemiyle açacağı dava, zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren bir ve her halde haksız fiil tarihinden itibaren on yıllık zamanaşımı süresine tabidir.
Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise bu davanın, ceza kanunlarına göre müddeti daha uzun müruruzamana tabi cezayı müstelzim bir fiilden neşet etmiş olması halinde tazminat davasına da o müruruzamanın tatbik olunacağı belirtilerek, zamanaşımı süresinin bu gerekçeyle uzayacağı kabul edilmiştir.
Buna karşılık, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu (KTK)'nun 109. maddesinin ilk fıkrasında, yine bir haksız fiil niteliğindeki trafik kazalarından doğan tazminat taleplerinin tabi bulunacağı zamanaşımı süresi yönünden 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 60. maddesindeki düzenlemeden farklı, özel bir hüküm getirilmiş; "motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve her halde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrar" şeklindeki bu hükümle, Borçlar Kanunu'nun 60. maddesindeki bir yıllık zamanaşımı süresi, bu tür tazminat davaları yönünden iki yıl olarak düzenlenmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise; "davanın cezayı gerektiren bir eylemden doğması ve ceza kanununun bu eylem için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmesi halinde, bu sürenin, maddi tazminat talebiyle açılacak davalar için de geçerli olacağı" hükme bağlanmıştır.
Görülmektedir ki, 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 60. maddesi ile 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 109/11. maddesi, zamanaşımı süresinin başlangıcı yönünden birbiriyle uyumlu olmakla birlikte, zamanaşımı süresi yönünden birbirlerinden ayrılmaktadır. Trafik kazalarından doğan tazminat talepleri bakımından zamanaşımı süresi Borçlar Kanunu'nun 60. maddesine göre bir yıl; 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 109/11. maddesine göre ise iki yıl olarak düzenlenmiştir.
Vurgulamakta yarar vardır ki, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 109/11. maddesine göre, ceza kanununda öngörülen daha uzun (uzamış) zamanaşımı süresinin tazminat talebiyle açılacak davalarda uygulanabilmesi için, eylemin ceza kanununa göre suç sayılması gerekli ve yeterlidir; fail hakkında mahkumiyet kararı verilmesi veya bir ceza davasının açılması ya da zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması şartı aranmamaktadır.
Ceza Kanunu'nda öngörülen daha uzun (uzamış) zamanaşımı süresi, olay tarihinden itibaren işlemeye başlar; sürenin işlemeye başlaması için, zarar görenin, zararı ve onun failini öğrenmesi koşulu aranmaz. Ancak, zarar veya onun faili, uzamış zamanaşımı süresinin bitmesinden sonra öğrenilmiş ise, davanın, öğrenme tarihinden itibaren, 2918 sayılı Kanun'un 109. maddesindeki iki yıllık süre içerisinde açılması gerekir.
Nitekim, Hukuk Genel Kurulu'nun 16.04.2008 tarih ve 2008/4-326 E.-325 K.; 06.02.2008 tarih ve 2008/4-69 E.-101 K.; 12.03.2008 tarih ve 2008/4-248 E.-240 K.; 20.12.2006 tarih, 2006/4-801 E.-813 K. ve 2011/17-427 E.-519 K. sayılı ilamlarında da aynı hususlar vurgulanmıştır.
Konuyla ilgisi nedeniyle, sigorta sözleşmesi hakkında da genel bir açıklama yapılmasında fayda vardır:
6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK)'nun 1263. maddesinin birinci fıkrasında, sigorta sözleşmesi, "Sigorta bir akittir ki, bununla sigortacı bir prim karşılığında diğer bir kimsenin para ile ölçülebilir bir menfaatini halele uğratan bir tehlikenin (bir rizikonun) meydana gelmesi halinde tazminat vermeyi yahut bir veya birkaç kimsenin hayat müddetleri sebebiyle veya hayatlarında meydana gelen belli birtakım hadiseler dolayısiyle bir para ödemeyi veya sair edalarda bulunmayı üzerine alır" şeklinde tanımlanmıştır.
Buna göre, sigorta sözleşmesi ile teminat altına alınan husus malın bizatihi kendisi değil, sigorta ettirenin o mal üzerindeki menfaatidir.
Özel sigorta türlerini, zarar sigortası ve meblağ sigortası olmak üzere iki ana gruba ayırmak mümkündür. Birinci gruba giren zarar, yani mal ve malvarlığı sigortalarında, riziko para ile ölçülmesi mümkün olan menfaatlere ilişkin olduğu halde, diğer grupta insan hayatı gibi konusu para ile değerlendirilemeyen menfaat ilişkileri sigorta teminatı altına alınmaktadır. Bunlardan ilk gruba kısaca "menfaat (zarar) sigortası", diğerine ise, "meblağ sigortası" denilmektedir.
Öte yandan, motorlu kara taşıt araçları kasko sigortası, diğer bir deyişle uygulamada kısaca "kasko sigortası" olarak adlandırılan sigorta türü, gerçek anlamda ayrı bir sigorta türü olmayıp, mal/zarar sigortaları türlerinden bir kısmının karma olarak motorlu kara taşıt araçlarında birlikte uygulanmasıdır. Kasko sigortası sözleşmesi de niteliği itibariyle, bir sigorta sözleşmesidir.
Yukarıda da belirtildiği üzere, kasko sigortası, mal sigortasının bir türü olmakla, bu genel düzenleme dışında 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nda ayrıca ve özel olarak düzenlenmemiştir.
Kasko sigortası ile kısaca "trafik sigortası" olarak da anılan "motorlu araçlar zorunlu ve ihtiyari mali sorumluluk sigortasının birbirine karıştırılamaması gerekir. Kasko sigortası ile sigorta ettirenin bizzat uğradığı zararlar sigortaca güvence altına alındığı halde ikincisinde, sigorta ettirene ait aracın karıştığı kazayla üçüncü kişilerin uğradığı zararlar sigorta tarafından karşılanmaktadır (Ulaş, I. -Uygulamalı Sigorta Hukuku-Mal ve Sorumluluk Sigortaları-, Ankara 2010, Sahife. 539, 551).
Kasko sigorta sözleşmesinden kaynaklanan davalar, TTK'nın 1268. maddesi gereğince iki yıllık zamanaşımı süresine tabidir.
Nitekim, zamanaşımı süresinin iki yıl olduğuna ilişkin bu düzenlemeye, Kara Taşıtları Kasko Sigortası Genel Şartları(KTKSGŞ)'nın C.9. maddesinde de aynen ve açıkça yer verilmiştir.
Öğretide de, kasko sigorta sözleşmesinden kaynaklanan davaların iki yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu benimsenmiştir (Eriş, G.: Açıklamalı-İçtihatlı Türk Ticaret Kanunu, Cilt 5, Ankara 2010, s. 6105; Ulaş, I.: a.g.e., s. 644; Gökcan, H.T./Kaymaz, S.: Karayolları Trafik Kanununa Göre Hukuki Sorumluluk, Tazminat-Sigorta Rücu Davaları Trafik Suç ve Kabahatleri, Ankara 2010, s. 528; Doğanay, İ.: Türk Ticaret Kanunu Şerhi, Cilt 3, Ankara 1990, s. 2957).
TTK'nın 1268. maddesinde zamanaşımı süresinin başlangıcının hangi tarih olması gerektiği gösterilmediğinden bu hususun genel hükümler çerçevesinde tespiti gerekmektedir.
Bilindiği üzere, 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 128. maddesine göre, zamanaşımı, alacağın muaccel olduğu tarihte başlar.
Zarar sigortalarında, tazminatın ne zaman muaccel olacağı hususunda ise TTK'nın 1292 ve 1299. maddeleri uygulanır. Bu madde hükümlerine göre, zamanaşımı süresinin başlangıcı, alacağın muaccel olduğu gün, yani sigortalının rizikonun gerçekleştiğini öğrendiği günden itibaren başlayan beş günlük ihbar tarihinin son günüdür.
Nitekim Hukuk Genel Kurulu'nun 22.12.2010 tarih ve 2010/17-664 E., 689 K. sayılı ilamında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
Açıklanan bu maddi hukuk kuralları, somut olay ortaya konularak değerlendirildiğinde;
Eldeki davada, 12.12.2006 tarihli kaza tespit tutanağına göre, davacı Sigorta Şirketi tarafından sigortalanan dava dışı sürücünün sevk ve idaresindeki araç, karşıdan karşıya geçmeye çalışan davalıların murisine çarpmış, çarpmanın şiddeti ile bu kişi, önce yaralanmışsa da daha sonra vefat etmiştir. Olayda, davalılar murisinin, 2918 sayılı KTK'nın 84. maddesine göre yaya kusurlarından kod (4)'ü ihlal ettiği; dava konusu trafik kazası nedeniyle Ankara Yirmisekizinci Asliye Ceza Mahkemesi'nde açılan 2007/94 Esas sayılı dava dosyasında alınan Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi'nin 23.05.2007 tarihli raporuyla da yine davalılar murisinin dava konusu kazada birinci derecede kusurlu olduğu tespit edilmiştir.
Önemle belirtmelidir ki, eldeki davada zamanaşımı süresinin başlangıcı konusunda yerel mahkeme ile Özel Daire arasında, uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Hukuk Genel Kurulu'ndaki görüşmeler sırasında, eldeki davada tek olay mı yoksa iki ayrı olay mı olduğu konusunda açılan görüşmede iki farklı görüş ortaya konulmuştur:
Azınlıkta kalan görüşte, olayda iki ayrı eylemin bulunduğu, buna göre, aracın yayaya çarpmasının (ölüm) ayrı bir olay; müteveffa davalılar murisinin, davacı şirket tarafından sigortalanan araca çarpmasının (maddi hasar) ise ayrı bir olay olup, eldeki dava konusunu oluşturan ikinci halde ortada cezayı müstelzim bir eylemin bulunmadığı ve bu nedenle de daha uzun (uzamış) ceza zamanaşımının uygulanamayacağı, ileri sürülmüştür.
Çoğunluğu oluşturan görüş ise, dava konusu olayda, sigortalı araçta meydana gelen hasar ile ölümlü kaza olayının tek olup, ikisinin birbirinden ayrılamayacağı, dava dışı sigortalının tabi olduğu zamanaşımı süresinden, davacı Sigorta Şirketinin de faydalanacağı, olayda ikili bir ayrımın yapılamayacağı, 2918 sayılı Kanun'un 109. maddesinin özünün bu olduğu, ikili bir ayrım yapılabilmesi için bir yasa değişikliğinin gerektiği, bundan faydalanmak için mutlaka bir ceza davasının açılmasının zorunlu olmadığı, önemli olanın ceza hukukunu ilgilendiren bir eylemin varlığı olduğu, dava konusu olayda üç ayrı kişinin bulunmadığı, özü tek olan dava konusu eylemde, olayın tarafları için farklı zamanaşımı sürelerini uygulamanın adil olmayan değişik sonuçlara götüreceği, bu nedenle haksız bir fiil kapsamında olayın tek olduğu ve maddi zararın meydana gelmesi hali için başka bir zamanaşımı süresinin uygulanamayacağı yönündedir.
Oluşan bu görüşe göre sonuç itibariyle; dava konusu olayın tek olduğu ve somut olayda, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 109/2. maddesindeki ceza zamanaşımının uygulanması gerektiği, maddi tazminat istemine ilişkin davalarda, dava konusunun cezayı gerektiren bir fiilden doğması ve Ceza Kanunu'nun bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş bulunması halinde bu sürenin uygulanacağı; eldeki davada da kaza sonrasında bir kişinin hayatını kaybettiği, bu sürenin maddi tazminat isteminde bulunabilecek her iki taraf için de uygulanması gerektiği, kazaya neden olan kişi hakkında bir ceza davasının açılmamış olmasının, uzamış ceza zamanaşımının uygulanmasına engel olmayacağı, somut olay yönüyle davanın zamanaşımı süresi içinde açıldığı, mahkemece işin esasının incelenmesi gerektiği oyçokluğu ile kabul edilmiştir.
Hal böyle olunca, mahkemece, davanın süresinde açıldığının kabulü ile işin esasının incelenmesi gerekirken, açıklanan bu hususlar gözardı edilerek davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş olması ve bu kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun'un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen "geçici madde 3" atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA), istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 30.11.2011 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
Kaynak:YKD Mart-2012 Sf : 426

16 Mart 2013 Cumartesi


Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
Esas : 2012/17-215
Karar : 2012/413
Tarih : 27.06.2012
            *DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATI
            *TEHLİKE SORUMLULUĞU
            *SİGORTA ŞİRKETİNİN ZARARDAN SORUMLU OLMASI
(2918 s. Trafik K m. 85, 86, 91, 92) (818 s. BK m. 41, 44, 45)
Özet : İşleten ile sigortacının sorumluluğu, hukuki niteliği itibariyle tehlike sorumluluğuna ilişkindir.
İşletenin; eşi, usul ve füruu, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanlar ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin ölüm ve yaralanmaları halinde bundan kaynaklanan zararların zorunlu sigorta kapsamında olduğu kabul edilmelidir.
Destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan zarardır. Olaydan sonraki dönemde de, destek olmasa bile, onun zamanındaki gibi aynı şekilde yaşayabilmesi için muhtaç olduğu paranın ödettirilmesidir.
Davacıların ölenin salt mirasçısı değil, destekten yoksun kalan üçüncü kişi sıfatıyla dava açtıkları, ölüm nedeniyle doğrudan davacılar üzerinde doğan destekten yoksunluk zararının oluşumundaki kusurun davacılara yansıtılamayacağı; dolayısıyla kusurlu araç şoförünün ve onun eylemlerinden sorumlu olan işletenin kusurunun, araç şoförünün desteğinden yoksun kalan davacıları etkilemeyeceği; aracın zorunlu mali sorumluluk sigortacısı davalı sigorta şirketi, işletenin üçüncü kişilere verdiği zararları teminat altına aldığına ve olayda sürücü kusurlu, destekten yoksun kalan davacılar da zarar gören üçüncü kişi konumunda bulunduklarından, davalı sigorta şirketi zarardan sorumlu olup, davacılar davalı sigorta şirketinden destekten yoksun kalma tazminatı isteyebilirler.
Taraflar arasındaki "destekten yoksun kalma tazminatı" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Kadınhanı Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne dair 07.04.2008 gün ve 2004/187 E., 2008/44 K. sayılı kararın incelenmesi davacılar ve davalı A... Sigorta A.Ş. vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Onyedinci Hukuk Dairesi'nin 24.12.2009 gün ve 2008/5356 E., 2009/8913 K. sayılı ilamı ile,
(...Davacılar vekili dava dilekçesinde, davalı sigorta şirketine ZMSS poliçesi bulunan araç ile seyreden müvekkillerinin murisinin diğer davalıların işleteni ve sürücüsü olduğu araçlarla çarpışması sonucu öldüğünü, müvekkillerinin murisin desteğinden yoksun kaldığını ve manevi yönden üzüntü duyduklarını belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere şimdilik 6.000.-YTL maddi tazminatın davalı sigorta şirketi poliçe limiti ile sorumlu olmak üzere olay tarihinden işleyecek yasal faizi ile tüm davalılardan, davacı eş için 2.000.-YTL, çocuklar için 1.000'er.-YTL'den toplam 5.000.-YTL manevi tazminatın olay tarihinden işleyecek yasal faizi ile davalı A... Sigorta A.Ş. dışındaki davalılardan tahsilini talep etmiş; 25.10.2005 tarihli oturumda davalı Ali hakkındaki davasından vazgeçtiğini beyan etmiş, 06.06.2007 tarihli ıslah dilekçesi ile maddi tazminat talebini 15.749.-YTL daha artırarak toplam 21.749.-YTL'nin davalılardan tahsilini istemiştir.
Davalı A... Sigorta A.Ş. vekili, trafik sigortasının 3. kişinin zararını karşıladığını, davacıların murisinin 3. kişi olmayıp, bizzat müvekkil şirkete trafik sigortalı aracın sürücüsü olduğunu, kimsenin kendi kusuruna dayanarak tazminat talep edemeyeceğini belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Davalı Ali, traktörü olaydan önce sattığını, işleteni olmadığını, kusuru, hasarı kabul etmediğini belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Davalılar S.Ali, Mustafa ve Aynur vekilleri, müvekkili Aynur'a ait sürücüsü Mustafa olan aracın kazaya karışmadığını, kusuru, hasarı kabul etmediğini belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacı Yasemin'in maddi tazminat davasının kabulü ile 21.749.-YTL destekten yoksun kalma tazminatının davalı A... Sigorta A.Ş. yönünden poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere 6.000.-YTL'lik kısmı için dava tarihinden, 15.749.-YTL'lik kısmı için ıslah tarihinden davalı S.Ali yönünden olay tarihinden işleyecek yasal faizi ile bu davalılardan tahsiline, davacı Yasemin'in çocukları Rabia, M.Resul ve M.Hamza'ya velayeten açtığı maddi tazminat talebinin feragat nedeniyle reddine, davacıların manevi tazminat talebinin kabulü ile 5.000.-YTL manevi tazminatın olay tarihinden işleyecek yasal faizi ile davalı S.Ali'den tahsiline, davalı Ali hakkındaki davanın feragat nedeniyle reddine, davalı Aynur ve Mustafa hakkındaki davanın esastan reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili ile davalı A... Sigorta A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacılar vekilinin tüm, davalı sigorta şirketi vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Davalı sigorta şirketi vekilinin diğer temyiz itirazlarına gelince;
Dava, destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 91/1. maddesinde, "işletenlerin, bu Kanun'un 85/1. maddesine göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur", aynı Yasa'nın 85/1. maddesinde, "bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara olacağı", aynı Yasa'nın 85/son maddesinde ise, "işleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurdan kendi kusuru gibi sorumludur." hükümlerine yer verilmiş, Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının A-I maddesinde de, "sigortacı bu poliçede tanımlanan motorlu aracın işletmesi sırasında bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebebiyet vermesinden dolayı 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'na göre işletene düşen hukuki sorumluğu, zorunlu sigorta limitlerine kadar temin eder" şeklinde ifade edilmiş, 86. maddesinde ise, işleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilememiş olmaksızın kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur hükmü ile işletenin ve dolayısıyla onun sorumluluğunu üstlenen zorunlu mali sorumluluk sigortacısının sorumluluktan kurtulma halleri düzenlenmiştir.

BK.nun 44. maddesi hükmüne göre ise, zarar gören taraf zararın doğmasına veya zararın artmasına sebep olmuş ise hakim zarar ve ziyan miktarını tenkis yahut zarar ve ziyan hükmünden sarfınazar edebilecektir.
Diğer yandan aynı Kanun'un 92. maddesinde Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasının kapsamı dışında kalan hususlar sıralanmış olup, 92/a maddesinde "işletenin eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere karşı yöneltilebileceği talepler 92/b maddesinde ise işletenin eşinin usul ve füruunun kendisini evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri taleplerinin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası kapsamı dışında kaldığı belirtilmiştir. Keza bu maddeye paralel olarak Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının A-3 maddesinde teminat kapsamı dışında kalan hususlar düzenlenmiştir.
Talep edilen destek zararı, ölenin değil 3. kişilerin üzerinde doğan dolaylı ve yansıma yolu ile meydana gelen zarardır.
Yukarıda açıklanan yasal düzenlemelerde işletenin, yakınlarının uğradıkları destek zararlarının trafik sigortacısının sorumluluğu kapsamı dışında kaldığı açıkça düzenlenmemiş olmakla birlikte yansıma yoluyla zarar görmüş olan destek tazminatı isteyenlerin kendisine destek sağlayan kişinin sahip olduğu haktan fazlasına sahip olmaları mümkün değildir. BK.nun 44/1. maddesi hiç kimse kendi kusurundan yararlanamaz ilkesine dayanmaktadır. Zararın artmasına veya doğmasına sebep olan kişi sonuçlarına kendisi katlanmalıdır. Borçlar Yasası 51/2 maddesi hükmüne göre de öncelikle haksız fiil sorumlusuna zararın tümü yüklenmiş bulunmaktadır. Diğer bir deyişle, nasıl ki desteğin ölümü sebebiyle meydana gelen zararın yansıma yoluyla destek görenlerin de etkilediği kabul ediliyorsa desteğin kusurlu davranışları da aynı şekilde destek görenlere yansır.
Hal böyle olunca Borçlar Yasası 44. madde hükümlerine göre işletenin destek sağlayan kişiye karşı ileri sürebileceği def'ileri, destekten yoksun kalanlara karşı da ileri sürebilecek olmasına göre işleten dolayısı ile sigorta zararın oluşumunda sürücünün de birlikte kusurlu olduğunu ileri sürebilecektir.
Somut olayda davacıların miras bırakanı İsmail'in kullandığı araçla diğer davalılar Ali'nin işleteni, S.Ali'nin sürücüsü olduğu aracın karıştığı kazada İsmail hayatını kaybetmiş olayda davacıların miras bırakanı % 25, karşı araç sürücüsü S.Ali % 75 oranında kusurludur.
Yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ve ilkelere göre İsmail yönetimindeki aracın işletenine atfedilecek işletme kusuru bulunmadığına, işleten ve onun sorumluluğunu üstlenmiş zorunlu mali sorumluluk sigortacısının tazminatla sorumlu tutulması mümkün olamayacağına göre, davalı sigorta şirketi hakkındaki davanın reddine, davalı S.Ali'nin % 75 kusuru oranında sorumlu tutulmasına karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru görülmemiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden: Davalı A... Sigorta A.Ş. vekili
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, davalılardan sigorta şirketine zorunlu mali sorumluluk sigortası ile sigortalanan aracın sürücüsü olan davacıların desteklerinin ölümü nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir.

Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; davacılar ve davalı sigorta şirketi vekillerinin temyizi üzerine Özel Daire'ce yukarıya metni aynen alınan gerekçe ile hüküm bozulmuş, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararını, davalı sigorta şirketi vekili temyize getirmiştir.
Bozma ve direnme kararlarının kapsamı itibariyle; davalı şirketin zorunlu mali sorumluluk sigortacısı olduğu aracın sürücüsü olan davacılar murisinin meydana gelen trafik kazasında öldüğü; eldeki tazminat davasının, ölenin mirasçıları tarafından destekten yoksun kalmaya dayalı olarak açıldığı, davacıların üçüncü kişi konumunda oldukları, sürücünün yakınlarının uğradıkları destek zararlarının trafik sigortacısının sorumluluğu kapsamı dışında kaldığına ilişkin Kanunda açık bir düzenleme bulunmadığı yerel mahkeme ile Özel Daire arasında uyuşmazlık konusu değildir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, araç sürücüsünün kusuru sonucu meydana gelen trafik kazası neticesinde ölümü sonucu onun desteğinden yoksun kalanların aracın işleteninden, dolayısıyla onun hukuki sorumluluğunu üzerine alan davalı sigortacıdan tazminat isteyip, isteyemeyecekleri noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle uyuşmazlığa ilişkin hukuki kavram ve kurumlar ile ilgili mevzuatın irdelenmesinde yarar vardır:
İşleten ve araç işleticisinin bağlı bulunduğu teşebbüs sahibinin hukuki sorumluluğu, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu (KTK)'nun 85. maddesinde düzenlenmiştir.
"İşleten ve Araç İşleticisinin Bağlı Olduğu Teşebbüs Sahibinin Hukuki Sorumluluğu" başlıklı söz konusu maddenin 1. fıkrasında; "Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar." hükmü, aynı maddesinin son fıkrasında "İşleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur." hükmü yer almaktadır.
Bu düzenlemenin hukuki nitelikçe hangi sorumluluğa ilişkin bulunduğuna gelince;
Özellikle endüstri devrimiyle birlikte ortaya çıkan teknik buluşlar ve makineleşme zarar tehlikesini arttırmış ve artan bu zarar tehlikesini önlemek için kusura dayanan sorumluluğun her zaman yeterli olmayacağı öngörülerek tehlikeli faaliyette bulunanların sebep oldukları zararları gidermesi kabul edilmiştir (Fikret Eren, Borçlar Hukuku, 9. Bası, s. 449 vd.).
Motorlu araçların işletilme tehlikesine karşı, zarar gören üçüncü şahısları korumak amacıyla getirilmiş olan bu düzenleme ile öngörülen sorumluluk bir kusur sorumluluğu olmayıp, sebep sorumluluğu olduğu; böylece araç işletenin sorumluluğunun sebep sorumluluğunun ikinci türü olan tehlike sorumluluğuna ilişkin bulunduğu, öğretide ve yargısal içtihatlarla kabul edilmektedir (Fikret Eren, a.g.e., s. 631 vd.; Ahmet M. Kılıçoğlu, Borçlar Hukuku, Genişletilmiş 10. Baskı, s. 264 vd.).
2918 sayılı KTK'nın 86. maddesinde ise, bu Kanun'un 85. maddesinde düzenlenen sorumluluktan kurtulma ve sorumluluğu azaltma koşullarına yer verilmiştir.

Bu düzenlemelere göre, araç işleteni veya araç işleteninin bağlı bulunduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulabilecek; sorumluluktan kurtulamayan işleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi ise kazanın oluşunda zarar görenin kusurunun bulunduğunu ispat ederse, hakim, durum ve şartlara göre tazminat miktarını indirebilecektir.
Burada kanun koyucu zarar görenin kusuru nispetinde indirim yapılabileceğini öngörmüş' ve indirimi zorunlu tutmayarak hakimin takdirine bırakmıştır. Uygulama ve öğretide de bu husus kabul edilmektedir (S. Ünan, "Ergün A. Çetingil ve Rayegan Kender'e 50. Birlikte Çalışma Yılı Armağanı 2007", s. 1180).
Kanun koyucu, açıklanan düzenlemeler yanında 2918 sayılı KTK'nın 91. maddesiyle de; işletenin aynı Kanun'un 85. maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası (Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası) yaptırma zorunluluğunu getirmiştir.
Hemen belirtmelidir ki, işletenin sorumluluğu hukuki nitelikçe tehlike sorumluluğuna ilişkin bulunmakla, işletenin hukuki sorumluluğunu üstlenen zorunlu sigortacının 91. maddede düzenlenen sorumluluğu da bu kapsamda değerlendirilmelidir.
Öyle ise, hem işleten hem de sigortacının sorumluluğu, hukuki niteliği itibariyle tehlike sorumluluğuna ilişkin bulunduğundan, uyuşmazlığın bu çerçevede ele alınıp, çözümlenmesi gerekmektedir.
Bu noktada üzerinde durulması gereken hususlardan birisi, 2918 sayılı KTK'nın 92/b maddesinde yer alan "İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri taleplerin zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı dışında olduğuna" ilişkin hükümdür.
Bu hükümle kanun koyucu; tehlike sorumlusu zorunlu mali sorumluluk sigortacısının sorumluluğu kapsamından sadece, tehlike sorumlusu olan işletenin eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararları çıkarmıştır.
Şu haliyle, anılan kişilerin mallarına gelen zararlar dışında kalan ölüm ve yaralanmaya ilişkin cismani zararlar ise sigortacının sorumluluğu kapsamında bırakılmış; böylece tehlike sorumlusunun yakınlarının dahi belirtilen anlamda sigorta kapsamında olduğu benimsenmiştir.
Hem bu olgu ve hem de Yasa'nın kapsam dişiliğini düzenleyen 92. maddesinde araç şoförünün desteğinden yoksun kalanların isteyebileceği tazminatların kapsam dışı olduğuna dair bir düzenlemeye yer verilmediğinden, sürücünün desteğinden yoksun kalanların üçüncü kişi olduğunun kabulü gerekir ki, zaten bu hususta yerel mahkeme ile Özel Daire arasında bir görüş ayrılığı da söz konusu değildir. Doktrinde de sürücünün desteğinden yoksun kalanların üçüncü kişi olduğu kabul edilmektedir (Bkz. Dr. Ergün A. Çetingil ve Prof. Dr. Rayegan Kender'e 50. Birlikte Çalışma Yılı Armağanı-2007, s. 1172 vd.; Dr. S. Arkan, Sigorta Hukuku Dergisi C. 1, Sayı 3-4, s. 260).
Durum bu olunca, işletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin ölüm veya yaralanmaları halinde bundan kaynaklanan zararlarının zorunlu sigorta kapsamında olduğu kabul edilmelidir.
Nitekim, Hukuk Genel Kurulu'nun 15.06.2011 gün ve 2011/17-142 E., 2011/411 K. sayılı ve 20.04.2011 gün ve 2.011/17-34-216 E., K. sayılı ilamlarında, mali sorumluluk sigortası ile sigortalı araç sürücüsünün veya işletenin mirasçılarının açtığı destekten yoksun kalma tazminatı davasında, Kanunun kapsam dişiliği düzenleyen 92. maddesinde, araç şoförünün desteğinden yoksun kalanların bedensel zararlara ilişkin isteyebilecekleri tazminatların kapsam dışı olduğuna dair bir düzenlemeye yer verilmediği ve sürücünün desteğinden yoksun kalanların üçüncü kişi olduğu kabul edilerek zorunlu mali sorumluluk sigortacısından tazminat talep edebilecekleri kabul edilmiştir.
Öte yandan, 2918 sayılı KTK'nın 92/a maddesinde yer alan "İşletenin; bu Kanun uyarınca eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere karşı yöneltebileceği taleplerin zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı dışında olduğuna" ilişkin hükmü üzerinde de durulmalıdır.
Vurgulamakta yarar vardır ki, bu hüküm işletenin eyleminden sorumlu olduğu kişilere yönelik kendi zararına dayalı talepleri noktasında önem arz etmektedir. Salt sigorta şirketinin dava edildiği ve üçüncü kişinin zararının söz konusu olduğu durumlarda bu hükmün uygulama alanı bulamayacağı açıktır.
Eldeki davada, sürücünün başkasına ait araçla kusuruyla karıştığı kazada ölümü sonucu onun desteğinden yoksun kalınması davanın sebebini teşkil etmekte; sürücünün yakınları davalı sigortacıdan zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamında destekten yoksun kalma tazminatı istemektedir.
Hemen burada destekten yoksun kalma tazminatının hukuki niteliği üzerinde de durulmalıdır:
Destekten yoksun kalma tazminatı, 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK)'nun 45/II. maddesinde düzenlenmiş olup; "Ölüm neticesi olarak diğer kimseler müteveffanın yardımından mahrum kaldıkları takdirde onların bu zararını da tazmin etmek lazım gelir." şeklinde hükme bağlanmıştır.
Görülmektedir ki, destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan zarardır. Buradaki amaç, destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır. Olaydan sonraki dönemde de, destek olmasa bile, onun zamanındaki gibi aynı şekilde yaşayabilmesi için muhtaç olduğu paranın ödettirilmesidir.
Haksız bir eylem sonucu desteğini yitiren kimse BK.nun 45/II. maddesine dayanarak uğradığı zararın ödetilmesini isteyebilir. Ancak, destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilmesi için öncelikle, ölen ile destekten yoksun kalan arasında maddi yönden düzenli ve eylemli bir yardımın varlığı gerekir.
BK.nun 45. maddesinde sözü geçen destek kavramı hukuksal bir ilişkiyi değil, eylemli bir durumu hedef tutar ve ne hısımlığa ne de yasanın nafaka hakkındaki hükümlerine dayanır; sadece eylemli ve düzenli olarak geçimini kısmen veya tamamen sağlayacak şekilde yardım eden ve olayların olağan akışına göre eğer ölüm vuku bulmasaydı, az çok yakın bir gelecekte de bu yardımı sağlayacak olan kimse destek sayılır.
O halde destek sayılabilmek için yardımın eylemli olması ve ölümden sonra da düzenli bir biçimde devam edeceğinin anlaşılması yeterli görülür.
Bununla birlikte destekten yoksun kalan kimse devamlı ve gerçek bir ihtiyaç içerisinde bulunmalıdır. Genel olarak bakım ihtiyacı, sosyal düzeye uygun olan yaşamın devamını sağlamak için gerekli olanaklardan yoksun kalmayı anlatır. Eğer ölenin eylemli olarak baktığı davacı, ölüm yüzünden bu bakımın sağladığı yaşama düzeyinin altına düşmüş olursa, ihtiyaç bulunma koşulu gerçekleşmiş sayılır. Burada önemli olan, destekten yoksun kalan kimsenin ve ailesinin temsil ettiği sosyal ve ekonomik düzeye göre normal karşılanan giderlerdir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 21.04.1982 gün, 979/4-1528 E., 1982/412 K. sayılı kararı).
Diğer taraftan, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 06.03.1978 tarih ve 1/3 sayılı kararının gerekçesinde de:
"Destekten Yoksun Kalma Tazminatının eylemin karşılığı olan bir ceza olmayıp, ölüm sonucu ölenin yardımından yoksun kalan kimsenin muhtaç duruma düşmesini önlemek ve yaşamının desteğin ölümünden önceki düzeyde tutulması amacına yönelik sosyal karakterde kendine özgü bir tazminat olduğu" hususu vurgulanmış; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 30.11.2005 gün ve 2005/4-648 E.-2005/691 K. sayılı ilamında da aynı esaslar benimsenmiştir.
Önemle vurgulanmalıdır ki, BK.nun 45/III. maddesine göre destekten yoksun kalma tazminatı, desteğin mirasçısı olarak geride bıraktığı kişilere değil, desteğinden yoksun kalanlarına aittir. Destekten yoksun kalma tazminatı isteyebilecek kişiler, mirasçılardan başka kişiler de olabileceği hususunda da herhangi bir ihtilaf yoktur. Murisin trafik kazasından kaynaklanan bir sorumluluğu söz konusu olduğunda ve koşullan oluştuğunda mirasçıları bundan sorumlu olduğu halde, aynı olay nedeniyle destekten yoksun kalan ve fakat mirasçı olmayan kişiler bundan sorumlu değildir (HGK'nın 15.06.2011 gün ve 2011/17-142-411 E., K. ve 20.04.2011 gün ve 2011/17-34-216 E.,–sayılı ilamları).
Yeri gelmişken, davacıların açıklanan sıfatı ve hukuki konumları karşısında, davacılar üzerinde doğan zararın niteliği belirlenmelidir:
Davacıların destekten yoksun kalma tazminatı talebine dayanak olarak gösterdikleri zarar; sürücünün ölümü sonucunda meydana gelmekle birlikte sürücü üzerinde doğan bir zarardan ayrı ve salt onun desteğinden yoksun kalınması olgusuna dayalı, mirasçılık sıfatıyla bağlı olmaksızın uğranılabilen bir zarardır. Böyle bir zararın sürücünün kendisinin sahip olacağı hakla bir ilişkisi olmadığı gibi, doğrudan sürücünün zararıyla bağlı ve onunla sınırlı bir zarar da değildir. Sürücünün ölümü zararı doğuran olay olmakla birlikte, zarar doğrudan üçüncü kişi durumundaki destekten yoksun kalanlar üzerinde oluşmuştur. Buradaki zarar, mirasçıların salt bu sıfatla devraldıkları murislerinin uğradığı ve ondan intikal eden bir zarar da değildir.
Hal böyle olunca; aracı kullanan şoförün kusuruyla meydana gelen kazada ölümü nedeniyle talep edilen destek zararının, ölenin değil üçüncü kişi durumundaki destek tazminatı isteklilerinin zararı olduğu kabul edilmelidir.
Burada üzerinde durulması gereken diğer bir husus da; kazanın meydana gelmesinde kusuru bulunan araç şoförünün bu kusurunun, zorunlu trafik sigortacısı aleyhine açılan davanın davacıları olan, üçüncü kişi durumundaki destekten yoksun kalanlara karşı ileri sürülüp sürülemeyeceğidir.
Bilindiği üzere, kural olarak zarar gören, sürücünün trafik kazasının oluşmasında kusurlu bulunması durumunda BK.nun 41. maddesine göre sürücüye, 2918 sayılı KTK'nın 85/1. maddesi hükmünce de motorlu araç işletenine karşı dava açabilecektir. Sürücü ile araç işletenin sorumluluğu BK.nun 51. maddesi anlamında dayanışmalıdır.
Kural bu olmakla birlikte, dava açanların sıfatı, davanın hukuksal niteliği ve dayanağı, kusur durumunun davaya etkisinin belirlenmesinde etkilidir.
Eldeki davada da talep, destekten yoksun kalma tazminatı olduğuna göre, bu tazminatın yukarıda açıklanan özellikleri gözetilerek işletenin ve sürücünün kusurunun davacıların haklarına ve dolayısıyla da taleplerine etkili olup olmayacağı da davanın bu niteliği gözetilerek çözüme kavuşturulmalıdır.
Destekten yoksun kalma tazminatına dayanak teşkil eden hak, salt miras yoluyla geçen bir hak olsa idi doğrudan sürücünün veya onun sorumluluğunu üstlenen işletenin üzerinde doğup ondan mirasçılarına intikal edeceğinden, bu yöndeki savunmalar ölenin desteğinden yoksun kalanlara karşı ileri sürülebilecekti. Oysa yukarıda da açıklandığı üzere, destekten yoksun kalma tazminatına konu davacıların zararı, desteklerinin ölümü nedeniyle destekten yoksun kalan sıfatıyla doğrudan kendileri üzerinde doğan zarardır. Bu zarardan doğan hak desteğe ait olmadığına göre, onun kusurunun bu hakka etkili olması da düşünülemez.
Şu hale göre; sürücü murisin, ister kendi kusuru ister bir başkasının kusuru ile olsun salt ölmüş olması, destekten yoksun kalanlar üzerinde doğrudan zarar doğurup; bu zarar gerek Kanun gerek poliçe kapsamıyla teminat dışı bırakılmamış olmakla, davacıların hakkına, desteklerinin kusurunun olması etkili bir unsur olarak kabul edilemez ve destekten yoksunluk zararından kaynaklanan hakkın sigortacıdan talep edilmesi olanaklıdır.
Eldeki davada da; davacıların desteği, sürücüsü olduğu araçta kusuru sonucu meydana gelen trafik kazası sonucu vefat etmiş; davacılar, destekten yoksun kalan sıfatıyla, zorunlu mali sorumluluk sigortacısını ve kazaya karışan diğer aracın işleten ve sürücüsünü hasım göstererek, destekten yoksun kalmaya dayalı tazminat isteminde bulunmuş, kazaya karışan diğer aracın işleten ve sürücüsü hakkında verilen hüküm kesinleşmiştir.
Davacıların üçüncü kişi konumunda oldukları hem mahkeme, hem de Özel Daire'nin kabulünde olduğu gibi, sürücünün ve onun sorumluluğunu üstlenen işletenin yakınlarının uğradıkları destek zararlarının trafik sigortacısının sorumluluğu kapsamı dışında kaldığına ilişkin Kanunda ve buna bağlı olarak poliçede açık bir düzenleme bulunmadığı da, uyuşmazlık konusu değildir.
Davacıların uğradıkları zarara bağlı olarak talep ettikleri hak, salt miras yoluyla geçen bir hak olmayıp, bilimsel ve yargısal içtihatlarda kabul edildiği üzere destekten yoksun kalanın şahsında doğrudan doğruya doğan, asli ve bağımsız bir talep hakkıdır.
Bu nedenledir ki, Özel Daire'nin davacıları üçüncü kişi kabul etmesine karşın, zararlarını ve buna bağlı tazminat haklarını muris üzerinde doğmuş bir hak olarak kabul etmesi ve bu kabul şekline göre vardığı sonuç kabul görmemiştir. Sonuç itibariyle:
(Davacıların ölenin salt mirasçısı sıfatıyla değil, destekten yoksun kalan üçüncü kişi sıfatıyla dava açtıkları, ölüm nedeniyle doğrudan davacılar üzerinde doğan destekten yoksunluk zararının oluşumundaki kusurun davacılara yansılamayacağı; dolayısıyla kusurlu araç şoförünün ve onun eylemlerinden sorumlu olan işletenin kusurunun, araç şoförünün desteğinden yoksun kalan davacıları etkilemeyeceği; 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu ve Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları'na göre, aracın zorunlu mali sorumluluk sigortacısı davalı sigorta şirketi, işletenin üçüncü kişilere verdiği zararları teminat altına aldığına ve olayda sürücü kusurlu, destekten yoksun kalan davacılar da zarar gören üçüncü kişi konumunda bulunduklarına göre, davalı sigorta şirketinin zarardan sorumlu olduğu ve davacıların davalı sigorta şirketinden destekten yoksun kalma tazminatı isteyebilecekleri oybirliğiyle kabul edilmiştir.
Şu hale göre, yerel mahkemece, davacıların, desteklerinin sürücü olduğu araçta kusuru sonucu meydana gelen trafik kazası sonucu vefat etmiş olması nedeniyle, destekten yoksun kalan üçüncü kişi sıfatıyla, zorunlu mali sorumluluk sigortacısını hasım göstererek dava açabileceklerinin kabulü sonucu itibariyle doğru olup; açıklanan gerekçelerle yerel mahkemenin bu yöne ilişkin direnme kararı yerindedir.
Ne var ki, Özel Daire'ce tazminat miktarına yönelik diğer temyiz itirazları incelenmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle DİRENME UYGUN OLUP; davalı A... Sigorta A.Ş. vekilinin tazminat miktarına yönelik diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın ONYEDİNCİ HUKUK DAİRESİ'NE GÖNDERİLMESİNE, 1086 sayılı HMUK 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 27.06.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Kaynak:YKD Eylül-2012 Sf : 1663
UYARI: Firmamızca basılı ortamdan elektronik ortama aktarılan içtihat metni, tarafımızdan içeriği etkilenmeyecek şekilde değiştirilmiş ve değişikliği yapan algoritma TESCİL ettirilmiştir. Tescil edilmiş içtihat metninin Corpus sözleşmesinde belirtilen amaçlar dışında herhangi bir ortamda (elektronik veya yazılı) bulundurulması/kullanılması durumunda firmamız tüm kanuni haklarını KULLANACAKTIR.