27 Haziran 2013 Perşembe

T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ 2012-2013 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI BORÇLAR HUKUKU GENEL HÜKÜMLER DERSİ FİNAL SINAVI CEVAP ANAHTARI
C.1) TBK m.67 de “Bir hayvanın bakımı ve yönetimi sürekli veya geçici olarak üstlenen kişi, hayvanın verdiği zararları gidermekle yükümlüdür.”  Denilmektedir.  Hayvanların verdikleri zararlar nedeniyle sorumluluk genel itibariyle bunların sahipleri için söz konusu olabilir. Ancak, bu sorumluluğun doğması bakımından illa hayvanla bir mülkiyet ilişkisine sahip olunması zorunlu da değildir. Hayvanı mülkiyet dışında başka bir ayni ya da şahsi hakka dayanarak hakimiyeti altında bulunduran kimse de, hayvanın bu sırada verdiği zararlardan kusursuz olarak sorumlu olacaktır. Bu bağlamda Sabri’nin hakimiyetindeki arılarla bal üretimi yapması sonucunda hayvan bulunduran olduğundan hiç kuşku yoktur. Kusursuz sorumluluğun bu türüne ilişkin sorumluluğu ortadan kaldıracak herhangi bir kurtuluş kanıtı – hayvanın zarara sebebiyet vermemesi için gereken dikkat ve özen gösterme -  da olmadığından Sabri’nin hayvan bulunduranın sorumluluğundan mütevellit kusursuz sorumluluğu söz konudur. ( 5 Puan)
Bu durumda Metin, Sabri’ye karşı kusursuz sorumluluğa dayanan bir tazminat davası açabilecektir.
Yine Sabri Metine karşı TBK m.77 hükmünce sebepsiz zenginleşmeden dolayı da sorumluluğu söz konusu olacaktır. Zira Sabri’nin arılarının Metin’in sahip olduğu çiçeklerin polenlerinden bal üretmeleri hususunda bir taraf diğer taraf aleyhine malvarlığının aktifinde bir artma sağlarken diğer tarafın malvarlığının pasif kısmında bir artma meydana gelmektedir. ( 5 Puan)
C.2) TBK m.67 “Bir hayvanın bakımı ve yönetimini sürekli veya geçici olarak üstlenen kişi, hayvanın verdiği zararları gidermekle yükümlüdür.” Bu bağlamda Metin söz konusu 850.000 liralık zararını, bu zarara sebep olan arıları bulunduran konumundaki Sabri’den TBK m.67 düzenlenen hayvan bulunduranın sorumluluğu çerçevesinde tazminat talebinde bulanabilecektir. Burada sadece hayvan bulunduranın sorumluluğu nedeniyle uğranılan zararın giderilmesi istenir diyenlere 10 puan verelim.
C.3)TBK m.212 de satıcının temerrüdü düzenlenmiş ve hüküm çerçevesinde satıcının temerrüdü halinde borçlunun temerrüdüne ilişkin genel hükümlerin uygulanacağı ifade edilmiş. Bu bağlamda Zekiye, borcunu ifa etmeyerek temerrüde düşün Metinden zararlarının tazmini isteyebilecektir.(5 Puan)
TBK m.213 te satış sözleşmesinde satıcının temerrüdü halinde alıcının müspet zararının hesaplanmasına yönelik fark teorisine dayalı iki farklı yöntem öngörmektedir.
Fark teorisine dayalı hesaplama yöntemlerinden soyut yöntemin kullanılabilmesi için satılanın borsaya kayıtlı veya piyasa değeri bulunan mallardan olması gerektiği için Zekiye’nin zararının bu yöntem yoluyla hesaplanması olanaksızdır. Dolayısıyla hesaplama somut yöntem yoluyla hesaplanacak ve Metin, Zekiye’nin fazla para ödeyerek aldığı ürünün farkı olan 150.000 lirayı ödeyecektir. ( 5 Puan)
C.4) TBK m.97, karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde ifa zamanına ilişkin özel bir düzenleme getirmiş, bu gibi sözleşmelerde zaman yönünden tarafların ifa sırasını hükme bağlamıştır. Söz konusu madde, karşılıklı borç içeren sözleşmelerin tarafları hakkında “aynı anda ifa kuralı”nı koymuştur. Bu kural aynı zamanda ödemezlik def’inin de çıkış noktasıdır.TBK m.234/I de ise, “satılanın alıcının zilyetliğine girince satış bedeli muaccel olur”diyerek taraflardan birinin edimini yerine getirdikten sonra borcun diğer taraf için de muaccel olacağı ifade edilmiş ve bu hüküm satış sözleşmeleri için özel hüküm niteliği kazanıp aynen ifa kuralına bir istisna teşkil ettiği düşünülebilir ise de kabul görüş bu hükmün aynen ifa kuralını destekleyici bir hüküm olduğu düşünülmesidir. Çünkü alıcı zilyetliği kendisine devredilmeyen satım konusu mal için bir dava açtığında bu mesele bir def’i olarak ileri sürülemeyip hâkim bunu re ’sen dikkate alacaktır. (Aynı anda ifa kuralının istisnası yoktur, bilakis aynı anda ifayı destekleyen bir hükümdür diyenlere 10 puan verelim. Bu iki hüküm arasında bir çelişkinin olduğu izleniminden de bahsetmeleri gerekmektedir)
C.5)Satımı konu alan sözleşmelerde ayıplı mal teslimi halinde – ki bu durumda satıcının ayıba karşı tekeffül sorumluluğu söz konusu olmakta- Borçlar Kanunu’nda alıcıya dört seçenek tanınmıştır. Buna göre alıcının, satım sözleşmesinden dönme, semenin indirilmesini isteme, satılanın misli eşya olması halinde ayıpsız benzeri ile değiştirilmesi bir de ücretsiz onarılmasını isteme seçeneklerinden birini tercih etme hakkı vardır(TBK m.227.)Ancak kanunun alıcıya tanımış olduğu bu seçimlik haklardan yararlanabilmek için alıcının uyması gereken külfetler vardır ki bunlar “muyene” ve “ihbar” külfetidir. (2 puan)
Adi satılar için TBK. da ayıp ihbarının nasıl yapılacağı hususunda her hangi bir şekil öngörülmemekle birlikte ayıp ihbarının açık ayıplarda uygun bir süre içerisinde, gizli ayıplarda ise hemen bildirilmesi öngörülmüştür (TBK m.223). Ticari satımlar için TTK. m. 18/3 hükmüne göre, diğer tarafı temerrüde düşürmek, sözleşmeyi feshetmek ve sözleşmeden dönmeye ilişkin ihbarlarnoterden yapılır veya taahhütlü mektupla ya da güvenli e imza ile gönderilen emailler aracılığıyla yapılır denmektedir. Süre bakımından ise, TTK m.23/b.c’ye göre malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içerisinde, açıkça belli değilse malı teslim aldıktan sonrasekiz gün içinde incelemek veya inceletmek suretiyle ayıbı satıcıya bildirmesi gerekir (2 puan).
Fesih ile dönme arasındaki ilk fark; Sözleşmeden Dönme ifa edilmiş edimleri sona erdiren ve iadesi borcunu doğuran bir hak iken Fesih; sürekli borç ilişkisini ileriye etkili bir biçimde sona erdirirİkinci bir fark ise; ani edimli sözleşmelerde söz konusu olabilirken Fesih;kira, hizmet gibi sürekli edimlerde karşımıza çıkmaktadır. Son bir fark; Dönme neticesinde sözleşmenin ortadan kalkması dolayısıyla menfi zararlar istenebilecek iken, Fesihte ise ileriye yönelik olarak son bulan sözleşme bakımından müspet zararların istemi söz konusu olacaktır. (2 puan)
İptal ile dönme arasındaki ilk fark; Dönmeden bahsedebilmek için iki tarafa borç yükleyenbir sözleşmenin varlığı gerekirken, iptal ancak, kanunda öngörülen hallerde ki bu özellikle irade fesadı hallerinde karşımıza çıkmaktadır. İkinci bir fark ise; İptal hakkının hangi sürelerde kullanılması gerekeceği kanunda açık bir şekilde belirtilmişken, dönme hakkının hangi süre içerisinde kullanılması gerektiği kanunda belirtilmemiştir. Son bir fark ise; Sözleşme yapılırken hangi hallerde Dönme hakkının kullanılabileceği taraflarca kararlaştırılabilirken, hangi hallerde İptal hakkının kullanılabileceği taraflarca değil, kanunun kendisini bunu belirler. (2 puan)
Geri alma hakkı ile dönme arasındaki ilk fark; Dönme sadece iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde söz konusu olabilirken, Geri alma hakkı İki tarafa borç yükleyen sözleşmelerin yanı sıra tek tarafa borç yükleyen sözleşmelerde ve tek taraflı hukuki işlemlerde de karşımıza çıkabilir. Diğer bir fark ise; Dönme hakkının kullanılabilmesi için alacaklının, öncesinde bir takım külfetler yerine getirmesi gerekirken Geri alma hakkı için böyle bir külfet yoktur.(2 puan)
C.6) Sözleşmeden dönmenin sözleşmenin geçerliliğine etkisi hususunda ileri sürülen görüşler: Klasik dönme teorisi, kanuni borç ilişkisi teorisi, istihkak teorisi ve dönüşüm teorileridir.
Klasik dönme teorisi: Bu teoriye göre sözleşmeden dönüldüğünde sözleşme geriye etkili olarak geçersiz olmakta ve sözleşme hiç kurulmamış gibi kabul edildiği için ifa edilen edimlerin iadesi söz konusu olmaktayken, henüz ifa edilmemiş edimler ise kendiliğinden sona ermektedir.(2 puan)
Kanuni borç ilişkisi teorisi (Yasal borç teorisi): Yasal borç teorisinde sözleşme, klasik dönme teorisinin aksine kurulduğu andan itibaren geçersiz olmayıp ortada bir borç ilişkisinin olduğunu ve bunun kanundan kaynaklandığını söylüyorlar. Kanundan kaynaklanan bu borç ilişkisi yeni bir borç ilişkisi olup ifa edilmemiş edimlerin hangi hükümler çerçevesinde iade edileceğine ilişkindir. (2 puan)
İstihkak teorisi ( Ayni etkili dönme teorisi): Bu teoriye göre, sözleşmeden döndükten sonra sözleşme baştan itibaren geçersiz hale gelecektir, aynı klasik dönme teorisinde olduğu gibi. Ancak klasik dönme teorisinden şu yönüyle ayrılmaktadır: Klasik dönme teorisi sadece taahhüt işlemleri açısından dönmenin sonuç doğuracağını ve sadece taahhüt işleminin geçersiz olacağını söylerken; istihkak teorisine göre, dönme hem taahhüt işlemleri hem de tasarruf işlemleri bakımından etkili olacak ve her iki işlem de geçersiz olacaktır. (2 puan)
Dönüşüm teorisi: Yasal borç ilişkisi teorisine benzeyen dönüşüm teorisinde yeni bir borç ilişkisinin ortaya çıkmasından ziyade mevcut borç ilişkisinde iade yükümlülüklerine ilişkin içerik değişikliğine gidildiğini ifade etmektedirler. Eski sözleşmenin sona erip ortaya yeni bir sözleşmenin çıkmasını değil, eski sözleşmenin tahvile uğradığı ve yeni bir hal aldığını söylüyorlar. (2 puan)
Yeni bir sözleşme ilişkisinin kurulacağını ya da ifa edilen edimlerin iadesine yönelik yeni bir sözleşme içeriğinin ortaya çıktığını savunlar açısından, icap ve kabul beyanlarının olup olmaması bakımından ya da icap veya kabul olmadan normatif uyum uyuşmanın da yeterli olacağını söyleyerek asli edim yükümlülüklerinin tamamlayıcı hukuk kuralları ile ortaya konulamayacağı,
TBK m.125 hükmünde “………hükümsüz kalması nedeniyle…” ifadesinden kanunumuzun da dönüşüm teorisini benimsememiş olması,
Gayrimenkul satım sözleşmeleri bakımından şekle uygun dönüştürme meselesi bakımından da İstihkak teorisinin kabulü tercihe şayandır. (2 puan)

C.7)Söz konusu olayda misafir yolcunun durumu hatır taşımacılığı olup KTK m.87 de hatır taşımacılığında ve hatır için araç kullandırmalarda işletenin sorumlu tutulamayacağı kabul edilmemiş; fakat, bu sorumluluk genel hükümlere tabi tutularak hafifletilmiştir. Bu hükme göre, hatır için taşınan kişi bir zarar görmüş ise, işleten KTK’ya göre tehlike sorumluluğu ilkesince kusursuz olarak değil, TBK’nın kusur sorumluluğuyla ilgili genel hükümlerine göre sorumlu tutulacaktır. (2 puan)
Kamyoncu Süreyya’nın arı kovanlarını gerektiği gibi iyi bir şekilde istiflememiş olması ve bunun neticesinde zarara sebep olması bakımından haksız fiil hükümlerince (TBK m.49) sorumluluğu mevcuttur ve bunun neticesinde ortaya çıkan zararlardan dolayı kendisine rücu edilebilecektir.
(2 puan)

C.8)Teminat mektubunun hukuki niteliği açısından acaba burada bir kefalet ilişkisi mi yoksa garanti sözleşmesi mi var ona bakılması gerekir.
Eğer bankanın teminat mektubu vermesini bir garanti sözleşmesi olarak nitelendirirsek yani üçüncü kişinin edimini taahhüt olarak kabul edersek, şekil açısından TBK m.603 e gitmemiz gerekir ki gerçek kişiler açısından kefalete ilişkin hükümler geçerli olacaktır. Tüzel kişiler açısından ise bu hükümler uygulanamayacaktır. (4 puan)
Ya da kefil işlemi olarak nitelendirseydik o zaman da bankanın tüzel kişi olması sebebiyle kefalet şartlarının uygulanması imkânsız olacağı için banka teminat mektubunu üçüncü kişinin edimini taahhüt olarak nitelendirmek gerekecektir ki Yargıtay’ın nitelendirmesi bu yöndedir.(6 puan)

C.9) Burada bakılması gereken kredi kartı ile yapılan ödemelerin ifa uğruna mı yapıldığı yoksa ifa yerine mi yapıldığıdır.(2 puan)
İfa uğruna (amacıyla) yapılan edim; burada, borçlu, ifa amacıyla alacaklıya başka bir edimde bulunmaktadır. Ancak, borçlu bu edimde bulunmasıyla o anda borcundan kurtulmuş olmamaktadır. Borçlunun borçtan kurtulması, ifa uğruna verdiği edimin, tahsili anında mümkün olabilir.(3 puan)
İfa yerine geçen edimde, kararlaştırılan edimin ifası ile birlikte borç ilişkisi normal bir ifa gibi son bulur. Burada borçlunun alacaklıya borçlandığı şey yerine başka bir şey vermesi söz konusudur.
Veysel’in satım bedelini kredi kartı ile yapması ancak ifa yerine geçen edim olarak nitelendirilebilir. (5 puan)
C.10) Burada da TBK. m. 147 deki istisnai hüküm olan 5 yıllık zamanaşımı kuralının istisnası olan 10 yıllık süre mi yoksa TBK. m. 478 deki 20 yıllık zamanaşımı süresi mi uygulanmalıdır tartışmaları gerekiyor. Öncelikle bu tartışmadan haberi var mı yok mu ona bakalım varsa 5 puan verelim.

10 yıllık sürenin uygulanması gerekir diyene de 20 yıllık sürenin uygulanması gerekir diyene de 5 puan verelim.