29 Aralık 2014 Pazartesi

 T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ   BAŞKANLIĞI

ESAS NO : 2014/2140
KARAR NO : 2014/9573
Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : BURSA 1. TÜKETİCİ MAHKEMESİ
TARİHİ : 10/04/2013 (EK KARAR: 07.10.2013)
NUMARASI : 2012/909-2013/606
DAVACI : ULUDAĞ ELEKTRİK DAĞITIM AŞ.   VEK.AV.NURAY NUR ÜLKER
DAVALI : MUHARREM YAZAR

Taraflar arasında görülen Tüketici Hakem Heyeti Kararına İtiraz davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

     Y A R G I T A Y  K A R A R I

Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Yıldırım Kaymakamlığı Tüketici Sorunları  Hakem Heyetinin 26/01/2012 tarih 2012/59 sayılı kararının hukuka uygun olmadığı, Elektrik Piyasası Kanunu'nun "Dava Hakkı" başlıklı 12.maddesinde "İdarî para cezaları dâhil, Kurul tarafından alınan bütün kararlara karşı açılan iptal davaları ilk derece mahkemesi olarak Danıştay'da görülür" hükmüne amir olduğu, buna göre Kurul kararlarının iptali için açılacak davaların Danıştay'da görülmesi gerektiği, müvekkil şirketin EPDK Karar ve Yönetmeliklerine uygun şekilde hareket etmesi gerektiğinden, bu nedenle şikâyetçinin şikâyetinin husumet yokluğundan reddi gerekirken, Hakem Heyetinin şikâyeti esastan incelediğini ve haksız şekilde kabul ettiğini, tüketicinin faturasında yer alan kayıp-kaçak, per. sat. hiz. bed,  psh. bed, ileti. bed., dağıtım. bed. gibi bedellerin EPDK tarafından belirlendiğini ve yasal olduğunu, müvekkili şirketin 4628 sayılı Kanun doğrultusunda Kurulca onaylanan tarifeleri uygulamak ve tüketicilerin de bu tarifeye göre oluşturulan ücreti ödemek zorunda olduğunu,  tarifeye aykırı hareket etmenin, lisans iptaline varan yaptırımlara yol açabileceğini, Kanun haricinde hareket etmeleri mümkün olmadığından konunun muhatabının Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu olduğunu, bu nedenle Tüketici Hakem Heyeti Kararına husumet yönünden de itiraz ettiklerini, Türkiye genelinde 4628 sayılı Kanun gereğince ulusal tarife uygulanmakta olduğunu, tarifelerin EPDK   tarafından   belirlendiğini, 01/01/2011 tarihinden itibaren uygulanacak tarifelerin ise 28/10/2010 tarihinde 2999 sayılı EPDK kararı ile yayımlandığını ve www. epdk. gov. tr adresli internet sitesinde duyurulduğunu, bu tarife kapsamında uygulanmakta olan enerji bedeli, perakende satış hizmet bedeli, iletim bedeli kalemlerine ilave olarak kayıp-kaçak bedeli ve perakende satış hizmet (sayaç okuma) bedelleri belirlendiğini, söz konusu bu bedellerin 2011/Nisan döneminden başlayarak elektrik faturalarında yer almaya başladığını, yani bu bedeller daha önce de tahsil edilmekte iken, şeffaf bir piyasanın kurulması amacı ile 2011 yılından itibaren kalem kalem bedellerin gösterilmeye başlandığını, tüketicinin aksine bunun yasal dayanağının bulunduğundan bahisle, Yıldırım Kaymakamlığı Tüketici Sorunları Hakem Heyetinin 26/01/2012  tarih ve 2012/59 sayılı kararının iptaline, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesi talep ve dava etmiştir.
Davalıya usulüne uygun tebligat yapılmasına rağmen davaya cevap vermediği gibi duruşmaya da katılmamıştır.
Mahalli Mahkemece taraflar arasındaki uyuşmazlığın; elektrik aboneliği sözleşmesi nedeni ile abonelere gönderilen faturalarda yer alan Kayıp-Kaçak Bedeli, Perakende Satış Hizmet Bedeli (PSH), Sayaç Okuma Bedeli, İletim Sistemleri Okuma Bedeli ve Dağıtım Bedeli adı altında alınan  ücretlerin iadesine ilişkin olan ve TSHH'ce verilen karara itirazdan kaynaklandığını, her ne kadar davacı tarafça Elektrik Piyasası Kanunun "Dava Hakkı" başlıklı 12. maddesi gereğince bu bedellerin Enerji Piyasası Denetleme Kurulu kararlarına dayandığı ve anılan madde gereğince ilk derece mahkemesi olarak Danıştay'da dava açılması gerektiği, hakem heyetlerinin görevsiz olduğu, ayrıca tarife ve yönetmelikleri belirleyen kurulun EPDK olup husumetin EPDK'ya yöneltilmesi gerektiği itirazında bulunulmuş ise de; uyuşmazlığın taraflar arasındaki Elektrik Aboneliği Sözleşmesinden kaynaklandığını, dava konusu hizmet bedellerinin faturalara yansıtarak davacı tüketiciden tahsil edenin davacı UEDAŞ'ın olduğu dolayısıyla gerek hakem heyetlerinin gerekse mahkemenin görevli olduğu ve uyuşmazlıkta abonelik ilişkisi bulunan ve bu giderleri tahsil eden davacı şirketin taraf ehliyetinin bulunduğunu, bu nedenle usule ilişkin itirazların yerinde görülmediğini, kaldı ki elektrik dağıtım şirketlerinin EPDK'nın yayınladığı tarife ve aldığı kararlar aleyhine Danıştay'a dava açma hakkının yasal olarak mevcut olduğunu, UEDAŞ'ın 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunun verdiği yetkiye dayanarak EPDK tarafından 28/10/2010 tarih ve 2999 sayılı kararı gereğince  enerji  KİT'lerinin  uygulayacağı  maliyet  bazlı  Fiyatlandırma  Mekanizması Usul ve Esasları ile ilgili yapılan güncellemede 2011 Nisan döneminden itibaren enerji bedeli, perakende  satış  hizmet  bedeli, iletim  bedeli  kalemlerine  ilave  olarak   kayıp-kaçak  bedeli  ve  perakende  satış  hizmet(sayaç okuma)bedellerinin faturalara yansıttığını,  bu kapsamda  davacı  dağıtım  şirketinin  EPDK  tarafından  belirlenen tarifelere uyma zorunluluğunun bulunması, tüketicilerin Anayasa ve Yasalardan kaynaklanan haklarının bertaraf edecek nitelikte olmadığını,  Temel Anayasal haklardan Anayasanın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin madde Ek.1 ve 1 nolu protokolünde yer almış olup kişilerin ücret ödeme sonucunu doğuracak mal varlığı hakları mülkiyet hakkının bir parçası olup mülkiyet hakları ancak kanunun verdiği yetkiye dayanarak kamu yararı amacıyla sınırlanabileceğini, Elektrik Piyasası Kanununa göre çıkarılan Elektrik Piyasası Tarifeler Yönetmeliğinin 10. maddesinde “Kayıp-Kaçak Enerji miktarı, perakende satış lisansı sahibi dağıtım şirketleri tarafından temin edilir.” Aynı yönetmeliğin 4/25. maddesinde İletim Sistemleri Kullanım Bedeli, 4/13. maddesinde Dağıtım Sistemleri Kullanım Bedeli, 4/36. maddesinde Perakende Satış Hizmet Bedeli ve Sayaç Okuma Bedeline ilişkin düzenlemeler yapılmış olduğunu, yönetmeliğin hiç bir maddesinde bu bedellerin tüketici aboneden alınacağına ilişkin bir hükmün bulunmadığını, Elektrik Dağıtım Şirketlerinin aldığı tüm bu bedellerin tüketicilere sunulan elektrik satışının ayrılmaz bir parçası olduğunu, bir başka değişle tüketiciye abone olunmak sureti ile sağlanan elektrik veya satılan elektriğin tüm bu hizmetleri de beraberinde getirecek nitelikte olduğunu, Elektrik dağıtım ve satışını yapan davacı şirketin sunulan hizmetin niteliğine göre tüketicinin bu hizmeti başka bir şekilde temin etmesinin mümkün olmayıp, belirli bir bölgede dağıtım şirketinin tekel hakkı olduğu dikkate alındığında davacı şirketin aynı zamanda gerekli iletim ve dağıtım sistemlerini kurması ve abonelerin yararlandığı miktarın tespiti  bakımından sayaç okuma hizmetlerini sunması, verilen hizmet ve satışın doğal bir sonucu ve ayrılmaz bir parçası olduğunu, bunun ayrıca ücrete tabi tutulması sunulan hizmetin içerisinde yer alan ve hizmetin gereği olan unsurların ikinci kez ücretlendirilmesi sonucunu doğuracak nitelikte olduğunu, diğer yandan  abonelerin kendilerinin neden olmadığı, ülkenin başka bölgelerinde başka dağıtım şirketlerinin sorumluluk alanında oluşan kayıp-kaçak enerjide bedellerinden sorumlu tutulmasının temel Anayasal haklara aykırı nitelikte bulunduğunu, zira kayıp-kaçağı önlemenin tüketicilerin ihtiyarında olan bir husus olmayıp buna ilişkin gerekli sistemleri kurmak takip ve kontrolü yapmak dağıtım şirketleri ve yetkili kurulların görev ve yetkisinde olduğunu, dolayısıyla tüketicilerin neden olmadıkları, sorumlulukları bulunmayan, önleme imkanı olmayan bir zarar kaleminden sorumlu tutulmalarının Borçlar Kanunun kusur ve zarara dayalı sorumluluk ilkelerine da aykırı olduğunu, açıklanan nedenlerle davalıdan Kayıp-Kaçak Bedeli, Perakende Satış Hizmet Bedeli, PSH Sayaç Okuma Bedeli, İletim Sistemi Kullanım Bedeli ve Dağıtım Bedeli adı altında alınan faturalarda yazılı toplam miktarı 67,13-TL olan miktarın iadesi yönünde hakem heyetince verilen karar yerinde olduğundan davanın reddine karar verilmiştir.
Uyuşmazlık; yerel mahkeme kararının kesin olup olmadığı, varılacak sonuca göre; kayıp- kaçak, perakende satış hizmet, psh sayaç okuma, iletim sistemi kullanım ve dağıtım bedeli tahakkuku uygulamasının mevzuata uygun olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Tüketici Muharrem Yazar 04/01/2012 tarihli dilekçesi ile elektrik kullanımına ilişkin  faturada; “kaçak kullanım (kayıp-kaçak), sayaç okuma bedeli ve diğer kesintiler bedeli adı altında alınan bedellerin iadesi için Tüketici Sorunları Hakem Heyeti’ne başvurmuştur. Yıldırım Kaymakamlığı Tüketici Sorunları Hakem Heyeti 26/01/2012 tarih 2012/59 sayılı kararı ile; kayıp kaçak bedeli adı altında dağıtım şirketi tarafından tüketiciye yansıtılan bedelin yasal olmadığı, tüketici aleyhine haksız şart olduğu ve diğer nedenlerle “tüketiciden haksız yere tahsil edilen 67,13 TL'nin satıcı/sağlayıcıdan alınarak tüketiciye iadesine” karar vermiştir.    
Davacı Tüketici Sorunları Hakem Heyeti kararının iptali istemiyle Tüketici Mahkemesine iptal davası açmıştır. Yerel mahkemece kayıp-kaçak, perakende satış hizmet, psh sayaç okuma, iletim sistemi kullanım ve dağıtım bedeli adı altında alınan ücretin yasal olmadığı ve tüketici için haksız şart teşkil ettiğinden davacı kurumun davasının reddine karar verilmiştir. Davacı kurum iş bu kararı süresinde temyiz etmiştir. Mahalli Mahkeme; 6100 sayılı HMK'nun 341/2., 346., 366/1. maddeleri gereğince taraflar arasındaki uyuşmazlığın miktarına göre verilen esas kararın temyizi mümkün olmadığından (miktar itibarıyla kesin olduğundan) davacı vekilinin süresinde yapılan temyiz talebinin reddine karar vermiş, davacı vekili tarafından verilen bu ek kararda süresinde temyiz edilmiştir.  
Somut olayda iptali talep edilen  Yıldırım Kaymakamlığı Tüketici Sorunları Hakem Heyeti’nin 26/01/2012  tarih 2012/59 nolu kararına bakıldığında; davalı tüketicinin kullandığı elektrik için düzenlenen faturalara yansıtılan kayıp-kaçak, perakende satış hizmet, psh sayaç okuma, iletim sistemi kullanım ve dağıtım bedellerinin hukuka aykırı olduğundan bahisle itiraz tarihine kadar alınan bu bedellerin iadesini talep ettiği, kararda ise Anayasa'ya ve hukuka aykırı olarak faturada gösterilen 67,13 TL'nin tüketiciye iadesine karar verildiği görülmektedir.
Davanın niteliği ve müddeabihi itibariyle, kararın temyizinin mümkün olup olmadığı, bir başka ifadeyle esas kararın kesin olup olmadığı tartışılmalıdır.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2. maddesinde, miktar veya değeri belirli bir tutarın altında kalan taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararların kesin olduğu, dolayısıyla temyizinin olanaklı bulunmadığı hükme bağlanmıştır. Yasa koyucu bu hükümle açık bir biçimde, bir kararın temyiz kabiliyetini haiz bulunup bulunmadığını belirlerken, davanın miktar veya değeri yanında temel ölçü olarak davanın türünü de esas almıştır. Davada, davacının abonelerinden almakta olduğu kayıp-kaçak, perakende satış hizmet, psh sayaç okuma, iletim sistemi kullanım ve dağıtım bedelinin alınmamasına dair Tüketici Sorunları Hakem Heyetince verilen kararın iptali istemiyle açılmış; davalının yarattığı çekişmenin giderilmesi talep edilmiştir.
Her ne kadar davacının davalıdan aldığı kayıp-kaçak, perakende satış hizmet, psh sayaç okuma, iletim sistemi kullanım ve dağıtım bedelleri miktar itibariyle 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 22/5. maddesinde ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427. maddesinde öngörülen kesinlik sınırının altında bulunmakta ise de; yaratılan çekişme ve verilen hüküm bir yıla mahsus olmadığından ve ileriki yıllara da yönelik olduğu, dolayısıyla art etkisinin bulunduğu, yine kayıp kaçak vs. bedellerinin alınması uygulaması nedeniyle eldeki dosyada tek bir abone uyuşmazlığı yargıya taşımış olmasına karşın, ortada tüm aboneleri ilgilendiren toplu bir uyuşmazlığın bulunduğu her türlü duraksamadan uzaktır. Dolayısıyla yaratılan çekişme ve hukukî uyuşmazlığın kesinlik sınırının dışında kaldığı da açık ve belirgindir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13/05/2009 tarih 2009/13-122, 189, 13/10/2010 tarih 2010/13-406, 503 Esas, Karar sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir)
Kesin olmayan bir kararın mahkemece kesin olarak verildiği belirtilerek  ve gerçekte kesin olmayan bir karara ilişkin olarak mahkemece kararın kesin olduğunun yazılması ve bu kararın temyizine ilişkin dilekçenin kararın kesin olduğundan bahisle red edilmesi yok hükmünde olup, hukuki sonuç doğurmaz.
HUMK.nun 432/4.maddesinde "Temyiz, temyizi kabil olmayan bir karara ilişkin olursa karar veren mahkeme temyiz isteminin reddine karar verir." Yasanın vazettiği anlamda bir kesinlik gerçek bir kesinliktir. Yoksa ki, kesin olmayan bir karara mahkemenin  kesin ibaresini koyması o kararın kesin olduğu anlamına gelmez. Dolayısıyla da 432/4. maddesinde belirtilen bir kesinlikten bahsedilemez. Kesin olmayan bir karara hâkimin kesin olduğunu kararına yazması bu kararın gerçekte kesin olduğu anlamına gelmez. Dolayısıyla da temyizi mümkündür.
Arz edilen hususlar muvacehesinde; kesin olmayan bir karara ilişkin olarak mahkemece kararın kesin olduğunun yazılması ve bu kararın temyizine ilişkin dilekçenin kesin olduğundan bahisle reddedilmesi yok hükmünde olup sonuç doğurmayacağından bu nedenle temyiz dilekçesinin kararın kesin olduğundan bahisle reddine dair mahkemece verilen ek kararın kaldırılması ve yasal süresi içinde verilen temyiz isteminin (esastan) incelemesine geçilmiştir.
Dairenin önüne gelen uyuşmazlık; davalı kurum’un abonelerinden, kayıp-kaçak, perakende satış hizmet, psh sayaç okuma, iletim sistemi kullanım ve dağıtım bedeli isteyip isteyemeyeceği; buradan varılacak sonuca göre de davalının davacıdan tahsil ettiği kayıp-kaçak, perakende satış hizmet, psh sayaç okuma, iletim sistemi kullanım ve dağıtım bedelinin iade edilip edilmeyeceği noktalarında toplanmaktadır.
Davacı ile davalı arasında elektrik enerjisi satışına ilişkin abonelik sözleşmesi düzenlendiği, bu sözleşmeye istinaden davacı tarafından davalıdan kayıp-kaçak, perakende satış hizmet, psh sayaç okuma, iletim sistemi kullanım ve dağıtım bedeli tahakkuk ettirildiği hususunda tartışma bulunmamaktadır.
Kayıp-kaçak miktarı, dağıtım sistemine giren enerji ile dağıtım sisteminde tüketicilere tahakkuk ettirilen enerji miktarı arasındaki farkı göstermektedir. Kayıp-kaçak bedeli elektrik sisteminde ortaya çıkan teknik ve teknik olmayan kaybın maliyetinin kayıp-kaçak bedeli oranları ölçüsünde karşılanabilmesi  amacıyla  belirlenen  bir  bedeldir.
Davacı Kurum tarafından elektrik enerjisinin üretiminden, tüketicilere ulaştırılıncaya kadar oluşan elektrik eksikliği kayıp bedeli olarak; enerji nakil hatlarından çeşitli sebeplerle sayaçtan geçirilmeksizin, herhangi bir bedel ödemeden kullanılan elektrik bedeli de kaçak bedeli olarak diğer kullanıcı abonelere yansıtılmaktadır.
4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun 4. maddesinin 1. fıkrasında,  bu kanun ile verilen görevleri yerine getirmek üzere Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu kurulduğu belirtilmiş, aynı maddenin 2. fıkrasında ise; “Kurum, tüzel kişilerin yetkili oldukları fâaliyetleri ve bu fâaliyetlerden kaynaklanan hak ve yükümlülüklerini tanımlayan Kurul onaylı lisansların verilmesinden, işletme hakkı devri kapsamındaki mevcut sözleşmelerin bu Kanun hükümlerine göre düzenlenmesinden, piyasa performansının izlenmesinden, performans standartlarının ve dağıtım ve müşteri hizmetleri yönetmeliklerinin oluşturulmasından, tadilinden ve uygulattırılmasından, denetlenmesinden, bu Kanunda yer alan fiyatlandırma esaslarını tespit etmekten, piyasa ihtiyaçlarını dikkate alarak serbest olmayan tüketicilere yapılan elektrik satışında uygulanacak fiyatlandırma esaslarını tespit etmekten ve bu fiyatlarda enflasyon nedeniyle ihtiyaç duyulacak ayarlamalara ilişkin formülleri uygulamaktan ve bunların denetlenmesinden ve piyasada bu Kanuna uygun şekilde davranılmasını sağlamaktan sorumludur…” hükümlerine yer verilmiştir.
Madde metninden de açıkça anlaşılacağı üzere, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’na tüketicilere yapılacak elektrik satışlarında uygulanacak fiyatlandırmaya esas unsurları tespit etme görevi verilmiştir.
Bu maddede de anlatılmak istenilen hususun 1 kw elektrik enerjisinin tüketicilere ulaşıncaya kadarki maliyet ve kâr payı olup, yoksa Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’na sınırsız bir fiyatlandırma unsuru belirleme yetkisi ve görevi vermediği açıktır.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu bu maddeye dayanarak 11/08/2002 gün ve 24843 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan “Perakende Satış Hizmet Geliri ile Perakende Enerji Satış Fiyatlarının Düzenlenmesi Hakkında Tebliğ”i yayımlamış ve lisans sahibi şirketlerde bu tebliğe uygun olarak tüketicilerden kayıp-kaçak, perakende satış hizmet, psh sayaç okuma, iletim sistemi kullanım ve dağıtım bedeli adı altında bedel tahsil etmişlerdir.
Ancak yukarıda açıklandığı üzere tebliğin dayanağı olan 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun 4. maddesinde, Elektrik Piyasası Düzenleme Kurumu’na sınırsız bir fiyat belirleme hak ve yetkisi verilmemiştir.
Elektrik enerjisinin nakli esnasında meydana gelen kayıp ile başka kişiler tarafından hırsızlanmak suretiyle kullanılan elektrik bedellerinin (kaçak) kurallara uyan abonelerden tahsili yoluna gitmek hukuk devleti ve adalet düşünceleri ile bağdaşmamaktadır.
Hem bu hâl, parasını her halükarda tahsil eden davacı Kurum’un çağın teknik gelişmelerine ayak uydurmasına engel olur, yani davacı kendi teknik alt ve üst yapısını yenileme ihtiyacı duymayacağı gibi; elektriği hırsızlamak suretiyle kullanan kişilere karşı önlem alma ve takip etmek için gerekli girişimlerde de bulunmasını engeller. Oysa ki, elektrik kaybını önleme ve hırsızlıkları engelleme veya hırsızı takip edip, bedeli ondan tahsil etme görevi de bizzat enerjinin sahibi bulunan davalıya aittir.
Bununla birlikte, nihai tüketici olan vatandaşın faturalara yansıtılan kayıp-kaçak, perakende satış hizmet, psh sayaç okuma, iletim sistemi kullanım ve dağıtım bedelinin hangi miktarda olduğunun apaçık denetlenebilmesi ve hangi hizmetin karşılığında ne bedel ödediğini bilmesi, şeffaflık ve hukuk devletinin vazgeçilmez unsurlarındandır. (Aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 21/05/2014 tarih, 2013/7-2454 Esas, 2014/679 Karar sayılı ilamı ile de benimsenmiştir.)
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutularak yazılı şekilde hüküm tesisinde bir isabetsizlik bulunmadığından, davacının temyiz itirazlarının reddi ile, usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA,    0,90 TL bakiye temyiz harcının temyiz edene yükletilmesine, 12.06.2014 günü oyçokluğuyla karar verildi.

Başkan
K. YÜKSEL
Üye
A. ÖZÇELİK
Üye
N. ABACI UTKU
Üye
F. PINARCI
Üye
Y. MEMİŞ
(Muhalif)


25.20.TL.Harç
24.30.TL.Peşin
_____________
  0.90.TL.Bakiye    




KARŞI OY


Sayın çoğunluğun kararın esas yönünden onanmasına ilişkin kararına karşı,  (ek kararın kaldırılması dışında),  kararın esasına ilişkin karşı oyumun gerekçeleri aşağıda sunulmuştur.
Dairenin önüne gelen uyuşmazlık; davacı tarafından belirlenen ve EPDK tarafından onaylanan kurul kararına göre alınan, kayıp-kaçak, saat okuma, dağıtım, perakende satış hizmet  ve iletim sistemi kullanım bedelinin,  yasal olup olmadığı, hakkaniyete aykırı bulunup bulunmadığı, varılacak sonuca göre de, kayıp-kaçak, saat okuma, dağıtım, perakende satış hizmet  ve iletim sistemi kullanım bedeli adı altında alınan bedellerden davalının sorumlu olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Daire onama gerekçesinde; Enerji Piyasası Düzenleme Kurumuna sınırsız bir fiyatlandırma unsuru belirleme yetkisi ve görevi verilmediği, elektrik enerjisinin nakli esnasında meydana gelecek kayıp ile başka kişiler tarafından hırsızlanmak suretiyle kullanılan elektrik bedellerinin, kurallara uyan abonelerden tahsili yoluna gitmenin hukuk devleti ve adalet düşüncesi ile bağdaşmayacağı, bu hâlin, parasını her halükarda tahsil eden davacı kurumun çağın teknik gelişmelere ayak uydurmasına engel olacağı, bir başka deyişle davacının kendi teknik alt ve üst yapısını yenileme ihtiyacı duymayacağı gibi, elektriği hırsızlamak suretiyle kullanan kişilere karşı önlem alma ve takip etmek için gerekli girişimlerde bulunmasını engelleyeceği, oysaki elektrik kaybını önleme ve hırsızlıkları engelleme veya hırsızı takip edip bedelini ondan tahsil etme görevi de bizzat enerjinin sahibi bulunan davacıya ait olduğu, bununla birlikte tüketici olan vatandaşın faturalara yansıtılan kayıp kaçak bedelinin hangi miktar olduğunu apaçık denetleyebilmesi ve aynı hizmetin karşılığında ne bedel ödediğini bilmesi yani şeffaflığın hukuk devletinin vazgeçilmez unsurları olduğu, davacının davalıdan kayıp-kaçak, perakende satış hizmet, psh sayaç okuma, iletim sistemi kullanım ve dağıtım bedeli adı altında bir bedeli tahsil etmesinin hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğu, tüm bu nedenlerle yerel mahkemece davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından esasa ilişkin kararın onanmasına karar vermiştir.
Öncelikle konunun aydınlatılması için, davacı tarafından elektrik abonelerinden alınmakta olan kayıp-kaçak bedeline ilişkin ücretin yasal dayanağının açıklanmasında ve incelenmesinde yarar vardır.
Kayıp-kaçak, perakende satış hizmet, psh sayaç okuma, iletim sistemi kullanım ve dağıtım bedeli uygulamasına ilişkin meri mevzuatı arzedecek olursak;
4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu'nun 1/1. maddesine göre; “Bu Kanunun amacı; elektriğin yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve çevreyle uyumlu bir şekilde tüketicilerin kullanımına sunulması için rekabet ortamında özel hukuk hükümlerine göre faaliyet gösterebilecek, malî açıdan güçlü, istikrarlı ve şeffaf bir elektrik enerjisi piyasasının oluşturulması ve bu piyasada bağımsız bir düzenleme ve denetimin sağlanmasıdır.” Yine aynı kanunun 4/1. maddesine göre; “Kamu tüzel kişiliğini haiz, idarî ve malî özerkliğe sahip ve bu Kanun ile kendisine verilen görevleri yerine getirmek üzere Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu kurulmuştur.”
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu ise; “... bu Kanunda yer alan fiyatlandırma esaslarını tespit etmekten, piyasa ihtiyaçların dikkate alarak serbest olmayan tüketicilere yapılan elektrik satışında uygulanacak fiyatlandırma esasların tespit etmekten ve bu fiyatlarda enflasyon nedeniyle ihtiyaç duyulacak ayarlamalara ilişkin formülleri uygulamaktan ve bunların denetlenmesinden ve piyasada bu Kanuna uygun şekilde davranılmasını sağlamaktan sorumludur. (md. 4/2-son) Yine Kurumun görevleri arasında; tüketicilere güvenilir, kaliteli, kesintisiz ve düşük maliyetli elektrik enerjisi hizmeti verilmesini teminen gerekli düzenlemeleri yapmak da yer almaktadır. (md. 5/6-c) Davaya konu olan, kayıp-kaçak, sayaç okuma, dağıtım, perakende hizmet ve iletim bedeli, 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu'nun geçici 9. maddesinde “Ulusal Tarife adı altında EPDK tarafından belirlenerek uygulanmaktadır. 01/04/2011 tarihinden geçerli olmak üzere uygulanmakta olan bu tarife de EPDK'nun 28/12/2010 tarih ve 2999 sayılı kararı ile belirlenmiştir. Tarifelerin uygulanmasında davacının da dahil olduğu lisans sahibi şirketler bakımından yasal zorunluluk bulunmaktadır. Lisans sahibi şirketler tarifeyi değiştiremeyeceği gibi tarifede yer almayan bir bedeli de tahsil edemeyecek veya düzenlenen tarifeler kapsamında düzenlenmiş bir bedeli de tahsil etmeme gibi bir davranışta bulunamayacaktır. Diğer bir anlatımla, lisans sahibi şirketlerin tarifeleri uygulayıp uygulamama ve kayıp-kaçak, sayaç okuma, dağıtım, perakende hizmet ve iletim bedelini tahsil etmeme gibi bir inisiyatifi bulunmamaktadır. Tarifelere uyma yükümlülüğünün bir gereği olarak kayıp-kaçak, sayaç okuma, dağıtım, perakende hizmet ve iletim bedeli perakende satış tarifesinin bir unsuru olarak faturalarda yer almakta, bu bedelin belirlenmesi için alınan kurul kararı EPDK'nun bir düzenleyici işlemi olarak tüm tüzel ve gerçek kişileri bağlamaktadır.
14/03/2013 tarihinde kabul edilen ve 30/03/2013 tarihli ve 28603 sayılı Resmî Gazetede yayınlanan 6446 nolu Elektrik Piyasası Kanununun, amaç başlıklı 1. maddesinde; “Bu Kanunun amacı; elektriğin yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve çevreyle uyumlu bir şekilde tüketicilerin kullanımına sunulması için, rekabet ortamında özel hukuk hükümlerine göre faaliyet gösteren, malî açıdan güçlü istikrarlı ve şeffaf bir elektrik enerjisi piyasasının  oluşturulması ve bu piyasada bağımsız bir düzenleme ve denetimin yapılmasının sağlanmasıdır.” kapsam başlıklı 2.maddesinde; “Bu  Kanun; elektrik üretimi,iletimi, dağıtımı, toptan veya perakende satışı, ithalat ve ihracatı, piyasa işletimi ile bu faaliyetlerle ilişkili tüm gerçek ve tüzel kişilerin hak ve yükümlülüklerini kapsar.” Lisans esasları başlıklı 5. maddesinin 4. fıkrası, “Tarifesi düzenlemeye tabi lisans sahibi tüzel kişiler için aşağıda belirtilen hususlara ilişkin hükümler Kurum tarafından çıkarılan yönetmelikte yer alır” 4. bendin c fıkrasında ise; “Bu Kanunda yer alan fiyatlandırma esaslarını tespit etmeye, piyasa ihtiyaçlarını dikkate alarak son kaynak tedariği kapsamında ve/veya serbest olmayan tüketicilere yapılan elektrik satışında uygulanacak fiyatlandırma esaslarını tespit etmeye ve bu fiyatlarda enflasyon dâhil ihtiyaç duyulacak diğer ayarlamalara ilişkin formülleri uygulamaya dair yöntemler ve bunların denetlenmesine dair hükümler,” 4. bendin d fıkrasında ise, “Hizmet maliyetlerinin yansıtılmasına dair kurallar ile teknik ve teknik olmayan kayıpları asgariye indirecek önlemlerin uygulanmasına dair esasları içeren hükümler,” yer almaktadır. Mezkur mevzuat hükümlerine göre elektrik piyasasında fiyatlandırmanın esaslarının EPDK tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceği ifade edilmektedir.
Kanunun 17. maddesinin birinci fıkrasının son cümlesinde “ilgili tüzelkişiler Kurul tarafından onaylanan tarifeleri uygulamakla yükümlüdür.” hükmü ve 17. maddesinin dördüncü fıkrasında “Kurul onaylı tarifelerin hüküm ve şartlar, bu tarifelere tabi olan tüm gerçek ve tüzel kişileri bağlar. Bir gerçek veya tüzel kişinin tabi olduğu tarifede öngörülen ödemelerden herhangi birisini yapmaması hâlinde, söz konusu hizmetin durdurulabilmesini de içeren usul ve esaslar Kurum tarafından çıkarılan yönetmelikle düzenlenir.”  hükmü ver almaktadır. Kanunun 17. maddesine yer alan bu hükümler gereğince Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu tarafından tüm ülkede uygulanmak üzere onaylanan fonsuz tarife tabloları içerisinde yer alan bedellerin dağıtım/tedarik şirketlerince tüketicilerden tahsili ve söz konusu bedellerin tüketiciler tarafından ödenmesi yasal birer zorunluluktur. Bir kamu kuruluşu olan EPDK'nun aldığı düzenleyici bir işlem olan ve ülke genelinde uygulanan bedellerden biri olan kayıp-kaçak bedeli düzenleyici bir işlem olup mahkemece iptal edilmedikçe veya yetkili merci tarafından geri alınmadıkça geçerlidir ve yürürlüktedir. Söz konusu bedellere ilişkin Kurul Kararı yürürlükte olup, meri mevzuatın bir parçasıdır.
Kanunun 17. maddesinin altıncı fıkrasının (ç) bendindeki “Dağıtım tarifeleri: Dağıtım şirketleri tarafından hazırlanacak olan dağıtım tarifeleri, elektrik enerjisinin dağıtım sistemi üzerinden naklinden yararlanan tüm gerçek ve tüzel kişilere eşit taraflar arasında ayrım gözetmeksizin uygulanacak hizmetlere ilişkin fiyatları, hükümleri ve şartları içerir.” hükmü dağıtım tarifelerini belirleme yetkisinin EPDK'da olduğunu ifade etmektedir.
Kanunun 27. maddesinin altıncı fıkrasında “Dağıtım şirketleri, genel aydınlatma ile teknik ve teknik olmayan kayıplarından dolayı enerji ihtiyaçlarını TETAŞ’tan temin ederler.” hükmü yer almaktadır. Kanun Koyucu’nun tamamen dağıtım şirketlerinin sorumluluğunda olan bir konuda şirketlere hem de genellikle fiyatı piyasa fiyatından daha yüksek olan bir kaynaktan alım zorunluluğu getirmesi düşünülemeyeceğinden söz konusu bedelin tüketicilerden tahsil edilmesi gerektiği anlaşılmaktadır.
Kanunun Geçici 1. maddesinin birinci fıkrasında “Düzenlemeye tabi tarifeler üzerinden elektrik enerjisi satın alan tüketicileri, dağıtım bölgeleri arası maliyet farklılıkları nedeniyle var olan fiyat farklılıklarından kısmen veya tamamen koruyacak şekilde tesis edilmiş ve uygulamaya ilişkin hususları Kurum tarafından hazırlanan tebliğ ile düzenlenmiş fiyat eşitleme mekanizması, 31/12/2015 tarihine kadar uygulanır. Tüm kamu ve özel dağıtım şirketleri ile görevli tedarik şirketleri fiyat eşitleme mekanizması içerisinde yer alır.” hükmü yer almaktadır. Fiyat eşitleme mekanizmasına ilişkin düzenleme ilk defa 4628 sayılı Kanunun 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunun 30. maddesi ile mülga Geçici 9. maddesine 10/05/2006 tarihli ve 5496 sayılı Kanunun 6 . maddesi ile eklenmiş  olup maddenin gerekçesinde “Geçici 9. madde ile, dağıtım ve perakende satış şirketlerine maliyetlerini yansıtan tarifeler uygulanması sonucunda bölgeler arasında özellikle kayıp-kaçak nedeniyle oluşan aşırı farklılaşmaların, bu farklılaşmalar makul düzeylere ininceye kadar bir geçiş dönemi için tüketicilere ulusal bazda tek bir satış fiyatı uygulanması, toptan ve perakende satış fiyatlarına müdahale edilmeden perakende satışta rekabet ortamının oluşturulması, dağıtım şirketlerinin gelirlerinin önceden tahmin edilebileceği bir mekanizmanın oluşturulması, eşitleme mekanizmasının uygulanması sürecinde sistemde oluşan kayıpların tüm kullanıcılara yansıtılması koşullarının oluşturulmasında gerekli şartların tesisi hedeflenmektedir.” denilmek suretiyle Kanun koyucunun sarih bir şekilde kayıp-kaçağı elektriğin maliyet kalemleri arasında kabul ettiği ve geçiş dönemi için kayıp-kaçak oranları ve dolayısıyla da kayıp-kaçak bedelleri çok farklı olan bölgelerin fiyat eşitleme mekanizması ile aynı tarifeden elektrik kullanmasının sağlanmasını öngördüğü anlaşılmaktadır. Kanun koyucu kayıp-kaçağın kanunî bir maliyet unsuru olduğunu kabul etmenin ötesinde, bu maliyet unsurundan kaynaklanabilecek dağıtım bölgeleri arasındaki fiyat farklılığından tüketicileri geçiş dönemi süresince kısmen veya tamamen koruyacak şekilde bir mekanizma tesis edilmesini öngörmüştür. Kanun koyucunun bir mekanizma ile bölgesel etkilerini geçiş dönemi süresince ortadan kaldırmayı öngördüğü kayıp-kaçağın kanunî bir maliyet kalemi olduğudur.
Yukarıda yer alan mevzuat hükümleri gereğince ve çerçevesinde kayıp-kaçak, sayaç okuma, dağıtım, perakende hizmet ve iletim bedeli Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu tarafından aşağıdaki ikincil mevzuat ile belirlenmektedir.
Elektrik Piyasası Tarifeler Yönetmeliği’nin 9. maddesinin dördüncü fıkrasında “Kayıp ve kaçak enerji miktarı dağıtım lisansı sahibi tüzel kişiler tarafından temin edilir. Kayıp kaçak bedeli, Dağıtım Sistemi Gelirinin Düzenlenmesi Hakkında Tebliğ hükümleri esas alınarak hesaplanır.” hükmü ve 15. maddesinin birinci fıkrası“İletim sistemi kullanım geliri tavanı, iletim sistemi işletim geliri tavanı, piyasa işletim gelir tavan ve dağıtım sistemi kullanım geliri tavanına ilişkin parametreler; faaliyet türüne göre belirlenen verimlilik, kalite ve kayıp-kaçak hedeflerine ulaşılması ölçüsünde, elektrik piyasası hesap plân, düzenlemeye tabi unsurlar  ve  raporlamaya  ilişkin  tebliğ  ile  ilgili mevzuattaki diğer hükümlere uygun olarak işletme giderleri ile amortisman giderlerinin karşılanması ve makul bir getiri elde edilmesine izin verecek şekilde belirlenir.” hükmü yer almaktadır. Dağıtım Sistemi Gelirinin Düzenlenmesi Hakkında Tebliğin 4. maddesinde gelir düzenlemesinde, dağıtım lisansı sahibi tüzel kişilerin dağıtım lisanslarına derç edilecek parametreler arasında dağıtım lisansı sahibi tüzel kişinin lisansında her tarife dönemi için belirlenen kayıp-kaçak hedeflerinin de olduğu ifade edilmiştir. Aynı tebliğin Ek 2. maddesinde kayıp-kaçak bedelinin hesaplanma yöntemi ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir. Gelir ve Tarife Düzenlemesi Kapsamında Düzenlemeye Tabi Unsurlar ve Raporlamaya İlişkin Esaslar Hakkında Tebliğin 19. maddesinde  “b) Kayıp-kaçak hedeflerine ilişkin olarak, bu Tebliğin ekinde yer alan GD04.2 formundaki veriler,” lisans sahibi tüzel kişiler tarafından, kendi faaliyetleri ile ilgili olması hâlinde, düzenlemeye esas işletme gideri ve yatırım harcamalarına temel teşkil eden ve sağlanma zorunda olan veriler arasında sayılmaktadır. Yukarıda detaylı olarak belirtildiği üzere kayıp-kaçak bedeli Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun Kanunun kendisine verdiği yetki çerçevesinde ve Kanunun temel amaçlarına uygun şekilde belirlediği bir bedeldir. 2575 sayılı Danıştay Kanunun 24. maddesinin Danıştay’ın ilk derece mahkemesi olarak bakacağı davaları düzenleyen birinci fıkrasının (c) bendinde “Bakanlıklar ile kamu kuruluşları veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarınca çıkarılan ve ülke çapında uygulanacak düzenleyici işlemler”in ilk derece mahkemesi olarak Danıştay’da karara bağlanacağı ifade edilmektedir. Bir kamu kuruluşu olan EPDK'nun aldığı düzenleyici birer işlem olan ve ülke genelinde uygulanan kayıp-kaçak bedeli bu madde kapsamında olup ve bu davalarda görevli mahkeme ilk derece mahkemesi olarak Danıştay’dır. Danıştay söz konusu bedellerin iptali talebiyle açılan davaların tamamında yürütmeyi durdurma istemlerini reddetmiş ve esasa ilişkin incelemesini sürdürmektedir. Bilindiği üzere, düzenleyici bir işlem mahkemece iptal edilmedikçe veya yetkili merci tarafından geri alınmadıkça geçerlidir ve yürürlüktedir. Söz konusu bedellere ilişkin Kurul Kararı yürürlükte olup, meri mevzuatın bir parçasıdır. Bu karara dayanılarak dağıtım şirketlerince söz konusu bedelin tahsil edilmesi de hukuka uygundur. 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu'nun 1. maddesinde, bu kanunun amacının; elektriğin yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve çevreyle uyumlu bir şekilde tüketicilerin kullanımına sunulması için, rekabet ortamında özel hukuk hükümlerine göre faaliyet gösterebilecek, malî açıdan güçlü, istikrarlı ve şeffaf bir elektrik enerjisi piyasasının oluşturulması ve bu piyasada bağımsız bir düzenleme ve denetimin sağlanması olduğu belirtilmiş olup; aynı maddede iletim, elektrik enerjisinin gerilim seviyesi 36 kw üzerindeki hatlar üzerinden naklini; dağıtım sistemi, bir dağıtım şirketinin, belirlenmiş bölgesinde işlettiği ve/veya sahip olduğu elektrik dağıtım tesisleri ve şebekesini; iletim sistemi, elektrik iletim tesisleri ve şebekesini ifade ettiği vurgulanmış; iletim tesisi, üretim tesislerinin 36 kw üstü gerilim seviyesinden bağlı olduğu noktalardan itibaren, iletim şalt sahalarının orta gerilim giderleri de dahil olmak üzere dağıtım tesislerinin bağlantı noktalarına kadar olan tesisler, dağıtım tesisi ise, iletim  tesislerinin  bittiği  noktadan itibaren,   müstakilen   elektrik dağıtımı için tesis edilmiş tesis ve şebeke olarak tarif edilmiş, tarife ise, elektrik enerjisinin ve/veya kapasitenin iletimi, dağıtımı ve satışı ile bunlara dair hizmetlere ilişkin fiyat, hüküm ve şartları içeren düzenlemeler şeklinde tanımlanmış, 2. maddesinde, elektrik piyasası faaliyetlerinin, bu Kanun hükümlerine göre piyasada faaliyet gösterecek tüzel kişilerin üretim, iletim, dağıtım, toptan satış, perakende satış, perakende satış hizmeti, ticaret, ithalat ve ihracat faaliyetleri olduğu, piyasada faaliyet gösterecek tüzel kişilerin faaliyetlerinde uymaları gereken usul ve esasların bu konun ve ilgili yönetmeliklerle düzenleneceği, 3. maddesinin birinci fırkasının (b) bendinin (5) numaralı alt bendinde, yönetmelik uyarınca, hizmet maliyetlerinin yansıtılmasına dair kurallar ile kayıp ve kaçakları asgariye indirecek önlemlerin uygulanmasına dair içeren hükümlerin lisanslarda yer alacağı, 4. maddesinde, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu'nun, bu kanunda yer alan fiyatlandırma esaslarını tespit etmekten, piyasa ihtiyaçlarını dikkate alarak serbest olmayan tüketicilere yapılan elektrik satışında uygulanacak fiyatlandırma esaslarını tespit etmekten ve bu fiyatlarda enflasyon nedeniyle ihtiyaç duyulacak ayarlamalara ilişkin başvuruları aynı yılın 31 Aralık tarihini geçmeyecek şekilde onaylayacağı, lisans sahibinin, bir sonraki yıl boyunca tarifelerde yapacağı aylık enflasyon ve lisansında belirtilen diğer hususlarla ilgili ayarlamaların da Kurulun onayında yer alacağı, bu tür fiyat ayarlamaları ile ilgili formüllerin Kurum tarafından bu Kanun hükümleri doğrultusunda verilen her lisansta bulunacağı, fiyat yapısı içinde, söz konusu tüzel kişinin piyasa faaliyetleri ile doğrudan ilişkili olmayan hiçbir unsurun yer alamayacağı, TEİAŞ tarafından uygulanacak iletim ek ücretinin bu hükmün istisnasını oluşturduğu, her lisansta yer alan fiyat formüllerinin ancak söz konusu lisansta belirtilen zamanlarda ve/veya koşullarda tadil edilebileceği, Kurul onaylı tarifelerin hüküm ve şartlarının, bu tarifelere tâbi olan tüm gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı, bir gerçek veya tüzel kişinin tabi olduğu tarifede öngörülen ödemelerden herhangi birisini yapmaması halinde, söz konusu hizmetin durdurulmasını da içeren usul ve esasların yönetmelikle düzenleneceği, tarife onayı gerektiren bir lisansın verilmesi ile birlikte, içinde bulunulan yıla ait tarifenin de Kurulca incelenerek onaylanacağı belirtilmiş olup, aynı maddenin (b) bendinde, düzenlemeye tabi tarifeler arasında "İletim Tarifeleri" sayılmış, (4) numaralı alt bendinde, dağıtım şirketleri tarafından hazırlanacak olan dağıtım tarifelerinin, elektrik enerjisinin dağıtım tesisleri üzerinden naklinden yararlanan tüm gerçek ve tüzel kişilere eşit taraflar arasında fark gözetmeksizin uygulanacak dağıtım hizmetine ilişkin fiyatları, hükümleri ve şartları içereceği öngörülmüştür. Elektrik Piyasası Tarifeler Yönetmeliği'nin 10/1. maddesinde, "kayıp kaçak enerji miktarları perakende satış lisansı sahibi dağıtım şirketleri tarafından temin edilir." hükmü yer almış, 28. maddesinde, iletim ve dağıtım tarifelerinde yer alan fiyatların yansıtılmasında, perakende satış tarifelerinde belirtilen abone grupları dikkate alınmak suretiyle, söz konusu tarifelerde yer alan fiyat yapısının korunmasının esas olduğu, tarifeleri düzenlemeye tâbi tüzel kişilerin gelir ve/veya fiyat tavanı hesaplamalarında yer almayan ancak tarifeleri düzenlemeye tâbi diğer tüzel kişiler tarafından kendilerine fatura edilen iletim ve/veya dağıtıma ilişkin bedelleri, bu tüzel kişilerin hizmet sundukları abonelere ve/veya müşterilere uygulayacakları fiyatlara ayrıca ilave edecekleri, serbest tüketiciler açısından, iletim sistemi kullanım fiyatı ile iletim sistemi işletim fiyatına ilişkin tutarların, dağıtım lisansı sahibi tüzel kişiler tarafından, tedarikçilerden veya dağıtım sistemine bağlı serbest tüketicilerden tahsil edilebileceği, bu durumda iletim tarifesi ile dağıtım tarifesi kapsamındaki fiyatların, ödeme bildirimlerinde ayrı olarak gösterileceği hükme bağlanmıştır. 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu'nun Geçici 9. maddesinde, "31 Aralık 2012 tarihinde sona erecek geçiş döneminde düzenlemeye tâbi tarifeler üzerinden elektrik enerjisi satın alan tüketicileri, dağıtım bölgeleri arası maliyet farklılıkları nedeniyle var olan fiyat farklılıklarından kısmen veya tamamen koruyacak şekilde tesis edilmiş ve uygulamaya ilişkin hususları tebliğle düzenlenmiş olan fiyat eşitleme mekanizması uygulanır. Tüm kamu ve özel dağıtım şirketleri fiyat eşitleme mekanizması içerisinde yer alır. Geçiş dönemi süresince ulusal tarife uygulamasının gerekleri esas alınır ve ulusal tarifede çapraz sübvansiyon uygulanır. Ulusal tarife Kurumca hazırlanır ve Kurul onayıyla yürürlüğe girer. Kurul onaylı çapraz sübvansiyon ancak Bakanlar Kurulu kararı ile değiştirilir. Geçiş dönemi süresince tüm hesaplar ilgili mevzuata göre ayrıştırılarak tutulur.” hükmüne yer verilmiştir. Bu kural ile dağıtım ve perakende satış şirketlerine maliyetlerini yansıtan tarifeler uygulanması sonucunda bölgeler arasında özellikle kayıp-kaçak nedeniyle oluşan aşırı farklılaşmaların ulusal tarifeye yansıtılmasının önlenmesi, tüketicilere ulusal bazda tek bir satış fiyatı uygulanması, toptan ve perakende satış fiyatlarına müdahale edilmeden perakende satışta rekabet ortamının ve dağıtım şirketlerinin gelirlerinin önceden tahmin edilebileceği bir mekanizmanın oluşturulması, fiyat eşitleme mekanizmasının uygulanması sürecinde oluşan kayıpların tüm kullanıcılara yansıtılması için gerekli şartların kurulması amaçlanmış, bu geçiş döneminde; TEDAŞ tarafından yapılan tarife tekliflerinde, ulusal tarife uygulamasının gereklerinin esas alınması ve abone gruplan arasında çapraz sübvansiyona yer verilmesi zorunlu kılınmış, ve ilk  uygulama dönemi için TEDAŞ tarafından hazırlanan geçiş dönemi tarifeleri ile metodolojisi, teklif edildiği şekliyle Kurul’un 24/08/2006 günlü, 875 sayılı kararı ile onaylanıp, 01/09/2006 günlü, 26276 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
TEDAŞ tarafından sunulan tarife teklifi içerisinde kayıp kaçak hedeflerinin hesaplanmasında kullanılan yöntem 2011/2015 yıllarını içeren ikinci tarife dönemi için kayıp kaçak hedeflerinin belirlenmesinde de kullanılmış ye 16/122010 tarih ve 2932 sayılı Kurul Kararıyla 2011-2015 dönemini kapsayan ikinci uygulama dönemi için 21 dağıtım şirketi için kayıp-kaçak hedefleri belirlenmiş olup; tüketicilere yansıtılan kayıp-kaçak bedellerinin anılan bu hedef kayıp-kaçak oranları üzerinden hesaplandığı anlaşılmaktadır.
875 sayılı Kurul kararı ile onaylanan "20 Dağıtım Şirketi İçin Gelir Gereksinimi Hesaplanması ve Tarife Metodolojisinde; sosyal uyum bileşeni adı altında tarifelerde yer alan çapraz sübvansiyonun ne olduğu, çapraz sübvansiyon miktarlarının nasıl hesaplandığı açıklanarak, faaliyetlere özgü çapraz sübvansiyon miktarları, abone grupları ile geçiş döneminin  her  bir  yılı  bazında  yayımlanmış  ve  bu  Metodolojide; bölgesel  bazda  gerçek maliyetlere dayalı gelir gereksinimlerinin belirlenmesi ve tarifelerin hesaplanmasında izlenecek yöntemler gösterilmiş olup, geçiş dönemi süresince dağıtım ve perakende satış hizmeti faaliyetine ilişkin gelir gereksinimi hesaplamalarında, her tarife yılı için bölgelere ilişkin verimlilik ve hedef kayıp-kaçak oranları belirlenerek, dağıtım şirketlerinin kontrolünde olan dağıtım ve perakende satış hizmeti faaliyeti için yıllara sari gelir ihtiyaçları tespit edilmiş ve ihtiyaç duyulan bu gelirin kullanıcılara belirli bir metodoloji çerçevesinde yansıtılması öngörülmüştür. Dağıtım şirketlerinin kontrolü dışında olan iletim ve elektrik enerjisi alım fiyatlarının ise hangi prensiplerle tarifelere yansıtılacağı ortaya konmuştur. Bunun yanında farklı bağlantı durumlarına göre tüketicilere hangi tür maliyetlerin yansıtılacağı açıklanmıştır.
Geçiş döneminde öngörülen "Fiyat Eşitleme Mekanizmasının temel amacının; toplumsal nitelikli olan aşırı yüksek kayıp-kaçakların toplumun bütünü tarafından "eşit olarak" bölüşülmek suretiyle ödenmesi, geçiş dönemi sonuna kadar abone grupları arasındaki çapraz sübvansiyonun tedrici olarak azaltılması ve geçiş dönemi sonunda her dağıtım bölgesinin ve abone grubunun kendi maliyetlerine katlanmaya başlaması olduğu dikkate alındığında, bu sistemin verimli dağıtım şirketlerinin faaliyette bulunduğu istikrarlı ve doğal tekel niteliğini haiz faaliyetler dışında kalan faaliyetlerin serbest rekabet koşullarında yürütüldüğü bir piyasa yapısını hedeflediği gözetildiğinde, fiyat eşitleme mekanizması ile öngörülen sistemin eşitlik, hakkaniyet ve nesafet ilkeleriyle bağdaşmadığından söz etmek mümkün değildir.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurulunun 29/12/2010 tarih ve 3002 sayılı kararı ile 01/01/2011 tarihinden itibaren uygulanmak üzere 21 Dağıtım Şirketi için Tarife Uygulamalarına İlişkin Usul ve Esasların onaylanmasına karar verildiği ve 2999 sayılı Kurul Kararı ekinde yer alan abone grupları tanımlanıp, abone gruplarının nasıl tespit edileceği hususunun açıklandığı, dava konusu işlem ve kararlar ile tarife uygulamalarına ilişkin açıklayıcı düzenlemelerin yapıldığı anlaşılmaktadır.
Tüketicilere elektrik sağlamaya yönelik hizmet sunumu sırasında teknik ve teknik olmayan nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan ve tamamen engellenmesi ve yok edilmesine imkan bulunmayan kayıp-kaçağın belli bir hedef doğrultusunda, giderek azaltılması için gerekli tedbirlerin alınmasına yönelik özendirici ve teşvik edici uygulamalarla; kaliteli ve sürekli elektrik hizmetini temin için gerekli önlemleri atmakla görevli bulunan davalı idarece elektrik üretim, iletim, dağıtım ve tedarikinde ortaya çıkan ve maliyetin bir parçası olan kayıp-kaçak, sayaç okuma, dağıtım, perakende hizmet ve iletim bedeli elektrik piyasası faaliyetlerinin düzgün yürütülmesini temin için tüketicilere yansıtılmasına ilişkin uygulamada hukuka ve hakkaniyete aykırılık bulunmamaktadır.
Dairenin önüne gelen somut olayımızla benzer bir konu olan ve emsal teşkil edebilecek olan Türk Telekomünikasyon A.Ş tarafından, telefon abonelerinden alınmakta olan “sabit ücret” uygulamasına ilişkin olarak Hukuk Genel Kurulunun, 13/05/2009 tarih 2009/13-122 Esas, 2009/189 Karar,  13/10/2010 tarih 2010/13-406 Esas, 2010/503 Karar, 02/04/2014 tarih 2013/13/661 Esas, 2014/440 Karar  sayılı kararlarında da; aynı usulle belirlenen sabit ücret uygulamasının hukuka, hakkaniyete ve yasaya uygun olduğuna karar verilmiştir.
Kayıp-kaçak, sayaç okuma, dağıtım, perakende hizmet ve iletim bedeli uygulaması 4688 sayılı Yasanın 1/1, 4-1, 6446 sayılı Kanunun 5/1, 17/ç, 27, geçici 1., 5496 sayılı Kanunun 6, geçici 9 ve ilgili yönetmelikler ve EPDK Kurul Kararları ve tebliğleri çerçevesinde yapılmaktadır.
Somut olayda; çekişmeye konu olan, kayıp-kaçak, sayaç okuma, dağıtım, perakende hizmet ve iletim bedeli uygulaması arzedilen kanunlar ve ikincil mevzuat hükümleri çerçevesinde EPDK tarafından belirlenerek uygulanmaktadır.
01/04/2014 tarihinden geçerli olmak üzere uygulanmakta olan tarife EPDK'nun 28/12/2010 tarih ve 2999 sayılı kararı ile belirlenmiştir. Tarifelerin uygulanması elektrik şirketleri için yasal zorunluluktur. Lisans sahibi şirketler tarifeyi değiştiremeyeceği gibi tarifede yer almayan bir bedeli de tahsil edemeyecek veya düzenlenen tarifeler kapsamında düzenlenmiş bir bedeli de tahsil etmeme gibi bir davranışta bulunamayacaklardır. Diğer bir anlatımla lisans sahibi şirketlerin tarifeleri uygulayıp uygulamama ve kayıp-kaçak, sayaç okuma, dağıtım, perakende hizmet ve iletim bedellerini tahsil etmeme gibi bir insiyatifi bulunmamaktadır.
Kayıp-kaçak, sayaç okuma, dağıtım, perakende hizmet ve iletim bedeli kurumun kanunun kendisine verdiği yetki ve görev çerçevesinde kanunun temel amaçlarına uygun şekilde belirlediği bir bedeldir. Söz konusu bedeli belirlemek üzere alınan kurul kararı kurumun genel düzenleyici işlemi olarak tüm gerçek ve tüzel kişileri bağlar. Kayıp-kaçak, sayaç okuma, dağıtım, perakende hizmet ve iletim bedeli uygulaması kurumun kendisine verdiği yetkiye dayanarak yasa ile belirlenen bir ücrettir. EPDK kurul kararları tarife ve tebliğleri EPDK Kanununun kendisine verdiği yetkiye dayanarak çıkarılmıştır. Dolayısıyla kanuna, hakkaniyete ve hukukun genel ilkelerine aykırılığından bahsedilemez.
Davaya konu kayıp-kaçak, sayaç okuma, dağıtım, perakende hizmet ve iletim bedeli EPDK Kurumunun onayı ile ve sektörle ilgili olarak belirlenen bir ücrettir. Tüketicilere kesintisiz bir elektrik hizmeti sağlanabilmesi için üretilen elektriğin (özellikle de teknik kaybın) maliyetinin tüketicilere yansıtılması faaliyetin doğal bir sonucudur. Kanunun EPDK'ya verdiği görevler arasında kaçakların sıfırlanmasını ve teknik kayıplarında makul seviyelere indirilmesine ilişkin düzenlemeleri yapma görevi vardır. Teknik ve teknik olmayan kayıplar elektrik maliyetinin bir unsurudur. Elektriğin kesintisiz bir şekilde sağlanması için teknik ve teknik olmayan kayıpların karşılanması gerekir. Kayıpsız bir elektrik üretimi söz konusu olamaz.
Kayıp-kaçak, sayaç okuma, dağıtım, perakende hizmet ve iletim bedeli EPDK Kurumunun kanunun kendisine verdiği yetki çerçevesinde ve kanunun temel amaçlarına uygun şekilde belirlediği bir bedeldir. Söz konusu bedeli belirlemek üzere alınan kurul kararı kurumun bir düzenleyici işlemi olarak tüm gerçek ve tüzel kişileri bağlar. Kayıp-kaçak, sayaç okuma, dağıtım, perakende hizmet ve iletim bedeline ilişkin ücret yasanın kendisine verdiği yetki çerçevesinde EPDK tarafından belirlendiğinden ve onaylanarak yürürlüğe girdiğinden ve bu karara karşı idarî yargı yolu da açık bulunduğundan tüketicilerden alınan kayıp-kaçak, sayaç okuma, dağıtım, perakende hizmet ve iletim bedelleri haksız şart olarak ta kabul edilemez.
Sonuç olarak, tüketicilere elektrik temin etmeye yönelik hizmetlerin sunumu sırasında teknik ve teknik olmayan nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan ve ülkemiz şartları da nazara alındığında tamamen engellenmesi ve yok edilmesine imkan bulunmayan, kaliteli ve sürekli elektrik hizmeti temini için gerekli önlemlerin alınmasına yönelik olarak elektrik dağıtım şirketlerinin elektrik temininde iletim, dağıtım ve tedarikinde ortaya çıkan meri mevzuata göre maliyetin bir parçası olan kayıp-kaçak, sayaç okuma, dağıtım, perakende hizmet ve iletim bedeli elektrik piyasası faaliyetlerinin düzgün yürütülmesi, kaliteli ve sürekli bir elektrik hizmeti sağlanmasının temini için kayıp-kaçak, sayaç okuma, dağıtım, perakende hizmet ve iletim bedelinin tüketicilere yansıtılmasında hukuka, meri mevzuata ve hakkaniyete aykırılık yoktur. Netice itibariyle ortada yürütmesi gereken bir kamu hizmeti vardır ve bu kamu hizmetinin yürütülmesi için de yasayla ve ona bağlı olarak çıkarılan ikincil mevzuatla tüketicilere ek bir külfet yüklenmiştir. Kamu hizmetinin devamı içinde bir zorunluluktur
Yapılan açıklamalardan anlaşılacağı  üzere, dava konusu kayıp-kaçak, sayaç okuma, dağıtım, perakende hizmet ve iletim bedeli yasa ile belirlenen bir ücrettir. EPDK tarafından yapılan tarife, kurul tarafından onaylandıktan sonra yürürlüğe girmekte ve uygulanmaktadır.
Kayıp-kaçak, sayaç okuma, dağıtım, perakende hizmet ve iletim bedeli 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu'nun 1/1, 4/1 ve aynı kanunun geçici 9. maddeleri ile EPDK'nun 28/12/2010 tarih ve 2999 sayılı kararına göre belirlenmekte ve alınmaktadır. Yüksek Genel Kurulun sabit ücret uygulamasına ilişkin uygulaması da bu yöndedir.
Bu itibarla; yerel mahkemenin davanın reddine (esası yönünden) ilişkin kararının, arz ve izah ettiğim gerekçeler muvacehesinde bozulması gerektiği kanâatinde olduğumdan, Sayın çoğunluğun  onama görüşüne katılamıyorum. 12.06.2014


Yusuf MEMİŞ      
3. Hukuk Dairesi Üyesi


25 Aralık 2014 Perşembe

T.C. YARGITAY
2.Hukuk Dairesi

Esas:  2014/6136
Karar: 2014/8580
Karar Tarihi: 10.04.2014

İPOTEĞİN KALDIRILMASI DAVASI - TAŞINMAZA AİLE KONUTU ŞERHİNİN BELİRTİLEN İŞLEMLERDEN SONRA KONULDUĞU - TAPUYA GÜVEN İLKESİNİ ESAS ALAN DÜZENLEMEDE BULUNAN KOŞULLARIN İŞLEM TARAFI OLAN BANKA LEHİNE GERÇEKLEŞTİĞİ - DAVANIN REDDİ GEREĞİ

ÖZET: Olayda davacı eş ipoteğe dayanak olan kredi sözleşmesini kefil sıfatıyla imzalamış ve borcun ödenmemesi üzerine de davalı eşinin … tarihinde verdiği yetki ile borcun yapılandırılması ile ilgili işlemlere girişmiş ve bu amaçla yapılandırılan kredilerde alınacak taahhütname belgesini <borçlu> sıfatı ile imzalamıştır. Dava konusu taşınmaza aile konutu şerhi ise bu işlemlerden sonra … tarihinde konulmuştur. Tapuya güven İlkesini esas alan Türk Medeni Kanunu'nun ilgili maddesi koşulları işlem tarafı olan banka lehine gerçekleşmiştir. Öyleyse davanın reddi gerekirken kabulü isabetsiz olmuş ve bozmayı gerektirmiştir.

(4721 S. K. m. 6, 194, 1023) (YHGK. 24.04.2013 T. 2012/2-1567 E. 2013/579 K.)

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm, davalı banka tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: Dava konusu taşınmazın aile konutu olarak özgülendiği tartışmasızdır. Türk Medeni Kanununun 194/1. maddesi gereğince, taşınmaz üzerinde hak sahibi olan eşin tasarrufu, diğer eşin açık rızasına bağlıdır. Taşınmaz üzerinde hak sahibi olan koca, 04.09.2007 tarihinde ipotek tesis ettirmiştir. Resmi senedi, davalı eş ve taşınmaz üzerinde 1/8 hisse de intifa hakkı sahibi olan M... birlikte imzalamıştır. İpotek tesis tarihinde tapu kütüğünde taşınmazın <aile konutu> olduğuna ilişkin bir şerh bulunmadığına göre, lehine ipotek tesis edilen bankanın kazanımı iyiniyetli olması halinde korunur (TMK md. 1023). Zira, Türk Medeni Kanununun 194/1. maddesi ile tapuya güven ilkesine bir istisna getirilmiş değildir Kanunun iyiniyete hukuki bir sonuç bağladığı durumlarda, asıl olan iyiniyetin varlığıdır. İyiniyetin varlığı asıl olduğuna göre, lehine ipotek tesis edilen bankanın kötüniyetli olduğunu kanıtlama yükümlülüğü bunu iddia edene düşer (TMK md. 6). Dosya içindeki belgelerden, lehine ipotek tesis edilen bankanın kötüniyetli olduğu kanıtlanamamıştır. Ayrıca davacı eş ipoteğe dayanak olan kredi sözleşmesini kefil sıfatıyla imzalamış ve borcun ödenmemesi üzerine de davalı eşinin 24.09.2009 tarihinde verdiği yetki ile borcun yapılandırılması ile ilgili işlemlere girişmiş ve bu amaçla yapılandırılan kredilerde alınacak taahhütname belgesini <borçlu> sıfatı ile imzalamıştır. Dava konusu taşınmaza aile konutu şerhi ise bu işlemlerden sonra 22.03.2010 tarihinde konulmuştur. Tapuya güven İlkesini esas alan Türk Medeni Kanunu'nun 1023.maddesi koşulları işlem tarafı olan banka lehine gerçekleşmiştir. Öyleyse davanın reddi gerekirken yazılı gerekçe ile kabulü isabetsiz olmuş ve bozmayı gerektirmiştir (H.G.K.'nun 24.04.2013 tarih. 2012/2- 1567 Esas, 2013/579 Karar sayılı ilamı).

Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oyçokluğuyla karar verildi. 10.04.2014

24 Kasım 2014 Pazartesi

T.C. YARGITAY
12.Hukuk Dairesi

Esas:  2013/14653
Karar: 2013/23252
Karar Tarihi: 20.06.2013

İHALENİN FESHİ DAVASI - İNTİFA HAKKI ŞAHSA BAĞLI OLMADIĞINDAN BAŞKASINA DEVREDİLMESİNDE HACZEDİLMESİNDE VE SATILMASINDA BİR USULSÜZLÜK BULUNMADIĞI - İHALENİN FESHİ TALEBİNİN REDDİ GEREĞİ - HÜKMÜN BOZULMASI

ÖZET: Somut olayda intifa hakkının hak sahibince şahsen kullanılması gerektiğine yönelik sözleşmede hüküm bulunmadığı gibi, ihale konusu olan konaklama tesisi müstakil apart vasıflı taşınmaz üzerindeki intifa hakkının durum ve koşullardan hak sahibince şahsen kullanılması gerektiği anlaşılamamaktadır. Bu durumda, intifa hakkı şahsa bağlı olmadığından, başkasına devredilmesinde, haczedilmesinde ve satılmasında bir usulsüzlük bulunmamaktadır. Diğer taraftan, Tapu sicil müdürlüğünün tescil talebini reddetmesi idari bir işle olup, idari yargıda dava konusu yapılabileceğinden anılan husus ihalenin feshini gerektir bir neden değildir. O halde Mahkemece ihalenin feshi talebinin reddine karar verilmesi gerekirken aksi yönde hüküm tesisi isabetsizdir.

(4721 S. K. m. 794, 803, 806) (2004 S. K. m. 94, 121) (6100 S. K. m. 27)

Dava: Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: Alacaklı tarafından bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile başlatılan icra takibinde, İstanbul ili Eyüp ilçesi, Göktürk Köyünde kain 1190 parselde 18.01.2006 tarih 4823 yevmiye numarasıyla borçlu Ahmet cem Aydemir lehine kurulan intifa hakkı üzerine 15.06.2009 tarihinde haciz konulduğu, intifa hakkının 27.01.2012 tarihinde ihalesinin yapıldığı, ihale tarihinde sonra tapu sicil müdürlüğünün ihale alıcısının tescil talebini reddettiği, ihale alıcısının ihalenin feshi istemiyle icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece taşınmazın önemli nitelikleri konusunda hataya düşürülmesi durumunun oluştuğu gerekçesiyle ihalenin feshine karar verildiği anlaşılmaktadır.

TMK. nun 794.maddesi uyarınca intifa hakkı sahibine, taşınmaz üzerinde tam yararlanma yetkisi sağlar. 803. maddesine göre ise intifa hakkı sahibi, hakkın konusu olan malı zilyediğinde bulundurma, yönetme, kullanma ve ondan yararlanma yetkilerine sahiptir. Öte yandan, IMK. nun 806.maddesinde ise <Sözleşmede aksine hüküm yoksa veya durum ve koşullardan hak sahibince şahsen kullanılması gerektiği anlaşılmıyorsa, intifa hakkının kullanılması başkasına devredilebileceği ...> düzenlenmiştir.

İntifa hakkı o malın zatına taalluk etmeyip sadece faydalanmayı temin edeceğinden, İİK.94 ve 121 maddelerine göre gayrimenkulün aynına yönelik olmayarak menfaat ve gelirinin haczi, satışı mümkündür. Nitekim Dairemizin 13.11.1950 tarih, 1890-5090 Sayılı kararı da bu yöndedir.

Somut olayda intifa hakkının hak sahibince şahsen kullanılması gerektiğine yönelik sözleşmede hüküm bulunmadığı gibi, ihale konusu olan konaklama tesisi müstakil apart vasıflı taşınmaz üzerindeki intifa hakkının durum ve koşullardan hak sahibince şahsen kullanılması gerektiği anlaşılamamaktadır. Bu durumda, intifa hakkı şahsa bağlı olmadığından, başkasına devredilmesinde, haczedilmesinde ve satılmasında bir usulsüzlük bulunmamaktadır. Diğer taraftan, Tapu sicil müdürlüğünün tescil talebini reddetmesi idari bir işle olup, idari yargıda dava konusu yapılabileceğinden anılan husus ihalenin feshini gerektir bir neden değildir.

O halde Mahkemece ihalenin feshi talebinin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle hüküm tesisi isabetsizdir.

Öte yandan HMK'nun 27. maddesinin (1). fıkrası gereği hükmün <Türk Milleti Adına> verilmesi ve aynı fıkranın (e) bendi gereği hükümde <gerekçe kararın yazıldığı tarihin> yer alması zorunlu olup, kanunun bu emredici hükmüne aykırı davranılması da doğru bulunmamıştır.

Sonuç: Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK. 366 ve HUMK.’nun 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 20.06.2013 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)



10 Kasım 2014 Pazartesi

T.C. YARGITAY
8.Hukuk Dairesi

Esas:  2011/761
Karar: 2011/1772
Karar Tarihi: 29.03.2011

ELATMANIN ÖNLENMESİ DAVASI - BİNANIN ZİLYETLİK HAKKININ KAYBEDİLDİĞİ ANCAK BİNANIN BULUNDUĞU ZEMİN ÜZERİNDEKİ ZİLYETLİK HAKKININ DEVAM ETTİĞİNİ KABUL ETME İMKANI BULUNMADIĞI - DAVALININ ÜSTÜN ZİLYETLİĞİNİN VARLIĞININ KABULÜ GEREĞİ

ÖZET: İhale ile satış sonunda taşınmaz üzerindeki binanın zilyetlik hakkının kaybedildiği ancak binanın bulunduğu zemin üzerindeki zilyetlik hakkının devam ettiğini kabul etme imkanı bulunmamaktadır. Bu açıklamalar karşısında davalının üstün zilyetliğinin varlığının kabulüyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanlışa düşülerek yazılı gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır.

(4721 S. K. m. 973, 981, 982, 983) (YİBK. 09.10.1946 T. 1946/6 E. 1946/12 K.) (HGK. 12.09.1982 T. 1979/8-589 E. 1982/482 K.)

Dava ve Karar: A. ile M. aralarındaki el atmanın önlenmesi davasının kabulüne dair Beykoz Sulh Hukuk Mahkemesi’nden verilen 15.09.2009 gün ve 585/1004 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi, davalı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi, gereği düşünüldü:

Davacı A. vekili, vekil edeninin dava konusu 487 ada 1 parsel sayılı taşınmazın 400 m2 kısmının 1985 yılından beri zilyedi olduğunu, icra müdürlüğü tarafından taşınmaz üzerindeki iki adet binanın haciz edilerek ihale ile M. tarafından satın alınarak daha sonra davalıya satıldığını, davalının talebi üzerine vekil edeni aleyhine men kararı verildiğini, tahliye için gelindiğinde zor durumda kalan vekil edeninin tahliye edeceğine dair taahhüt imzaladığını, icra ile satılanın zilyetlik değil taşınmaz üzerindeki binanın enkazı olduğunu ve enkazın alıcıya teslimine itirazları olmadığını açıklayarak davalının vekil edeninin zilyetliğine tecavüzünün önlenmesine karar verilmesini istemiştir.

Davalı M. vekili, vekil edeninin taşınmazın zilyetliğini burayı icradan satın alan M.’den aldığını ve aldıklarında boş olduğunu, davacının gelip oturması üzerine kaymakamlıktan men ettirdiklerini, davacının halen rahatsızlık verdiğini, taşınmazın Hazine adına orman sınırları dışına çıkartılmış olduğunu ve zilyetlikle kazanılamayacağını, davanın tarafının Hazine olduğunu açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkemece, dava konusu binanın zilyetliğe konu taşınmaz üzerinde olup, yer üzerindeki muhdesatın zilyetliği veya mülkiyetinin bir kişiye, zeminin ise başka bir kişiye ait olmasının mümkün olmadığı, muhdesatın yerin tamamlayıcı parçası olup yer sahibinin mülkiyetinde bulunduğu, icra yolu ile satılanın zilyetlik değil enkaz olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne, davacının 16.03.2009 tarihli teknik bilirkişi krokisinde kırmızı ile gösterilen alanın zilyetliğine davalının el atmak şeklindeki vaki tecavüzünün önlenmesine karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

487 ada 1 parsel tapuda 178.005 m2 miktarı ve orman vasfı ile Hazine adına kayıtlı olup dava konusu edilen yer bu taşınmazın 400 m2 miktarlı ve üzerinde gecekondu niteliğinde yapının olduğu bölümüdür. HUMK’nun 76. maddesi uyarınca, maddi olayları ileri sürmek taraflara; hukuki nitelemeyi yapmak hakime aittir. İddianın ileri sürülüş şekline göre temyize konu dava TMK’nun 981 vd. maddelerine dayalı zilyetliğin korunması isteğine ilişkindir.

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu’nun 09.10.1946 tarih, 1946/6 Esas, 1946/12 Karar sayılı kararında aynen <…MK. 896. (TMK. 983) madde uyarınca bir taşınmazda zilyetliği tecavüze uğrayan kimsenin bu hakkının korunması için açacağı davada; şeye malik olduğunu veya zilyetlik hakkını beyana lüzum olmadan sadece zilyetlik sıfatını değiştirerek tecavüzü ispat etmesi yeter. Bu halde hakim, yalnız davacının gerçek ise zilyetlik halini tespit ederek tecavüzün önlenmesine karar verir. Bu karar zilyetlik konusunda kesin hüküm meydana getirmez. Zilyede mülkiyet hakkı vermez ve diğer tarafa mülkiyet iddiasıyla yetkili mercilerde başkaca dava açmak hakkına dokunmaz...> denilmektedir.

Davacı yan, orman idaresinin taraf olmadığı eldeki bu davada herhangi bir hakka değil, sadece mukaddem (önceki) zilyetliğe dayanmaktadır. O halde, bu davada öncelikle çözüme kavuşturulması gereken husus, davacının somut olayda, davalıya karşı üstün ve korunmaya değer zilyetliğinin bulunup bulunmadığıdır. Çözümlenmesi gereken sorun bu olunca, zilyetlik kavramı, niteliği, hukuki fonksiyonları üzerinde kısaca durulmasında yarar vardır. Zilyetlik eşya ile şahıs arasında eylemli (fiili) bir bağ, yani ilişki olup ve buna bağlı olarak da fiili hakimiyet altında bulundurmaktan doğan hukuki yetki ve vecibeleri de gösteren ve düzenleyen hukuki bir müessesedir. Kanunda sözü edilen fiili hakimiyetin meydana geliş şekli önemli değildir. Bunun bir gasp ve tecavüz sonucunda elde edilmiş olması da mümkündür. Bu bakımdan hakka dayanmayan zilyetlik (hırsızın zilyetliği) hukuk nizamınca korunmaktadır.

Ne var ki; bu korumanın sosyal huzur ve sükunun korunması ve sağlanması için kabul edilmiş olduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Zira hukuk düzeninin yanında birde barış düzeni vardır. Hukuk hareketi; barış ise, sükunu ifade eder. İşte zilyetlik, bu barış düzeninin vücut verdiği bir müessesedir. Zilyetliğin hukuki fonksiyonlarından birisi de, fiili durumun başkaları tarafından keyfi olarak bozulmasını önlemektir. Hukuk düzeni böylece toplumun esenliğini korumak istemiştir. Kendilerini haklı görenler bile başkasının fiili hakimiyetine belli bir çerçeve içinde saygı göstermeye mecburdurlar.

Zilyetlik davalarının en belirgin özelliği yukarıya alınan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nda da açıklandığı gibi davada hakkın tartışma konusu olmaması ve davayı kazanma veya kaybetmenin mevcut olabilecek hak üzerinde herhangi bir etkisinin olmayışıdır. Bunun içinde bu tür davalarda mahkemenin zilyetliğin korunmasına ilişkin vereceği karar, sadece eski zilyetlik durumunun yeniden kurulmasını sağlamaktır. Bu karar, diğer tarafa mülkiyet iddiasıyla dava açma hakkına dokunmaz, üçüncü kişilerin o şey üzerinde hakları olmadığının kabulü şeklinde anlaşılamaz. Zilyet davaları sonunda verilen mahkeme kararları tamamen geçici bir etkiye sahip olup, mülkiyet sorunu çözümlenmediğinden mülkiyet yönünden kesin hüküm teşkil etmezler (Yargıtay HGK’nun 12.9.1982 gün 1979/8-589 Esas, 1982/482 Kararı).

Dava, zilyetliğin korunması amacıyla açıldığına ve esasen davada orman idaresi ve Hazine taraf bulunmadığına göre uyuşmazlığın zilyetlik hükümleri dairesinde çözümlenip sonuçlandırılması gerekir.

TMK’nun 973. maddesinde, zilyetlik, <...Bir şey üzerinde fiili hakimiyeti bulunan kimse onun zilyedidir...> şeklinde tanımlanmıştır. TMK’nun 982 ve 983. maddelerinde de; zilyetlik herhangi bir hakka bağlı olmaksızın dava yoluyla korunmuştur. Orman idaresi ve Hazine davada taraf durumunu almamış bulunduğuna göre, davacı zilyetliği haksız olsa bile malik dışında saldırıda bulunan kişilere karşı anılan maddelerdeki zilyetlik davalarını açabilir. Zilyetlik hukuken korunmuş eylemli bir durum olduğuna göre, zilyetliğin bir hakka dayanıp dayanmaması önemli olmadığı gibi açılmış olan davanın dinlenmesine engel değildir. Bu tür davalarda, taşınmaz üzerinde hangi tarafın üstün ve korunmaya değer zilyetliğinin bulunduğunun saptanması, uyuşmazlığın ona göre çözümlenmesi gerekmektedir.

Açıklanan tüm bu bilgiler ışığında görülmekte olan davadaki üstün zilyetlik hakkının belirlenmesine ilişkin delillerin irdelenmesine gelince; keşifte dinlenen tanık beyanları ve dosya arasına getirtilen belgelere göre dava konusu taşınmaz bölümü üzerinde davacının 1984-85 yıllarında ev yaparak oturduğu ve zilyedi olduğu, daha sonra borçları nedeniyle aleyhine icra takibinde bulunulduğu, buranın icra yolu ile ihale sonucu 02.04.2007 tarihinde M.’e satıldığı, yerin boş olarak icra yolu ile alıcıya teslim edildiği, alıcının da yer üzerindeki haklarını 24.12.2007 tarihli zilyetliğin devir sözleşmesi ile davalı M.’e satarak devrettiği, bu durumun 16.09.2008 tarihli Beykoz Belediyesi cevabında da belirtildiği, bu suretle dava konusu yer üzerindeki üstün zilyetliğin davalı M.’e geçtiği ve korunması gerektiği, davacının dava konusu yer üzerinde korunmayı gerektirecek bir zilyetliğinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. İhale ile satış sonunda taşınmaz üzerindeki binanın zilyetlik hakkının kaybedildiği ancak binanın bulunduğu zemin üzerindeki zilyetlik hakkının devam ettiğini kabul etme imkanı bulunmamaktadır. Bu açıklamalar karşısında davalının üstün zilyetliğinin varlığının kabulüyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanlışa düşülerek yazılı gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır.

Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görüldüğünden kabulüyle usul ve kanuna aykırı bulunan yerel mahkeme hükmünün HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA ve 15,60.-TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davalıya iadesine 29.03.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)


22 Nisan 2014 Salı

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ BORÇLAR HUKUKU GENEL HÜKÜMLER (İ.Ö) DERSİ PRATİK ÇALIŞMA METİNLERİ
23 NİSAN 2014
OLAY I: SEBEPSİZ ZENGİNLEŞME

Mehmet, Karaca köyünde koruculuk yapmıştır. Mehmet, kendisinin işvereni konumunda bulunan davalı köy tüzel kişiliğinin sigorta primlerini ödemediğini sonradan öğrenmiştir. Bunun üzerine Mehmet, hizmet tespiti davası açarak eksik bildirilen günlerin ödenmesi kaydıyla emekliliğe hak kazandığını, oğlu Selimin kendisinin bilgisi dışında 07.10.2005 tarihinde Sosyal Sigortalar Kurumuna köy tüzel kişiliğinin ödemesi gereken 3.850,00 TL prim borcunu ödediğini, bu durumu 2010 yılında öğrendiğini ve bu parayı oğluna ödemek durumunda kaldığını böylece köy tüzel kişiliğinin ödemesi gereken primi yatırmayarak sebepsiz zenginleştiğini iddia ederek; 3.850,00 TL'nin 07.10.2005 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Köy tüzel kişiliği temsilcisi olarak muhtar, davaya konu ödemenin yapıldığı dönemde kendisinin muhtar olmadığını, o dönem muhtar olan kişinin kendisine söz konusu paranın davacıya ödendiğini ancak ödemenin köy karar defterine yazılmadığını söylediğini savunmuştur.

SORU: a) Olayda sebepsiz zenginleşmenin şartları gerçekleşmiş midir?  b) Gerçekleşmişse aleyhine zenginleşen kişi kimdir? c) Davacının temerrüt faizi istemesi mümkün müdür? (TBK. m. 117/2).
OLAY II: KUSURSUZ SORUMLULUK ÖRNEĞİ OLARAK NOTERLERİN SORUMLULUĞU
Mükremin, Manisa 3. Noterliği tarafından tanzim edilen 20/01/2006 tarih ve 641 yevmiye numaralı araç satım sözleşmesi ile 07 …plakalı vasıtayı 3. kişiden satın aldığını, bilahare satışa konu aracın çalıntı olduğunun ortaya çıktığını, aracı Dazkırı Emniyetine teslim ettiğini, böylece satışın yapıldığı tarihte Manisa 3. Noteri olan davalının gözetim ve denetim yükümlülüğünü yerine getirmediğinden zarara uğradığını, noterlerin, Noterlik Kanunu’nun 162. maddesi uyarınca kusursuz olarak da sorumlu bulunduklarını ileri sürerek, 20.500 TL satım bedeli, 448.49 TL noterlik masrafı ve 5.000 TL munzam zarar ve manevi tazminat olmak üzere toplam 25.948,49 TL’nin satış tarihi olan 20/01/2006 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte ilgili noterden tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Noter, bu tür davalara bakmaya Tüketici Mahkemelerinin görevli olduğunu, haksız fiile dayalı davada zamanaşımı süresinin dolduğunu, Karayolları Trafik Kanunu ve Yönetmeliğinde belirtilen belgeler incelendikten sonra satış ve diğer işlemlerin gerçekleştirildiğini, ceza soruşturmasında kendisi hakkında kovuşturma izni verilmediğini, noterlerin, Noterlik Kanunu’nun 162. maddesinde düzenlenen kusursuz sorumluluğunun noter adına yapılan işlemleri kapsamadığını, kusurlu ve kusursuz sorumluluk hallerinin oluşmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.

SORU: a) Noterlerin NK. M. 162 uyarınca sorumlu olması bağlamında somut olayı değerlendiriniz.  b) Somut olayda; dosya arasındaki bilgi ve belgelerden, Adli Tıp Kurumu Adli Belge İnceleme Şube Müdürlüğünün raporunda, sahte oldukları anlaşılan belgelerin sahtecilik işlemlerinin ilk bakışta dikkati çekmeyebileceği ancak, ilgililerince yapılacak kontrollerde anlaşılabilir nitelikte olduğunun belirtilmiş olması; Jandarma Kriminal raporunda ise, fenni muayene ilişik kesme belgesinde bulunması gereken şasi no ve silindir hacmi hanelerinin doldurulmadığı, motorlu araç trafik tescil belgesinde hologram ve soğuk mühür izinin orijinalinden farklılıklar gösterdiğinin belirtilmiş olması durumunda Noterin sorumluluğu hakkında ne söylerdiniz?

OLAY III: ADAM ÇALIŞTIRANIN SORUMLULUĞU (TBK. m. 66)

Umut, 12.10.2009 tarihinde Gaye Tekstil'e arkadaşının borcunu ödemek için gittiğinde mağaza sorumlusu Yavuz'un sert tepkisiyle karşılaşır. Yavuz, Umut’un arkasından gelerek dışarıda bir yumruk atar ve burun kırığına sebep olur. Umut, bu olay sebebiyle üzüntü yaşadığını ileri sürerek 500,00 TL tedavi; 500,00 TL işgöremezlik ve 10.000,00 TL manevi tazminatın tahsilini dava açarak istemiş, dava devam ederken maddi tazminat istemi ıslah edilerek 10.000 TL'ye yükseltilmiştir.
Yavuz, iddiaların haksız olduğunu ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

SORU: Olayda adam çalıştıranın sorumluluğu var mıdır?

OLAY IV: ADAM ÇALIŞTIRANIN SORUMLULUĞU
Merkür Belediyesi tarafından 04.09.2006 tarihinde Sanayi Caddesi Bosna Polis Karakolu üzerinde yapılan kaldırım çalışmaları sırasında, çalışmayı üstlenen davalı Bayındır İnşaat tarafından Leopar şirketine ait kablo TV kablolarına zarar verilmiştir. Leopar isimli şirket tarafından, Bayındır İnşaatın Merkür Belediyesinin müteahhidi durumunda olduğu ve bu firma üzerinde belediyenin talimat ve denetim yetkisi bulunduğu, meydana gelen hasar nedeniyle Leopar şirketinin 20.000 TL zarara uğradığı iddialarıyla zararın giderilmesi için Belediye ve Bayındır İnşaat aleyhine 20.000 TL asıl alacak ve 3600 TL işlemiş avans faizi olmak üzere toplam 23600 TL alacağın tahsili için icra takibi yapılmıştır. Belediye ve Bayındır İnşaat yetkilileri borçlu olmadıklarını bildirerek asıl borca ve faize itiraz etmişlerdir. Leopar şirketi itirazların haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu belirterek davalıların Antalya İcra Müdürlüğünün ilgili dosyasındaki itirazlarının iptaline ve takibin devamına, esas alacak miktarının %40'ından aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatının davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

SORU: TBK. m. 66 açısından olayı değerlendiriniz.

OLAY V: AİLE BAŞKANININ SORUMLULUĞU

Davacılar vekili dava dilekçesinde, davacıların çocuğu H. F.'ın lise öğrencisi olduğunu, basket maçı oynarken davalıların çocuğu E.'in dirsekle H.F.'ın gözüne vurduğunu, gözünden yaralandığını, çeşitli hastanelerde tedavi gördüğünü belirterek. 6.000 TL maddi, 5.000 TL manevi tazminatın davalılardan tahsilini istemiştir.

Davalılar (E.'in anne ve babası) vekili cevabında, spor yaparken bu tip kazaların normal olduğunu, suç işleme kastı ve kusurunun olmadığını beyan etmiştir. Mahkemece, 6.000 TL maddi tazminat ile 3.000 TL manevi tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmiş, hükmü davalılar vekili temyiz etmiştir.

SORU: Mahkeme kararını doğru buluyor musunuz?

OLAY VI: BAĞIMSIZLIK İLKESİ
Davacı, davalının elektrik abonesi olduğunu, davalı tarafından haksız olarak toplam 46.084,40 TL kaçak elektrik bedeli tahakkuk ettirildiğini öne sürerek, davalıya borçlu bulunmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, dosya kapsamına göre, davacı şirket temsilcisinin dava konusu tutanağa ilişkin olarak ceza mahkemesinde açılan davada beraat ettiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Ek Bilgi: Somut olayda; davalı görevlileri tarafından düzenlenen tutanaklara dayanılarak hazırlanan sayaç muayene raporunda, sayacın kulak mühürleri ve numaratörü ile oynandığı tespit edilmiştir. Mahkemece yargılama sırasında bilgisine başvurulan elektrik mühendisi bilirkişi tarafından düzenlenen raporda, tutanak öncesi günlük ortalama tüketim miktarı ile tutanak sonrası günlük ortalama tüketim miktarları kıyaslandığında, tutanak sonrası davacı tüketiminde ciddi oranda artış olduğu belirlenmiş ve davacının sayaca müdahale ederek kaçak elektrik kullandığı vurgulanarak kaçak elektrik bedeli hesaplanmıştır. Davacı şirket temsilcisi aleyhine Eyüp 1. Asliye Ceza Mahkemesinde açılan 2005/941 E, 2006/1334 K. sayılı ceza davasında, tüketim ekstreleri incelenerek verilen bilirkişi raporu mahkemece esas alınarak beraat kararı vermiştir.

OLAY VII: YARGITAY KARARI
Davacı vekili, davacıların desteği C.'ın davalıların işleteni, sürücücü ve trafik sigortacısı olduğu aracın yaya olarak yolu karşıdan karşıya geçmeye çalıştığı sırada desteğe çarpması sonucu vefat ettiğini belirterek, fazlaya dair haklarını saklı tutarak Y. için 3.000,00.-TL, İ. için 4.000,00.-TL destek, her biri için ayrı ayrı 25.000,00.-TL manevi tazminatın sigorta şirketinin sigorta limitiyle maddi tazminattan sorumlu tutularak olay tarihinden işleyecek yasal faiziyle tahsilini talep etmiştir.
Davalı Generali Sigorta A.Ş. vekili, kusurun vefat edende olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı L. D., kusurunun bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı E. S.'ya usulüne uygun davetiye tebliğine karşın davaya cevap vermemiş ve duruşmalara katılmamıştır.
Mahkemece, iddia, savunma, toplanan kanıtlara ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; kazanın oluşumunda vefat eden C.'ın %100 kusurlu olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir.
BK'nın 53 üncü maddesine (6098 sayılı TBK m. 74) ve yerleşik Yargıtay uygulamasına göre, hukuk hakimi, ceza hakiminin belirlediği kusur oranı ve delil yetersizliğine davalı beraat kararıyla bağlı değil ise de; sanığın isnat edilen eylemi gerçekleştirmediğinin kesin olarak tespiti olgusuna dayalı beraat kararı ile o eylemin hukuka aykırılığını ve failini belirleyen mahkumiyet kararının bu yönleriyle bağlıdır.
Somut olayda, mahkemece, kazanın oluşumunda davacılar desteğinin tamamen kusurlu olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davalı sürücü L. D.'in taksirle öldürme eyleminden yargılaması Sakarya Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2009/1072 esas, 2013/328 karar sayılı dosyasında yapılmış olup, söz konusu yargılama neticesi davalı sürünün kusursuzluğu nedeniyle beraati yönünde karar verilmiş ancak karar henüz kesinleşmemiştir.
Bu durumda mahkemece, 818 sayılı BK'nın 53 üncü maddesi uyarınca, davalı sürücünün kazanın oluşumunda kusursuz olduğuna ilişkin tespiti yönünden, ceza mahkemesi kararı hukuk hâkimini bağlayacağından, ceza davasının sonucu beklenerek bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
Bozma gerekçesine göre diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına karar verilmiştir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün bozulmasına, bozma gerekçesine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacılara geri verilmesine 27.06.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi.