16 Nisan 2015 Perşembe

T.C. YARGITAY
3.Hukuk Dairesi

Esas:  2013/17141
Karar: 2014/2473
Karar Tarihi: 19.02.2014

ALACAK DAVASI - TARAFLAR ARASINDA GEÇERSİZDE OLSA ÖN PROTOKOL BAŞLIKLI GAYRİMENKUL SATIŞ SÖZLEŞMESİ DÜZENLENDİĞİ HUSUSUNDA UYUŞMAZLIK OLMADIĞI - DAVA TARİHİNE KADAR GEÇEN SÜREDE ZAMANAŞIMININ SÜRESİNİN DOLMADIĞI - BOZMA

ÖZET: Somut olayda; taraflar arasında geçersizde olsa, 20/07/2001 tarihinde Ön Protokol Başlıklı Gayrimenkul Satış Sözleşmesi düzenlendiği hususunda uyuşmazlık yoktur. Dava konusu ihtilafta uygulanacak zamanaşımı süresi, taraflar arasında sözleşme ilişkisi bulunması nedeniyle kanun maddesi gereğince 10 yıl olup, dava tarihine kadar geçen sürede, zamanaşımı süresi dolmamıştır. Bu nedenle davanın esasına girilip, taraf delilleri toplanarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, mahkemece zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

(818 S. K. m. 61, 66, 125) (6098 S. K. m. 77, 82, 146)

Dava ve Karar: Taraflar arasında görülen alacak davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Davacı vekili dilekçesinde; taraflar arasında 20/07/2001 tarihinde Konaktepe Otelinin satışı konusunda ön protokol imzalandığını, sözleşme kapsamında davalıya 75.000 DM ödendiğini, daha sonra satıştan tarafların vazgeçtiğini, ancak satış bedelinin istenmesine rağmen davalı tarafından ödenmediğini belirterek, 75.000 DM'nin TL karşılığı olan 85.800,00 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı; süresinde verdiği dilekçesi ile zamanaşımı def'ini ileri sürmüş, esastan da davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece;  B.K.'nun 66.maddesine göre zamanaşımı süresinin 1-10 yıl olduğu, sözleşmenin 20/07/2001 tarihinde yapıldığı, davacının zararı Alanya 3. İcra Müdürlüğünün 2004/446 sayılı dosyasından da anlaşıldığı üzere 15/11/2001 tarihinde öğrendiği, bu tarihten dava tarihine kadar 9 yıla yakın bir süre geçtiği, B.K.'nun 66.maddesindeki 1 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunun anlaşıldığı gerekçesi ile zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir.

Davada, harici sözleşme ile ödenen bedelin sebepsiz zenginleşme kurallarına göre tahsili talep edilmektedir.

6098 sayılı TBK'nun 77-82(818 sayılı BK'nun 61-66) maddelerine göre sebepsiz zenginleşme, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından veya emeğinden yararlanma olarak açıklanmıştır. Bu yararlanma miktarının iadesine yönelik talep hakkı ise kaynağını haksız değer kaymalarının önlenmesi amacından alır. Sebepsiz zenginleşme kurumunun adaleti sağlama işlevi yanında en önemli işlevlerinden biri de tam bir eski hale getirme yükümlülüğü taşımasıdır.

Somut olayda; taraflar arasında geçersizde olsa, 20/07/2001 tarihinde Ön Protokol Başlıklı Gayrimenkul Satış Sözleşmesi düzenlendiği hususunda uyuşmazlık yoktur. Dava konusu ihtilafta uygulanacak zamanaşımı süresi, taraflar arasında sözleşme ilişkisi bulunması nedeniyle B.K. 125. (yeni TBK 146.) maddesi gereğince 10 yıl olup, dava tarihine kadar geçen sürede, zamanaşımı süresi dolmamıştır. Bu nedenle davanın esasına girilip, taraf delilleri toplanarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, mahkemece zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince bozulmasına ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine,  19.02.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi. (¤¤)

T.C. YARGITAY
13.Hukuk Dairesi

Esas:  2013/29017
Karar: 2014/30788
Karar Tarihi: 10.10.2014

ALACAK DAVASI - SEBEPSİZ ZENGİNLEŞME HUKUKSAL NEDENİ - DÖVİZDEKİ KUR FARKINDAN HAKSIZ KAZANÇ SAĞLANDIĞI İDDİASI - FAKİRLEŞME İLE ZENGİNLEŞMENİN KARŞILAŞTIRILDIĞI RAPOR ALINMASI - ZENGİNLEŞMENİN KAPSAMININ TAYİNİ - HÜKMÜN BOZULDUĞU

ÖZET: Dava sebepsiz zenginleşme hukuksal nedenine dayalı alacak istemine ilişkindir. Davalıların zenginleşmesine neden olan sebebin geçerliliği kesinleşen mahkeme kararıyla ortadan kalktığına göre zenginleşmenin kapsamının tayini gerekir. Bilirkişiler zenginleşmenin gerçekleştiğini beyan etmişlerse de davalıların malvarlığında oluşan çoğalma ile azalmanın karşılaştırmasını yapmamışlardır. Zenginleşme bir başka şahsın malvarlığındaki fakirleşmenin karşılığı olarak ortaya çıkmışsa o zaman iade borcundan bahsedilir. Böylece kazanç ve farkın oluşturacağı sonuç, zenginleşmeyi ortaya koyacaktır. O halde fakirleşme ile zenginleşmenin karşılaştırıldığı bir rapor alınmalıdır. Bunun için dosyanın aynı bilirkişilere tevdi ile 2003-2005 yılları arasında davalı hesap sahiplerinin bankada bulunan paralarını ne şekilde değerlendirdiği saptanmalı, vadeli vadesiz faiz, fon, tahvil vb gibi yatırım enstrümanı kullanılıp kullanılmadığı da araştırılarak o dönem itibariyle gerçekleşen yıllık enflasyon artış oranı, davacı bankanın mevduat ve devlet tahvillerine uyguladığı faiz oranları, TL karşısında kullanılan döviz kurları tespit edilip, davalıların bankadaki döviz alımına esas olan hesaplarının ağırlıklı kullanılan yatırım araçlarıyla değeri bulunduktan sonra malvarlığının ulaşacağı değer ile zenginleşmenin gerçekleştiği işlemlerin yapıldığı tarihler arasındaki ulaştığı değer arasındaki fark hesaplattırılmalı, zenginleşmenin kapsamı bu şekilde belirlenerek iade borcu ortaya çıkarılmalıdır.

(818 S. K. m. 61) (6098 S. K. m. 77)

Dava: Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün taraflar avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı Ş... vekili ile davalılar F. ve diğerleri vekilinin gelmeleriyle duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

Karar: Davacı, dava dışı çalışanı E. N.'in bankalarının P... şubesinde yönetmen yardımcısı sıfatı ile görev aldığı dönemde müşterileri adına "Ş..." sisteminden döviz alım satımı yaparken şube ekranından birden fazla sayıda açarak işlem yapacağı döviz cinsini seçtiğini ve açtığı bu ekranlarda döviz kurunu sabitlediğini, gün içinde oluşan kur değişimine göre müşteri lehine kur avantajı yakaladığında daha önceden sabitlediği kurdan efektif alım satım işlemlerini gerçekleştirip onayladığını böylelikle 2003 ve 2005 yılları arasında banka çalışanının yaptığı usulsüz işlemler nedeniyle bankanın mal varlığında eksilmeye karşılık davalıların mal varlığında toplam 181.747,11 TL haksız ve sebepsiz zenginleşme meydana geldiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin talep hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik davalılar H.'den 1.000 TL, R.'dan 250,00 TL, M.'den 450,00 TL, S.'den 6.300,00 TL, F.'dan 1.000,00 TL, E.'dan 1.000 TL olmak üzere toplam 10.000 TL banka zararının temerrüt tarihinden itibaren en yüksek banka kredilerine uygulanan faizi ile tahsilini istemiş, 03.04.2007 tarihli ıslah dilekçesi ile miktarı 181.747,11 TL ye çıkarmıştır.

Davalılar davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece davanın reddine karar verilmiş hüküm davacı banka ile davalılar tarafından temyiz edilmiştir.

1- Dava sebepsiz zenginleşme hukuksal nedenine dayalı alacak istemine ilişkindir. Davacı, mudileri olan davalılar aleyhine açtığı davasında; dava dışı banka personelinin sistemden (banka şube ekranı) döviz alım ve satım işlemini yaparken bankacılık sistemine aykırı bir şekilde talimatın girilip işlemin yapıldığı anda alınması ya da satılması gereken döviz işlemlerini, kurdaki oynaklığı avantaja çevirmek için o anda onaylamayıp işlem saatinden sonra dövizin yükselmesi veya düşmesine bağlı olarak işlem menüsündeki onay tuşuna bastığı böylece dövizdeki kur farkından haksız kazanç sağlandığını ileri sürerek talepte bulunmuş, mahkemece Polatlı İş Mahkemesinin 2006/9 esas 2008/89 karar sayılı dava dışı çalışan aleyhine açılan davada 181.747,11 TL tazminata hükmedilerek zararın karşılandığı, BK 61. maddesine göre sebepsiz zenginleşme şartlarının gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Hemen belirtilmelidir ki, sebepsiz zenginleşmeden söz edilebilmesi için; bir taraf zenginleşirken diğerinin fakirleşmesi, zenginleşme ve fakirleşme arasında uygun nedensellik bağının bulunması ve zenginleşmenin hukuken geçerli bir nedene dayalı olmaması gerekir. 818 sayılı Borçlar Kanununun 61. maddesinde, "Haklı bir sebep olmaksızın aharın zararına mal iktisap eden kimse, onu iadeye mecburdur" denildiği hâlde, öğreti ve uygulamada ortaya çıkan yeni anlayışa uygun olarak 6098 sayılı BK.nın 77 maddesinin birinci fıkrasında "Haklı bir sebep olmaksızın bir başkasının malvarlığından veya emeğinden zenginleşen, bu zenginleşmeyi geri vermekle yükümlüdür." denilmektedir. Sebepsiz zenginleşmenin kanunda düzenlenmesinin amacı, iki mal varlığı arasındaki sebepsiz değer kaymasının geri verilmesinin sağlanmasıdır. Sebepsiz zenginleşmenin işlevi uğranılan kayıpları gidermek değil hukuki bir sebebe dayanmaksızın başkası sayesinde elde edilen menfaatleri bu kişiye nakletmektir. Zenginleşenin geri verme borcunun doğumu için kusurlu olması şartı aranmamaktadır. Aksi takdirde bu kurum kusur şartı aranmayan bir haksız fiil türü halini almış olurdu. Mahkemece fakirleşme şartının gerçekleşmediği ve bankanın zararını dava dışı çalışanın karşılaması konusundaki tazminat kararı gerekçe gösterilerek istem reddedilmiş ise de dava dışı çalışan hizmet sözleşmesini, özen yükümlülüğünü usulsüz ve haksız eylemiyle ihlal etmesi sonucu tazminata mahkum olmuştur. Eldeki davanın hukuksal nedeni sebepsiz zenginleşme olduğundan o davada zararın hüküm altına alınması sebepsiz zenginleşme hukuki nedenine dayalı eldeki davanın açılmasını engellemez. Tarafları da farklı olduğundan maddi anlamda kesin hüküm de teşkil etmez ancak Yargıtay’ın kökleşmiş uygulamasına göre eldeki davada güçlü delil oluşturur.

Davalıların zenginleşmesine neden olan sebebin geçerliliği kesinleşen mahkeme kararıyla ortadan kalktığına göre zenginleşmenin kapsamının tayini gerekir. Bilirkişiler zenginleşmenin gerçekleştiğini beyan etmişlerse de davalıların malvarlığında oluşan çoğalma ile azalmanın karşılaştırmasını yapmamışlardır. Zenginleşme bir başka şahsın malvarlığındaki fakirleşmenin karşılığı olarak ortaya çıkmışsa o zaman iade borcundan bahsedilir. Böylece kazanç ve farkın oluşturacağı sonuç, zenginleşmeyi ortaya koyacaktır. O halde fakirleşme ile zenginleşmenin karşılaştırıldığı bir rapor alınmalıdır. Bunun için dosyanın aynı bilirkişilere tevdi ile 2003-2005 yılları arasında davalı hesap sahiplerinin bankada bulunan paralarını ne şekilde değerlendirdiği saptanmalı, vadeli vadesiz faiz, fon, tahvil vb gibi yatırım enstrümanı kullanılıp kullanılmadığı da araştırılarak o dönem itibariyle gerçekleşen yıllık enflasyon artış oranı, davacı bankanın mevduat ve devlet tahvillerine uyguladığı faiz oranları, TL karşısında kullanılan döviz kurları tespit edilip, davalıların bankadaki döviz alımına esas olan hesaplarının ağırlıklı kullanılan yatırım araçlarıyla değeri bulunduktan sonra malvarlığının ulaşacağı değer ile zenginleşmenin gerçekleştiği işlemlerin yapıldığı tarihler arasındaki ulaştığı değer arasındaki fark hesaplattırılmalı, zenginleşmenin kapsamı bu şekilde belirlenerek iade borcu ortaya çıkarılmalıdır. Eşdeyişle davalıların bankadaki malvarlığı iktisaptan sonra ifade ettiği değer ile bu iktisap gerçekleşmeseydi taşıyacak olduğu değer farkı araştırması sonucu zenginleşme fakirleşmeden azsa mesele yoktur. Sadece zenginleşme tutarı istenecektir. Fakat eğer zenginleşme tutarı fakirleşmeden çoksa fakirleşme tutarından fazla kısım sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre geri istenemez. Gerçi çok kere zenginleşme fakirleşmeye karşılıktır. Nitekim bilirkişi raporuyla sebepsiz zenginleşmenin gerçekleştiği kazandırmadan davalıların davacıya karşı sorumlu olduğu da belirlenmiş ise de davalıların sorumlu olduğu miktar bu şekilde belirlenmemiştir. Öte yandan davalıların 'banka zararını' karşılayacaklarını içeren yazılı başvuruları konusunda araştırma yapılmadan yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

2- Bozma nedenine göre davalıların temyizinin incelenmesine gerek görülmemiştir.

Sonuç: 1-Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davacı yararına BOZULMASINA,

2-Davalıların temyiz isteminin incelenmesine yer olmadığına, 1.100,00 TL duruşma avukatlık parasının davalılardan alınarak davacıya ödenmesine, peşin alınan 24,30 TL. temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 10.10.2014 gününde oybirliği ile, karar verildi. (¤¤)




T.C. YARGITAY
3.Hukuk Dairesi

Esas:  2014/14184
Karar: 2014/12432
Karar Tarihi: 24.09.2014

ALACAK DAVASI - SÖZLEŞMENİN FESHİNDEN SONRA DA DAVALI TARAFIN AYNI KALICI YATIRIMLARI KULLANARAK TİCARETİNE DEVAM EDİP ETMEDİĞİ - SABİT YATIRIMLARIN TAŞINMAZA DEĞER KATIP KATMADIĞI TESPİT EDİLEREK KARAR VERİLMESİ GEREĞİ

ÖZET: Mahkemece; mahallinde yapılacak keşif ve bilirkişi incelemesi ile, taşınmaz üzerinde yapıldığı bildirilen sabit yatırımların yapılıp yapılmadığı, yapılmış ise sözleşmenin feshinden sonra da davalı tarafın aynı kalıcı yatırımları kullanarak ticaretine devam edip etmediği, bir başka deyişle anılan sabit yatırımların taşınmaza değer katıp katmadığı tespit edilerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.

(6098 S. K. m. 77)

Dava: Taraflar arasında görülen alacak davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Karar: Davacı vekili dilekçesinde; müvekkili şirketin, maliki bulunduğu taşınmaz üzerinde kurulu istasyonda akaryakıt bayilik faaliyetini yürütmek isteyen davalı ile bayilik sözleşmesini imzaladığını, bayilik sözleşmesine istinaden 15 yıl süre ile taşınmaz üzerinde müvekkili şirket lehine intifa hakkı tesis edildiğini, müvekkilinin bayilik ve intifa sözleşmesinin devam edeceği inancı ile davalıya 332.200 TL intifa ödemesi yaptığını ancak Rekabet Kurumu kararlarına istinaden sözleşmenin 18.09.2010 tarihinde feshedildiğini, bayilik sözleşmesi ve ilintili diğer sözleşmelerin 5 yılı aşan kısım yönünden kendiliğinden sona erdiğini, bu nedenle davalının müvekkili aleyhine sebepsiz zenginleştiğini ileri sürerek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere, intifa ödemesi nedeniyle sözleşmenin uygulanmayan dönemine tekabül eden 162.644.64 TL'lik kısmının ve sözkonusu bedelin dava tarihine kadar davalı yedinde kaldığı sürede bu iktisap sayesinde elde ettiği tüm semereler ile müvekkili şirketin bu bedelden yoksun kalması nedeniyle uğradığı ekonomik kayıpların karşılığı 419.193,96 TL'nin, ayrıca müvekkili şirketin istasyona yaptığı 65.320,13 TL sabit yatırımın KDV'si ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı vekili davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkemece; intifa bedeline ilişkin açılan davada, intifa bedelinin davalı tarafından yargılama sırasında ödenmesi nedeniyle esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş, diğer talepler yönünden ise taraflar arasındaki bayilik ilişkisinin fiilen sona erdirildiği, taraflar arasında bağıtlanan bayilik sözleşmesinin feshin sonuçlarını düzenleyen 32.maddesinde, sözleşmenin bayii tarafından veya davacı tarafından tek taraflı feshi halinde Petrol Ofisi AŞ. tarafından yatırılan sabit yatırımların ödeme tarihindeki belirlenecek değerleri üzerinden bedellerinin ödenmesinin kararlaştırıldığı, davacının uzun süreli intifa hakkına dayanarak yaptığını iddia ettiği inkişaf bedellerini geri isteyebilmesi için bayilik sözleşmesinin ya davacı tarafından haklı nedenlerle veya davalı tarafından haksız olarak feshedilmesi gerektiği, somut olayda belirlenen durumların gerçekleşmediği, bu nedenle davalının iade yükümlülüğü bulunmadığı gerekçesiyle, diğer taleplerin reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davacı vekilinin sair temyiz itirazları yerinde değildir.

Ancak; davacı taraf, bayilik ilişkisinin sözleşme süresince devam edeceği düşüncesiyle yapılan ve sözleşmenin süresinden önce feshedilmesine rağmen davalı tarafça kullanılmaya devam edilen sabit yatırım bedelinden, sözleşmenin geçersiz kalan süresine tekabül eden bakiye bedelin de tahsilini istemiştir.

HGK.nun 06.02.2008 günlü ve 2008/3-40 E.-2008/102 K.sayılı ilamında da açıklandığı üzere; sebepsiz zenginleşmede davacının geri alma hakkının, buna karşın davalının geri verme borcunun doğması, bunların malvarlıklarının birbirinin zararına ve yararına olmak üzere karşılıklı yoksullaşma ve zenginleşmelerine bağlıdır ve bunun doğal sonucu olarak da, kural olarak, bu geri alma hak ve borcunun doğum anı, sebepsiz yoksullaşma ve zenginleşme olgularının gerçekleştikleri andır. O halde geri isteme hakkının kapsamı da kural olarak, anılan hak ve borcun doğdukları tarihten daha önce belirlenemez. Zira, geri alma, bu yoksullaşma ve zenginleşmenin sonucudur ve bu olgular gerçekleşmeksizin geri alma söz konusu değildir.

Şu durumda; sebepsiz zenginleşmede geri verme borcu, zenginleşmenin geçersiz bir nedene dayanması durumunda hemen; geleceğe yönelik bir neden bulunuyorsa onun oluşmadığı an; var olan bir neden bulunuyorsa da onun ortadan kalktığı zaman doğmuş olur. Edim yerine getirildiği sırada geçerli bir hukuksal nedenin bulunmasına karşın sonradan bu neden ortadan kalkmış olursa, bu durumda sebepsiz zenginleşme, nedenin ortadan kalktığı an meydana gelir.

Buna göre; sebepsiz zenginleşen davalının, bu zenginleşmeyi geri verme borcu, tarafların karşılıklı olarak getirdiği olanaklardan yararlandığı sözleşmenin sona erdiği an meydana gelecektir.

Taraflar arasındaki anlaşmanın öngörüldüğü tarihten önce sonlanması nedeniyle, davacı tarafından yapılmış ve davalı yan uhdesine geçmiş sabit yatırımların anlaşmanın geçersiz kalan süresine ilişkin kısmına isabet eden tutarının sebepsiz zenginleşme kurallarına göre davalı yandan tahsilinin istenebileceği, iddiaların ispatı halinde davalı tarafın davacı aleyhine sebepsiz zenginleştiği kuşkusuzdur.

Somut olayda; davacı taraf, bayilik ilişkisinin sözleşme süresince devam edeceği düşüncesiyle yapılan ve sözleşmenin süresinden önce feshedilmesine rağmen davalı tarafça kullanılmaya devam edilen sabit yatırım bedelinden, sözleşmenin geçersiz kalan süresine tekabül eden bakiye bedelin tahsilini istemiştir. Bu istem yönünden, mahkemece mahallinde keşif yapılmadan bilirkişiden rapor alınmış, davacı tarafça yapıldığı bildirilen sabit tesislerin, davalı tarafça kullanılan tesisler içerisinde yer alıp almadığı da incelenmemiştir.

Hal böyle olunca, mahkemece; mahallinde yapılacak keşif ve bilirkişi incelemesi ile, taşınmaz üzerinde yapıldığı bildirilen sabit yatırımların yapılıp yapılmadığı, yapılmış ise sözleşmenin feshinden sonra da davalı tarafın aynı kalıcı yatırımları kullanarak ticaretine devam edip etmediği, bir başka deyişle anılan sabit yatırımların taşınmaza değer katıp katmadığı tespit edilerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle davanın reddi usul ve yasaya aykırıdır.

Sonuç: Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 24.09.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi..