5 Aralık 2015 Cumartesi

6098 TBK. md. 39

T.C YARGITAY
15.Hukuk Dairesi
Esas: 2014 / 93
Karar: 2014 / 2987
Karar Tarihi: 30.04.2014

ÖZET: Davacı tarafından davalılara gönderilen ihtarnamede hata ve hile hukuksal nedenine dayanılarak ibraname ile bağlı kalınmadığı davalılara bildirilmiş, ihtarname bir yıllık hak düşürücü sürede "ibraname ile bağlı olmadığı" beyanını davalı tarafa ulaştırdığından hak düşürücü sürenin dolduğundan söz edilemez. Davacının bir yıllık süre içerisinde hiçbir şekle bağlı olmayan iptal beyanında bulunduğu açıktır. Hal böyle olunca uyuşmazlığın esası incelenerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir.
(6098 S. K. m. 39) (818 S. K. m. 31)

Dava: Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davacı vekili tarafından istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen günde davacı vekili Avukat Hakan Üncüoğlu ile davalılar vekili Avukat Şenay Karaşık geldi. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan taraflar avukatları dinlendikten sonra eksiklik nedeniyle mahalline iade edilen dosya ikmal edilerek gelmiş olmakla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü:

Karar: Dava, 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 355 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanan bakiye iş bedelinin tahsili istemine ilişkin olup, mahkemece davanın reddine karar verilmiş, karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Taraflar arasında düzenlenen 08.06.2007 tarihli asıl ve 20.08.2007 tarihli ek sözleşmeler uyuşmazlık konusu değildir. Davacı taşeron, davalılar yüklenicidir. Davalıların iş sahibi idareden ihale ile aldıkları "Büyük İstanbul İçme Suyu II. Merhale Projesi Melen Sistemi km 69+284 km 103+134 arası İkmal İnşaatı Hasarlı Kısımların Onarımı ve Yeşilçay Bağlantısı" işinde "plaplanş, hendek kazısı ile bu kazıların depo yerine nakli, yataklama, boru montajı ve kaynağı, gömleklemesi ve geri dolgusu" işini üstlenmiş, 20.08.2007 tarihinde davalılar ile "Göksu ve Ağva nehirleri, nehir geçişleri ve boru döşeme işleri" ile ilgili ek sözleşme imzalanmıştır.

Davacı vekili eldeki davada, davalılar tarafından ikrah ve müzayaka sonucu zora düşülerek davacı şirkete imzalattırılan 29.01.2008 tarihli hakediş raporu, aynı tarihli ibraname ve 13.03.2008 tarihli teslim tutanağının iptaline ve davacının bakiye iş bedeli alacağının tahsiline karar verilmesini istemiş, davalılar 29.01.2008 tarihli ibranamenin varlığını ileri sürerek davanın reddi gerektiğini savunmuşlardır. Mahkemece "dava tarihi itibariyle davacının tehdit, ikrah ve müzayaka ile ilgili iddiaları yönünden bir yıllık hak düşürücü sürenin dolduğu" gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Davada "cebir, tehdit, ikrah ve müzayaka" hukuksal nedenine dayalı olarak 29.01.2008 tarihli ibraname, hakediş raporu ve 13.03.2008 tarihli teslim tutanağının iptali ve bakiye iş bedelinin tahsili istenmiştir. Hak düşürücü süreyi düzenleyen 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 39. (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 31.) maddesi, "yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır" hükmünü içermektedir. İptal beyanının şekle tabi olduğu konusunda kanunda açık bir hüküm bulunmadığından, hukuki niteliği itibariyle bozucu yenilik doğuran bu hakkın kullanılmasının dava açma gibi belli usulde ileri sürülmesi zorunlu değildir. Bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, def'i yahut dava yoluyla da bu hak kullanılabilir.

Somut olayda, davacı tarafından davalılara gönderilen 26.01.2009 tarihli ihtarnamede, "hata ve hile sonucu ibranamenin imzalanıp muhatap ortaklığa verildiği" belirtilerek hata ve hile hukuksal nedenine dayanılarak ibraname ile bağlı kalınmadığı davalılara bildirilmiş, ihtarname 28.01.2009 tarihinde tebliğ edilmiştir. Bu durumda davacı 818 sayılı Borçlar Yasası'nın 31. maddesi hükmüne göre bir yıllık hak düşürücü sürede "ibraname ile bağlı olmadığı" beyanını davalı tarafa ulaştırdığından hak düşürücü sürenin dolduğundan söz edilemez. Davacının bir yıllık süre içerisinde hiçbir şekle bağlı olmayan iptal beyanında bulunduğu açıktır. Bu nedenle mahkemenin davanın bir yıllık sürede açılmadığı şeklindeki gerekçesi isabetsizdir.

Hal böyle olunca uyuşmazlığın esası incelenerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi yerine, yanılgılı değerlendirme ile davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle kararın temyiz eden davacı yararına BOZULMASINA, 990,00 TL duruşma vekalet ücretinin davalılardan alınarak Yargıtay duruşmasında vekille temsil edilen davacıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine 30.04.2014 gününde oybirliği ile, karar verildi. (¤¤)

TMK. md. 1023 ile İlgili Karar Aile Konutu ve İyiniyetin Korunması

T.C YARGITAY
2.Hukuk Dairesi
Esas: 2014 / 15358
Karar: 2014 / 25357
Karar Tarihi: 11.12.2014

ÖZET: Somut olayda, davalı bankanın ipoteğe ilişkin kazanımı iyi niyetli ise korunur. Toplanan delillerden davacı, davalı bankanın kötü niyetli olduğunu kanıtlayamamıştır. Bu durum nazara alınmadan, davanın reddi yerine kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır.(4721 S. K. m. 6, 1023)

Dava ve Karar: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davalı banka tarafından ipoteğin kaldırılması yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Mahkemece, davacı kadının rızası alınmadan, davalı koca adına tapuda kayıtlı olan ve aile konutu niteliğindeki taşınmaza davalı banka tarafından ipotek konulduğu belirtilerek, davanın kabulü ile ipoteğin kaldırılmasına karar verilmiştir. Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür (TMK md. 6). İpotek tesisine ilişkin işlemden önce taşınmazın tapu kütüğünde "aile konutu" olduğuna ilişkin bir şerh bulunmamaktadır. Bu durumda, davalı bankanın ipoteğe ilişkin kazanımı iyi niyetli ise korunur (TMK md. 1023). Toplanan delillerden davacı, davalı bankanın kötü niyetli olduğunu kanıtlayamamıştır. Bu durum nazara alınmadan, davanın reddi yerine yazılı gerekçe ile kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır.

Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple bozulmasına, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oyçokluğuyla, karar verildi. 11.12.2014


KARŞI OY YAZISI

Malik olmayan eşin açık rızası alınmadan yapılan işlem kesin hükümsüzdür. (¤¤)

TMK.md. 1007 Devletin Sorumluluğu İle İlgili Karar

T.C YARGITAY
20.Hukuk Dairesi
Esas: 2015 / 1787
Karar: 2015 / 3662
Karar Tarihi: 05.05.2015

ÖZET: Dava, orman niteliğiyle iptaline karar verilen taşınmaz nedeniyle uğranılan zararın, 4721 sayılı TMK'nın 1007. maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkindir. İncelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye ve dava konusu taşınmazın arsa niteliğinde olduğu belirlenerek emsal araştırması suretiyle taşınmazın gerçek değerinin, 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2000/756 E. - 2005/204 K. sayılı kararının kesinleştiği 12.07.2006 tarihi itibariyle belirlendiğine göre, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan hükmün onanmasına karar verilmiştir.(4721 S. K. m. 1007)

Dava ve Karar: Taraflar arasındaki tapu sicilinin tutulmasından kaynaklı tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda kurulan 19.03.2014 günlü hükmün Yargıtay'ca duruşmalı olarak incelenmesi Hazine vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 10.02.2015 günü için yapılan tebligat üzerine, temyiz eden Hazine vekili ile diğer taraftan davacı vekili geldiler, başka gelen olmadı, açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Daha sonra dosya içindeki tüm belgeler incelenip, gereği düşünüldü:

Davacı A. vekili, 23.11.2012 tarihli dava dilekçesi ile, G... Mahallesi 7903 ada 22 parsel sayılı taşınmazın vekil edeni adına 01.02.1993 tarafından satın alındığı, üzerinde orman olduğuna ilişkin şerh bulunmadığı halde, Asliye 2. Hukuk Mahkemesinin 2000/756 E. - 2005/204 K. sayılı kararı ile tapu kaydının iptali ile orman niteliğiyle tescile karar verildiği, hükmün 20. Hukuk Dairesinin 28.02.2006 gün ve 2005/12420-2464 sayılı kararı ile onanarak 12.07.2006 tarihinde kesinleştiğinden, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 50000.-TL tazminata, tapu iptali ve tescili kararının kesinleştiği 12.07.2006 tarihi itibariyle işleyecek yasal faizi ile birlikte hükmedilmesini istemiştir.

Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, orman niteliğiyle iptaline karar verilen taşınmaz nedeniyle uğranılan zararın, 4721 sayılı TMK'nın 1007. maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye ve dava konusu taşınmazın arsa niteliğinde olduğu belirlenerek emsal araştırması suretiyle taşınmazın gerçek değerinin, 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2000/756 E. - 2005/204 K. sayılı kararının kesinleştiği 12.07.2006 tarihi itibariyle belirlendiğine göre, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, temyiz incelemesinin duruşmalı yapılması nedeniyle 1.100.-TL vekâlet ücretinin davalı Hâzineden alınarak davacıya verilmesine, taraflarca 6100 sayılı HMK'nın geçici 3. maddesi atfıyla HUMK'nın 388/4. (HMK m. 297/ç) ve HUMK'nın 440/1 maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, Harçlar Kanununun değişik 13/j maddesi gereğince harç alınmasına yer olmadığına 05.05.2015 günü oybirliği ile, karar verildi. (¤¤)

Zorunlu ve Faydalı Masraflarla İlgili Karar TMK. md. 994

T.C YARGITAY
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2014 / 38
Karar: 2014 / 4571
Karar Tarihi: 27.02.2014

ÖZET: Asıl dava; zorunlu ve faydalı masrafların tazmini, karşı dava ise; ecrimisil isteğine ilişkindir. Zorunlu ve faydalı masraflara ilişkin asıl davanın reddedilmesi, karşı davadaki ecrimisil isteği bakımından da adli yargının görevli olduğu gözetilerek işin esasına girilerek taraf delillerinin toplanması, toplanan ve toplanacak delillerin birlikte değerlendirilerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi için karar bozulmalıdır.(2886 S. K. m. 35/A) (4721 S. K. m. 683, 994)

Dava: Yanlar arasında görülen asıl dava zorunlu ve faydalı giderlerin tazmini, karşı ecimisil davası sonunda yerel mahkemece asıl davanın kısmen kabulüne, karşı davanın ise reddine ilişkin olarak verilen karar davacı ve karşı davacı tarafından yasal süresi içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: Asıl dava; zorunlu ve faydalı masrafların tazmini, karşı dava ise; ecrimisil isteğine ilişkindir.

Mahkemece; asıl davanın kısmen kabulüne, karşı davanın ise reddine karar verilmiş, hüküm taraflarca temyiz edilmiştir.

Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; mülkiyeti T.. B..ne ait 82. Evler Mahallesi, 348 (28) nolu, işyeri vasfındaki yapının, Belediye Encümeninin 28/09/1995 tarih, 4341 sayılı kararı ile zemin katının, 06/10/1995 tarih, 4618 sayılı Encümen kararı ile de üst katının kullanımının aylık işgaliye bedeli ödenmesi karşılığında davacıya bırakıldığı, 1995 tarihinden itibaren " 348 nolu, zemin kat ve üst kattan ibaret yapının" davalının kullanımında olduğu, 31/08/2009 tarihinde Belediye tarafından keşide edilen ihtarnamede 4.300,00 TL. işgaliye borcu bulunduğu ve tebliğden itibaren 15 günlük süre içerisinde işgaliye bedelinin ödenmesi gerektiği aksi halde tahliye ve ecrimisil istemli dava açılacağının bildirildiği, daha sonra 19/11/2009 tarihinde ise çekişmeli yerin 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu'nun 35/A maddesi uyarınca ihale ile kiralanması gerektiği, 04/12/2009 tarihinde yapılacak ihaleye katılınmaması halinde fuzuli şagil durumuna düşeceğinin bildirildiği, 23/12/2009 tarihli ihtarda taşınmazın tahliyesinin, 12/03/2010 tarihli ihtarda da ecrimisil istendiği görülmektedir.

Asıl davada davacı; işgaliye bedeli ödemek suretiyle kullandığı işyerine zorunlu ve faydalı masraflar yaptığını ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.

Hemen belirtmek gerekir ki; Türk Medeni Kanunu'nun 994. maddesinde "iyiniyetli zilyet, geri vermeyi isteyen kimseden şey için yapmış olduğu zorunlu ve yararlı giderleri tazmin etmesini isteyebilir ve bu tazminat ödeninceye kadar şeyi vermekten kaçınabilir. " hükmüne yer verilmiştir.

Açıklanan yasal düzenleme çerçevesinde somut olaydaki olgular değerlendirildiğinde; davacının 1995 tarihinden itibaren işgaliye bedeli ödeyerek taşınmazı kullandığı tarafların kabulündedir. Davalı Belediye, 19/11/2009 tarihli ihtarında ihaleye katılması için davacı- karşı davalıya ihtarname gönderdiği, 23/12/2009 tarihinde de ihaleyi katılmadığı için fuzuli şagil olduğunu bildirdiği, devamında da eldeki karşı davada ecrimisil isteğinde bulunduğu, mahkemece yapılan keşif sonucu alınan 08/11/2010 havale tarihli inşaat mühendisi bilirkişi raporunda; davaya konu yerin buğday pazarında yer aldığı, davacı tarafından hayvan yemi satış dükkanı olarak kullanıldığı, iki katlı yapının zemin katının yazıhane olarak kullanıldığı, birinci katta ise boş bir oda, WC, olduğu, demir profil merdiven ile birinci kata çıkıldığı, davacı tarafından birinci kata WC, demir profil korkuluk, demir profil çatılı- çinko kaplı gölgelik sundurma, pis su foseptik çukuru, sanayi tipi, elektrik kablosu döşemesi ve dükkanın etrafının biriket avlu ile çevrildiğini saptadığı, bu eklentiler için Belediyeden izin ve ruhsat alınması gerektiği, davacı tarafından T.. B..nde izin ve ruhsat alınmadan eklentilerin yapıldığı, buğday pazarı içerisinde ortak kullanıma ayrılmış WC olduğu saptanmıştır.

Davacı tarafından yapılan ve zorunlu- faydalı masraf kavramı içerisinde değerlendirilmesi istenilen eklentilerin Türk Medeni Kanunu'nun 994. maddesi çerçevesinde değerlendirildiğinde; davaya konu işyerinin buğday pazarı içinde yer aldığı, buğday pazarı içerisinde ortak tuvaletin bulunduğu, diğer eklentilerin ise izne ve ruhsata tabi olduğu saptandığına göre davacı tarafça yapılanların mülkiyet sahibi bakımından zorunlu ve faydalı masraf kabul edilemeyeceği, başka bir ifadeyle TMK'nın 994. maddesi kapsamında değerlendirilemeyeceği açıktır.

Karşı dava bakımından temyiz itirazlarına gelince;

Karşı davada, davacı Belediye Türk Medeni Kanunu'nun 683. ve devamı maddelerinden kaynaklı mülkiyet hakkına dayalı olarak ecrimisil istemektedir. Davalı ise mülkiyeti Belediyeye ait 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu'nun 35/A maddesi uyarınca ihale yoluyla kiralaması gerektiği taşınmazda, Belediye Encümen kararına dayalı olarak taşınmazı kullanan haksız işgalci konumundadır. Bu durumda taraflar arasındaki ecrimisilden kaynaklı uyuşmazlığın Adli Yargıda çözümlenmesi gerektiği kuşkusuzdur.

Hal böyle olunca; yukarıda açıklanan nedenlerden ötürü zorunlu ve faydalı masraflara ilişkin asıl davanın reddedilmesi, karşı davadaki ecrimisil isteği bakımından da adli yargının görevli olduğu gözetilerek işin esasına girilerek taraf delillerinin toplanması, toplanan ve toplanacak delillerin birlikte değerlendirilerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi için karar bozulmalıdır.

Sonuç: Tarafların bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 27.02.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi. (¤¤)

EŞYA HUKUKU İLE İLGİLİ YHGK KARARI

T.C YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas: 2012 / 20-1819
Karar: 2013 / 139
Karar Tarihi: 23.01.2013
ÖZET: Dava, kadastro tespitine itiraza ilişkindir. Somut olayda, Orman İdaresinin davasının yalnızca mülkiyet iddiasına dayalı olması halinde; mülkiyete yönelik davaya bakmaya Kadastro Mahkemesi'nin görevli olmaması ve davanın genel mahkemede görülmesi gerektiğinden, dava dilekçesinin görevsizlik nedeniyle reddine; Yerel Mahkeme kararında olduğu gibi tutanakların da tapu kütüğüne aynen aktarılmasına karar verilmelidir. Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.(3402 S. K. m. 2, 4, 11, 13, 14, 17, 19, 20, 21, 22, 25, 27) (2924 S. K. m. 11, 12) (6831 S. K. m. 2)

Dava ve Karar: Taraflar arasındaki <tespite itiraz> davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Antalya Kadastro Mahkemesince davanın reddine dair verilen 24.03.2011 gün ve 2010/382 E., 2011/475 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 20.Hukuk Dairesi'nin 09.02.2012 gün ve 2012/959 E., 2012/1643 K. sayılı ilamı ile;

(...Tapuda davalı adına kayıtlı olan eski D. köyü 923 sayılı 866 m2 yüzölçümündeki parsel, 5304 sayılı Yasanın 6. maddesi ile değişik 3402 sayılı Yasanın 22. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendi hükmüne göre yapılan kadastro haritalarının yeniden düzenlenmesi ve tapu sicilinde gerekli düzeltmelerin yapılması işleminde, 27888 ada 40 parsel sayısı, 772,18 m2 yüzölçümü ve yeni haritası ile malik hanesi <Tapu kütüğünde olduğu gibi> şeklinde tespit edilmiş, 3402 sayılı Yasanın 11. maddesine göre 09.06.2010 ila 07.07.2010 tarihleri arasında ilan edildiği tutanak arkasına yazılmıştır. Orman Yönetimi, 07.07.2010 tarihinde, parselin yörede 3116 sayılı Yasa hükümlerine göre 1946 yılında yapılıp kesinleşen orman tahdidinde kısmen tahdit sınırları içinde bırakıldığını belirterek, bu bölümün tespitinin iptali ve orman niteliğiyle Hazine adına tapuya tescili istemiyle dava açmıştır. Mahkemece, çekişmeli parselin 2/B madde uygulamasıyla Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yer niteliğiyle tapuda Hazine adına kayıtlıyken, O. Baş Mühendisliği tarafından 2924 sayılı Yasanın 11 ve 12. maddeleri gereğince, davalılara satılıp, Hazinenin temliki ile tapuya kaydedildiği, tekrar orman sınırları içinde kaldığı savıyla açılan davanın hukuki değer taşımayacağı, çekişmeli parselin yenileme kadastrosunun yapıldığı, bu çalışmanın teknik çalışmalar ile sınırlı olduğu, yenileme kadastrosu nedeniyle tapu siciline geçmiş ya da geçmemiş mülkiyete ilişkin hakların inceleme konusu yapılamayacağı, yenilemede ilk kadastroda belirlenen sınırlara uyulacağı gerekçesiyle davanın REDDİNE, dava konusu Duacı köyü 27888 ada 40 sayılı parselin 772,18 m2 olarak tapu kütüğüne aktarılmasına, sınırların ve yüzölçümünün düzeltilmesine karar verilmiş, hüküm Orman Yönetimi tarafından temyiz edilmiştir.

Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, 3402 sayılı Yasanın 22/a maddesi gereğince yapılan, kadastro haritalarının yeniden düzenlenmesi ve tapu sicilinde gerekli düzeltmelerin yapılması işlemine itiraza ilişkindir.

Mahkemece, 3402 sayılı Yasanın 22. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendine göre, ancak teknik çalışmalar yapılabileceği, yenileme kadastrosu nedeniyle tapu siciline geçmiş ya da geçmemiş mülkiyete ilişkin hakların inceleme konusu yapılamayacağı gibi davalının tapusunun Hazinenin satışı ile oluştuğu gerekçeleriyle, keşif ve inceleme yapılmadan davanın reddine karar verilmişse de;

5304 sayılı Yasanın 6. maddesi ile değişik 3402 sayılı Kanunun 22. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendi gereğince <Tapulama, kadastro veya değişiklik işlemlerine ilişkin; sınırlandırma, ölçü, çizim ve hesaplamalardan kaynaklanan hataları gidermek üzere uygulama niteliğini kaybeden, teknik nedenlerle yetersiz kalan, eksikliği görülen veya zemindeki sınırları gerçeğe uygun göstermediği tespit edilen kadastro haritalarının tekrar düzenlenmesi ve tapu sicilinde gerekli düzeltmelerin sağlanması amacıyla tapulama ve kadastro görmüş yerlerde, birinci fıkra hükmü uygulanmaz.> Aynı maddenin üçüncü fıkrası uyarınca da, <İkinci fıkranın (a) bendinin uygulanacağı alanlar Tapu ve Kadastro Genel Müdürünün onayı ile belirlenir ve çalışmalara başlanmadan en az onbeş gün önce çalışma alanında, bölge merkezinde ve bölgenin bağlı olduğu il merkezinde alışılmış vasıtalarla duyurulur, ayrıca varsa yerel gazete ile ilân edilir. Yapılacak çalışmalarda 2, 4, 14, 17, 19 ve 21 inci maddeler ile 13 üncü maddenin (B) ve 20 nci maddenin (B), (C) ve (D) bentleri hükümleri uygulanmaz.>.

Kadastro Mahkemesinin genel olarak görevi, 3402 sayılı Yasanın 25. maddesinde, zaman bakımından görev ve yetkisi ise aynı Yasanın 27. maddesinde düzenlenmiştir. 3402 sayılı Yasanın 22/2-a gereğince yapılan tesbitte taşınmazın mülkiyeti, çapı ve yüzölçümü tartışma konusu edilemez, bu işlemde uygulama kabiliyeti bulunmayan ve harita tekniğine uymayan haritalar yerine, ülke koordinat sistemine uygun sayısal haritaları düzenlenerek, bu tesbitin kesinleşmesi halinde tapu malikleri adına tapuya tescil edilir.

Mahkeme gerekçesinde de kabul edildiği gibi, yetersiz kadastro paftalarının yenilenmesi, yüzölçümlerinin ve teknik hataların düzeltilmesi işleminin yasa ve yönetmelik hükümlerine uygun yapılmadığı savıyla açılan davada kadastro mahkemesi görevli olup, taşınmazın mülkiyetine ve niteliğine ilişkin davalarda kadastro mahkemesi görevli değildir. Somut olayda, Orman Yönetimi çekişmeli taşınmazın yenilemeden önceki haliyle kısmen yörede 3116 sayılı Yasa hükümlerine göre yapılan orman tahdidi içinde kaldığı, bu bölümün tesbitinin iptalini ve orman niteliğiyle Hazine adına tescilini istediğine ve dava dilekçesi aynı zamanda mülkiyete ilişkin bir istem içerdiğine göre, mülkiyete ve tasarrufa ilişkin bu davada genel mahkeme görevlidir. Ancak, dava aynı zamanda 3402 sayılı Yasanın 22/2 - a maddesi ve ilgili yönetmelik hükümlerine göre yapılan teknik çalışmaya itiraz niteliği taşıdığından, çalışmanın yasa ve yönetmelik hükümlerine uygun yapılıp yapılmadığı yöntemince araştırılmalı ve bu yönde olumlu ya da olumsuz bir karar verilmelidir.

Bu nedenle; mahkemece, çekişmeli parselin yenilemeden önceki tutanak ve haritaları ile yenilemeden sonraki çapı, haritası ve tutanağı getirtilerek, harita ve jeodezi uzmanı bilirkişi vasıtasıyla keşif ve inceleme yapılarak, yapılan çalışmanın 3402 sayılı Yasanın 22/2-a maddesiyle, 26.11.2006 gün ve 26361 sayılı Resmi Gazete' de yayımlanan Kadastro Haritalarının Yeniden Düzenlenmesi ve Tapu sicilinde Düzeltmelerin Yapılmasında Uyulacak Usul ve Esaslara İlişkin Yönetmelik hükümlerine uygun çalışma yapılıp yapılmadığı saptanmalı, bu konuda bilirkişiden bilimsel verileri içeren rapor alınmalı, yapılan çalışmaların yasa ve yönetmelik hükümlerine aykırı olduğu belirlenirse, bu aykırılıkları giderecek hüküm kurulmalı, çalışmanın yasa ve yönetmelik hükümlerine uygun yapıldığı saptanırsa, Orman Yönetiminin bu yöne temas eden davasının reddine karar verilmeli; dava dilekçesinde aynı zamanda taşınmazın bir bölümünün kesinlemiş orman kadastrosu sınırları içinde kalan devlet ormanı olduğu iddia edildiğinden, bu davada kadastro mahkemesinin görevli olmadığı gözetilerek, tasarrufa ilişkin bu dava yönünden görevsizliğe karar verilmelidir.

Açıklanan hususlar gözetilmeksizin eksik araştırma ve incelemeyle hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır ... )

gerekçesi ile hükmün bozulmasına karar verilerek dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, kadastro tespitine itiraza ilişkindir.

Davacı Orman İdaresi vekili, A. ili K. ilçesi D. Köyü sınırları içerisinde 3402 Sayılı Kadastro Kanunu'nun 22/2-a maddesi uyarınca yapılan arazi kadastro çalışmalarının tamamlanıp 09/06/2010 tarihinde askı suretiyle ilan edildiğini, D. Köyü'nde ilk orman tahdidinin 3116 Sayılı Kanun'a göre 1946 yılında yapıldığını ve ilan edilerek kesinleştiğini, 6831 Sayılı Kanun'a göre Orman Kadastrosu ve 1744 sayılı yasa ile değişik 2.madde uygulaması ve aplikasyon işlemlerinin 7 nolu Orman Kadastro Komisyonuna bağlı 3 nolu ekip tarafından yapıldığını, çalışmalar sırasında davalıya ait taşınmazın kesinleşmiş orman tahdit sınırları içerisine kaldığını, yapılan tespitin usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek yapılan tespitin iptali ile taşınmazın kesinleşmiş orman tahdit sınırları içerisinde kalan kısmının orman vasfı ile hazine adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, çekişmeli taşınmazın 6831 Sayılı Orman Kanununun 2/B maddesi ile orman sınırları dışına çıkarılıp Hazine tarafından davalı yana satıldığı, taşınmazın orman sınırları dışında olduğu, Orman İdaresi tarafından taşınmazların orman olarak Hazine adına tescilinin istenilmesinin haksız olduğu; çekişmeli taşınmazda yapılan 3402 sayılı yasanın 22/2-a maddesi uyarınca yapılan yenileme kadastrosunun ilk kadastroya ek bir işlem olup, ikinci bir kadastro niteliğinde olmadığı, yenileme kadastrosunun teknik çalışmalarla sınırlı olduğu, mülkiyete ilişkin hakların inceleme konusu yapılamayacağı, taşınmazların fiili kullanım sonucu ortaya çıkan yeni oluşumun yeni bir mülkiyet değişikliği niteliğinde olmadığından yenileme paftalarının nazara alınmadığı, bu nedenle keşif yapılmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı Orman İdaresi vekilinin temyizi üzerine karar başlık bölümüne metni aynen alınan gerekçe ile bozulmuş; Mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Direnme kararını temyize davacı Orman İdaresi vekili getirmiştir.

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava dilekçesinin içerik ve kapsamından, 3402 sayılı Kanun'un 22/2-a maddesi gereğince yapılan kadastro haritalarının yeniden düzenlenmesi ve tapu sicilinde gerekli düzeltmelerin yapılması işlemine itiraza yönelik dava ile birlikte mülkiyet iddiasına yönelik davanın bulunup bulunmadığı, burada varılacak sonuca göre;

1- 3402 sayılı Kanun'un 22/2-a maddesi gereğince yapılan kadastro haritalarının yeniden düzenlenmesi ve tapu sicilinde gerekli düzeltmelerin yapılması işlemine itiraza ilişkin davada mahkemece eksik inceleme ve araştırma yapılıp yapılmadığı,

2- Mülkiyet iddiasına yönelik dava yönünden mahkemece görevsizlik kararı verilmesinin gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.

Yerel Mahkemece davanın, 3402 Sayılı Kadastro Kanununun 22/2-a maddesine dayalı kadastro tespitine itiraza ilişkin olduğu benimsenmiş; Özel Daire bozma ilamında ise, davanın hem 3402 Sayılı Kadastro Kanununun 22/2-a maddesine dayalı kadastro tespitine itiraza ilişkin olduğu, hem de davacı orman idaresinin, taşınmazların orman olarak Hazine adına tescilini istediğinden, mülkiyet iddiasına da dayanıldığı belirtilmiştir.

Davacı Orman İdaresi tarafından açılan eldeki davanın, 3402 sayılı yasanın 22/2-a maddesi uyarınca düzenlenen uygulama tutanaklarının askı ilan süresi içerisinde açıldığı ve tutanakların kesinleşmediği görülmektedir.

Ne var ki, dava dilekçesi incelendiğinde, davacı İdarenin davasının yenileme kadastrosuna itiraza mı, yoksa mülkiyet iddiasına mı yönelik olduğu ya da her iki istemi de içerip içermediği açıkça anlaşılamamaktadır.

Bilindiği üzere, 3402 sayılı yasanın 22/2-a maddesine dayalı olarak yetersiz kadastro paftalarının yenilenmesi, yüzölçümlerinin ve teknik hataların düzeltilmesi işleminin yasa ve yönetmelik hükümlerine uygun yapılmadığı savıyla açılan davalarda Kadastro Mahkemesi görevli olmasına rağmen, taşınmazın mülkiyetine yönelik davalarda genel mahkemeler görevli olup, Kadastro Mahkemesi görevli değildir.

Hukuk Genel Kurulu görüşmeleri sırasında bir kısım üyeler tarafından, kadastro işlemine karşı askı süresi içerisinde açılan her davanın kadastro tespitine itiraz niteliğinde olmayacağı, dava dilekçesinin içeriğinden davacı İdarenin çekişmeye konu taşınmazların orman olarak Hazine adına tescilini istediğinden açılan davanın mülkiyete yönelik olduğu, bu nedenle Kadastro Mahkemesinin görevli olmadığı, davaya genel mahkemede bakılması gerektiğinden görevsizlik kararı verilmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş azınlıkta kalmıştır.

Dava dilekçesi içeriğinden istemin hangi konuya ilişkin olduğu açıkça anlaşılamadığından, Yerel Mahkemece öncelikle davacı Orman İdaresi vekilinden, davasının sadece 3402 sayılı yasanın 22/2-a maddesi uyarınca tespite itiraz mı; yoksa sadece mülkiyete ilişkin mi olduğu veya her iki istemi de birlikte içerip içermediği hususu açıklattırılmalıdır.

Bunun sonucu olarak şu üç ihtimal karşımıza çıkacaktır:

1- Dava, sadece 3402 sayılı yasanın 22/2-a maddesi uyarınca yapılan yenileme işlemine itiraza ilişkin ise, Özel Daire bozma ilamında değinildiği gibi, yapılan araştırma hüküm kurmaya yeterli değildir. Yerel Mahkemece, çekişmeli parselin yenilemeden önceki tutanak ve haritaları ile yenilemeden sonraki çapı, haritası ve tutanağı getirtilerek, harita ve jeodezi uzmanı bilirkişi vasıtasıyla keşif ve inceleme yapılarak, yapılan çalışmanın 3402 sayılı Yasanın 22/2-a maddesiyle, 26.11.2006 gün ve 26361 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Kadastro Haritalarının Yeniden Düzenlenmesi ve Tapu Sicilinde Düzeltmelerin Yapılmasında Uyulacak Usul ve Esaslara İlişkin Yönetmelik hükümlerine uygun yapılıp yapılmadığı saptanmalı, bu konuda bilirkişiden bilimsel verileri içeren rapor alınmalı, yapılan çalışmaların yasa ve yönetmelik hükümlerine aykırı olduğu belirlenirse, bu aykırılıkları giderecek şekilde hüküm kurulmalı, çalışmanın yasa ve yönetmelik hükümlerine uygun yapıldığı saptanırsa, Orman Yönetiminin bu yöne temas eden davasının reddine karar verilmelidir.

2- Orman İdaresinin davasının yalnızca mülkiyet iddiasına dayalı olması halinde; 3402 sayılı Kanununun Kadastro Mahkemesi'nin genel olarak görevini düzenleyen 25. maddesi; zaman bakımından görev ve yetkisini düzenleyen 27.maddesi uyarınca, mülkiyete yönelik davaya bakmaya Kadastro Mahkemesi'nin görevli olmaması ve davanın genel mahkemede görülmesi gerektiğinden, dava dilekçesinin görevsizlik nedeniyle reddine; Yerel Mahkeme kararında olduğu gibi tutanakların da tapu kütüğüne aynen aktarılmasına karar verilmelidir.

3- Davanın hem mülkiyet iddiasına, hem de 3402 sayılı yasanın 22/2-a maddesi uyarınca yapılan yenileme kadastrosu tespitine itiraza ilişkin olması halinde ise; yenileme işlemine itiraz istemi yönünden, bozma ilamında ve yukarıda 1 nolu bentte değinilen araştırmalar yapılarak, anılan bentte belirtilen şekilde karar verilmesi; mülkiyet iddiası yönünden ise 2 nolu bentte değinilen şekilde karar verilmesi gerekir.

Açıklanan nedenlerle, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına bozma ilamındaki ve yukarda ilave edilen gerekçelerle uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.


Sonuç: Davacı İdare vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen ve yukarda eklenen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun'un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa eklenen <Geçici madde 3> atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun'un 440. maddesi uyarınca hükmün tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 23.01.2013 gününde oyçokluğu ile karar verildi. (¤¤)