T.C.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
Esas
No:2014/424
Karar
No:2016/207
Taraflar
arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 1.
Asliye Ticaret Mahkemesince davanın reddine dair verilen 06.06.2016 gün ve
2011/680 E., 2012/303 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından
istenilmesi üzerine, Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 10.07.2013 gün ve 2012/6728
E., 2013/4521 K. sayılı ilamı ile;
(...Dava,
eser sözleşmesine dayalı hakediş, imalât bedelinden kalan alacak ile teminat
kesintisi alacaklarının tahsili istemiyle açılmış, mahkemenin; davanın reddine
dair kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı
vekili dava dilekçesinde; davalı yüklenicinin üstlendiği yem fabrikası ve depo
inşaat işini 2010 yılı birim fiyatlarından %42,12 tenzilatla taşeron olarak
üstlendiğini, bu konuda 11.05.2010 günlü sözleşmenin yapıldığını, sözleşme
kapsamındaki işlerle birlikte sözleşme dışı işler de yaptığını, buna rağmen 6
nolu hakedişten 87.894,49 TL alacağının ödenmediğini belirterek, bu kalem
alacağından şimdilik 80.000,00 TL'nin; sözleşmenin 26.3 maddesi uyarınca
emanette bulunan 115.515,14 TL'den şimdilik 80.000,00 TL'nin ve geçici kabul
tutanağına göre nefaset kesintisi yapıldıktan sonra bakiye kalan 227.463,45 TL
alacağından şimdilik 150.000,00 TL'nin 14.03.2011 tarihinden itibaren avans
faiziyle birlikte davalıdan tahsilini istemiş, ayrıca; açmış olduğu davanın
belirsiz alacak davası olduğunu belirtmiştir.
Mahkemece,
davacının alacağını tam ve kesin olarak belirleyebilecek durumda olduğu, bu
nedenle kısmi dava açmakta hukuki yararının olmadığı gerekçesiyle davanın
usulden reddine karar verilmiştir.
Dava
ve karar tarihinde yürürlükte bulunan 6100 Sayılı HMK'nın 107/1. maddesinde;
davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak
belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkansız olduğu
hallerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek
suretiyle belirsiz alacak davası açabilir hükmüne yer verilmiştir. Davacının
dava dilekçesinde açıkladığı olaylar ve istemleri dikkate alındığında;
davacının dava tarihi itibarıyla alacağının miktarını tam ve kesin olarak
belirleyebilecek durumdadır. Bu nedenle, davacı vekilinin dava dilekçesinde
alacağının belirsiz alacak davası olarak belirtmesine karşın mahkemece belirsiz
alacak davası olarak nitelendirilmemiş olmasında bir isabetsizlik yoktur.
Sorun,
davacının alacağını tam ve kesin olarak belirleyebilecek bir durumda olması
halinde alacağının tahsili için kısmi dava açmasının mümkün olup olmadığında
toplanmaktadır.
Davacının
aynı hukuki ilişkiden kaynaklanan alacağının veya hakkının tümünü değil,
belirli bir kısmını talep ederek açtığı davaya kısmi dava denir. Diğer bir
ifadeyle, bir alacak hakkında daha fazla miktar için tam dava açma imkanı
bulunmasına rağmen, alacağın bir kesimi için açılan davaya kısmi dava denir.
Bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün aynı
hukuki ilişkiden (örneğin eser sözleşmesinden) doğmuş olması ve bu alacağın
şimdilik bir kısmının dava edilmesi gerekir (Yargıtay HGK 17.10.2012 gün,
2012/9-838 Esas 715 Karar sayılı ilamı, Kuru/Arslan/Yılmaz, Medeni Usul Hukuku,
22. Bası,s.286; Pekcanıtez/Atalay/Özekes, Medeni Usul Hukuku, 12. Bası, s.320).
Kısmi
dava, 6100 Sayılı HMK'nın 109. maddesinde düzenlenmiş olup, maddenin
1.fıkrasında “Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu
durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir” hükmüne,
2.fıkrasında ise; “Talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya
açıkça belirli ise kısmi dava açılamaz” hükmüne yer verilmiştir. Bu
düzenlemelere göre, kısmi dava açılabilmesi için;
a-Talep
konusunun niteliği itibariyle bölünebilir olması,
b-Talep
konusunun miktarının taraflar arasında tartışmalı bulunması veya açıkça belirli
olmaması gerekir.
Şayet,
talep konusu taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirlenebilir ise kısmi
dava açılamayacaktır. Diğer bir anlatımla; talep konusunun miktarı taraflar
arasında “tartışmasız” ise veya taraflar arasında miktar veya parasal tutar
bakımından bir tartışma olmakla beraber, tarafların anlaşmasına gerek
kalmaksızın, objektif olarak talep konusunun miktarı herkesçe anlaşılabilecek
şekilde “belirli” ise, o talep sonucunun sadece bir kısmı dava edilemez. Bu
gibi hallerde, kısmi davanın yasaklanmasının sebebi, davacının kısmi dava
açmakta hukuki yarar bulunmadığının kabul edilmesidir. Davacının alacağını,
küçük parçalara bölüp her biri için ayrı ayrı dava açmasında hukuki yarar
değil; aksine, dava hakkının kötüye kullanılması söz konusudur
(Pekcanıtez/Atalay/Özekes, Medeni Usul Hukuku, 11.Bası,s.319-320).
Talep
konusu açıkça taraflar arasında tartışmalıysa ya da açıkça belirli değilse
açılan bir kısmi davada davacının hukuki yararının bulunduğunun kabulü gerekir.
Açılmış olan bir kısmi davada alacağın taraflar arasında tartışmalı olup
olmadığı ya da açıkça belirli olup olmadığı davalının davaya vereceği cevapla
anlaşılabilir. Nihayet hakim, ön inceleme aşamasında bu hususu tespit edebilir.
Şayet, davalı davaya cevabında alacağı tartışmalı hale getirmişse artık,
açılmış olan kısmi davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle reddedilmeyip işin
esası hakkında hüküm kurulması gerekir (Pekcanıtez/Atalay/Özekes, Medeni Usul
Hukuku, 11.bası,s.320-321). Somut olayda da; davalı iş sahibi şirket vekili
cevap dilekçesinde, 28.02.2011 günlü kesin hakedişin onaylanmadığını ve bu
hakedişte yapılan hesaplamaların hatalı olduğunu, inşaat, mekanik tesisat ve
elektrik imalatıyla ilgili poz ve metrajların hatalı olduğunu, nakliye ile
ilgili metrajın hatalı olduğunu, işin süresinde tamamlanmadığını, davacıya
borçları olmadığı gibi alacaklarının olduğunu belirterek davanın reddini
istemiştir. Davalı tarafın davaya cevap dilekçesinden de anlaşılmaktadır ki;
davacı alacağı taraflar arasında tartışmalı hale gelmiştir. Böyle bir durumda
ve yukarda yapılan açıklamalar ışığında, davacı taşeronun kısmi dava açmakta
hukuki yararının olmadığından söz edilemez. Bu sebeple, mahkemece 6100 Sayılı
HMK'nın 109/1. maddesi gereği davaya bakılıp sonuçlandırılması gerekirken,
yerinde olmayan gerekçelerle usulden davanın reddine karar verilmiş olması doğru
olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir...)
gerekçesiyle
bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda,
mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ
EDEN : Davacı vekili
HUKUK
GENEL KURULU KARARI
Hukuk
Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği
anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava,
eser sözleşmesinden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir.
Yerel
Mahkemece, davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı, HMK'nun
107/1.maddesine göre; davanın açıldığı tarihte alacağın miktarının yahut
değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği
veya bunun imkansız olduğu hallerde belirsiz alacak davası açılabileceği,
davacının dava dilekçesinde de açıkça belirttiği üzere alacaklarını belirlemiş
olduğu, buna rağmen belirsiz alacak davası açtığı, belirsiz alacak davası
açmakta hukuki yararının bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddini karar
verilmiştir.
Davacı
vekilinin temyizi üzerine hüküm; Özel Dairece, yukarıda yazılı gerekçeyle
bozulmuş; mahkemece davacı tarafça açılmış bir kısmi dava olmadığı, dava
dilekçesi ile davanın belirsiz alacak davası olduğunun açıkça beyan edildiği,
mahkemece, davacının talebi dikkate alınarak dilekçeler aşamasının
tamamlanmasından sonra, ön inceleme aşamasında, davanın belirsiz alacak davası
olarak görülüp görülemeyeceği yönünden bir inceleme yapıldığı, yapılan inceleme
sonucu belirsiz alacak davası açma koşullarının bulunmadığı gerekçesiyle davanın
usulden reddine karar verildiği, açılmış bir kısmi dava bulunmadığı dikkate
alınarak, kısmi dava yönünden bir değerlendirme yapılmadığı, açılmış bir
belirsiz alacak davasında, belirsiz alacak davasının koşullarının
bulunmadığının tespitinden sonra, bu davaya kısmi dava olarak devam
edilemeyeceği gerekçesi ile ilk kararda direnilmiştir.
Direnme
hükmünü temyize davacı vekili getirmiştir.
Direnme
yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; belirsiz alacak davası
olarak açılan davaya kısmi dava olarak devam edilmesinin mümkün olup olmadığı
noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın
çözümü için öncelikle belirsiz alacak davası ile kısmi davadan bahsetmekte
yarar bulunmaktadır:
Belirsiz
alacak davası hukukumuza ilk kez 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK) ile
girmiştir. Bu Kanunun 107. maddesi; "
(1)
Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak
belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu
hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek
suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.
(2)
Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya
değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı,
iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş
olduğu talebini artırabilir.
(3)
Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir
ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.” şeklindedir.
Hak
arama durumunda olan kişi, talepte bulunacağı hukukî ilişkiyi muhatabını ve bu
ilişkiden dolayı talep edeceği miktarı asgarî olarak bilmesine ve tespit
edebilmesine rağmen, alacağının tamamını tam olarak tespit edemeyebilir.
Özellikle, zararın baştan belirlenemediği, ancak bir incelemeden sonra tam
olarak tespiti mümkün olan tazminat taleplerinde böyle bir durumla
karşılaşılabilmesi söz konusudur.
Davanın
açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak
belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu
hâllerde, alacaklının, hukukî ilişki ile asgarî bir miktar ya da değer
belirterek alacak davası açabilmesi belirsiz alacak davası ile mümkündür.
Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam
ve kesin olarak belirlemesi gerçekten mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak
imkânsız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit
edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü her davada arandığı gibi, burada
da hukukî yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukukî yararın bulunduğundan söz
edilemez. Belirsiz alacak davası veya tespit davası açılması hâlinde, alacaklı,
tüm miktarı belirtmese dahi, davanın başında hukukî ilişkiyi somut olarak
belirtmek ve tespit edebildiği ölçüde de asgarî miktarı göstermek durumundadır.
Belirsiz
alacak davası açılabilen durumlarda, miktar ya da değerin tespit edildiği anda,
alacaklı iddianın genişletilmesi yasağından etkilenmeksizin talebini
artırabilir (HMK m. 107/2). Kural olarak, bir davada başlangıçta belirtilen
miktar veya değerin artırılması, iddianın genişletilmesi yasağına tâbidir.
Bunun amacı, davacının dava açarken hakkını kötüye kullanmaması, daha özenli
davranması, yargılamayı gereksiz yere uzatmamasıdır. Oysa baştan miktar veya
değeri tam tespit edilemeyen bir alacak için, davacının böyle bir ihmal ya da
kusurundan söz edilemez. Bu sebeple, belirsiz alacak davası açıldıktan sonra,
yargılamanın ilerleyen aşamalarında, karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu
delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin,
bilirkişi ya da keşif incelemesi sonrası), baştan belirsiz olan alacak belirli
hâle gelmişse, davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tâbi olmaksızın
davanın başında belirtmiş olduğu talebini arttırabilmesi mümkündür. Davacı,
sınırlama ve yasağa tâbi olmadan, sadece talepte bulunmak suretiyle yeni miktar
üzerinden yargılamaya devam edilmesini isteyebilecektir. Şüphesiz, alacağın
belirli hâle gelmesini müteakip ortaya çıkan yeni talep eksik belirtilmişse,
bundan sonra yeni bir artırma isteği iddianın genişletilmesi yasağıyla
karşılaşacaktır. Çünkü, bu hâlde belirsizlik değil, davacının kendi ihmalinden
kaynaklanan bir durum söz konusudur.
Belirsiz
alacak davası, sadece para alacakları için söz konusu olur. Konusu para olmayan
eda davaları için belirsiz alacak davası açılamaz.
Aslında
maddî hukukta belirsiz alacak davası açılabilmesinin dayanakları mevcuttur.
Örneğin, Borçlar Kanunu’nun 42. maddesinin ikinci fıkrasına göre, “Zararın
miktarını ispat etmek mümkün olmadığı takdirde hâkim, halin mutat cereyanına ve
mutazarrır olan tarafın yaptığı tedbirleri nazara alarak onu adalete tevfikan
tayin eder.” Bu düzenleme ile davacının dava açarken alacağını tam olarak dava
dilekçesinde göstermesinin mümkün olamayacağı kabul edilmiştir. Bu örnek
dışında maddî hukukta belirsiz alacak davası açılabilmesini mümkün kılan
düzenlemeler yer almaktadır. Örneğin, Türk Ticaret Kanunu m. 58, 551 sayılı
Patent Haklarının Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname m. 141, 556
sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Karamame m. 67, 554 sayılı
Endüstriyel Tasarımların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname m. 53,
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu m. 66 belirsiz alacak davası açılabileceğine
ilişkin örneklerdir. Görüldüğü gibi, hukukumuzda da belirsiz alacak davası
açılabilmesinin maddî hukukta dayanakları bulunmaktadır.
Belirsiz
alacak davası öncelikle maddî hukuka hizmet etmektedir. Zira alacaklının
alacağını dava açarken belirleyemediği hallerde belirsiz alacak davası açmasına
izin verilmezse, bu öncelikle maddî hukuka aykırı olacak ve zarar görenin
zararını karşılayamamasına neden olacaktır. Belirsiz alacak davası usûl hukuku
bakımından öncelikle davacının yargılama giderlerine ilişkin riskini azaltmayı
amaçlamaktadır. Davacı belirsiz alacak davası sayesinde yanlış olarak eksik ya
da fazla miktarda talep sonucunu belirleme zorunluluğundan da kurtarılmaktadır.
Kısmi
davaya gelince; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 109. maddesi kısmî
davayı düzenlemektedir. Maddenin dava tarihinde yürürlükte bulunan ve somut
uyuşmazlığa uygulanması gereken 01.04.2015 tarih 6644 sayılı Kanun’un 4.
maddesi ile iptal edilmeden önceki hali:
“(1)
Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir
kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir.
(2)
Talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise
kısmi dava açılamaz.
(3)
Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması
hâli dışında, kısmi dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat
edildiği anlamına gelmez.” şeklindedir.
Maddenin
birinci fıkrasında, kısmî dava kurumunun ne zaman işlerlik kazanabileceği
hususu hüküm altına alınmıştır. Bu düzenleme çerçevesinde, talep konusu
niteliği itibarıyla bölünebiliyor ise onun sadece bir kısmının dava yoluyla
ileri sürülmesi mümkün olacaktır. Alacağın tamamı aynı hukukî ilişkiden doğup,
şimdilik sadece bir kesimi dava ediliyorsa kısmî davadan söz etmek
gerekecektir.
Bu
dava çeşidine müracaat edebilmek için, talebin konusunun niteliği itibarıyla
bölünebilir olması gerekir.
Anılan
maddenin dava tarihinde yürürlükte bulunan ancak 01.04.2015 tarih 6644 sayılı
Kanun’un 4. maddesi ile yürürlükten kaldırılan ikinci fıkrasında talep
konusunun miktarının taraflar arasında tartışmasız ve açıkça belirli olması
durumunda kısmî davanın açılamayacağı hüküm altına alınmıştı. Bununla kısmî
dava kurumunun amaç dışı kullanılmasının önüne geçilmek istenmiş, yani sözü
edilen hâlde davacının kısmî dava açmakta hukukî yararının bulunmadığı kabul
edilmişti.
Maddenin
üçüncü fıkrasında ise dava açılırken fazlaya ilişkin hakların saklı
tutulmamasına ilişkin bir kayda yer verilmemiş olmasının, dava dışı tutulan
kesim bakımından feragat edilmesi anlamına gelmeyeceği hususu açıkça hüküm
altına alınmış, bu konudaki suskunluğun ileride ek dava açma imkânını ortadan
kaldırmayacağına işaret edilmiştir. Dava açılırken, talep konusunun kalan
kısmından açıkça feragat edilmişse, bu durumda feragat nedeniyle alacak da
zaten sona ermiş olacağından ek dava yoluyla ileri sürülmesi mümkün bir
alacaktan söz edilemeyecektir.
Davacının
aynı hukukî ilişkiden kaynaklanan alacağının veya hakkının tümünü değil,
belirli bir kısmını talep ederek açtığı davaya kısmî dava denir. Kısmî dava
niteliği itibariyle bölünebilir talepler için söz konusudur. Bölünebilir
taleplerde, bu talebin bir bölümü dava edilip diğer kısmı dava dışında
bırakılmaktadır.
Davacının
aynı davalıdan farklı hukukî ilişkilere dayanarak birden fazla talebi varsa,
bunlardan sadece birini veya birkaçını talep ederek açtığı dava kısmî dava
değildir. Çünkü, davacı farklı ilişkilerden kaynaklanan alacaklarını tam olarak
istemektedir.
Bir
kimsenin kısmî bir dava açıp açmadığı ancak dava dilekçesinden, davacının talep
sonucundan anlaşılır. Davacının davasını açıkça kısmî dava olarak
nitelendirmesine gerek yoktur, alacağın yalnız bir kesiminin dava edildiğinin
anlaşılması yeterlidir. Özellikle davacının “fazlaya ilişkin haklarını saklı
tutarak” veya “şimdilik alacağın belirli bir miktarını dava ettiğini”
belirterek açtığı davalar kısmî dava niteliğindedir.
Kısmî
dava açılması halinde davaya konu edilmeyen kısmın ayrı bir davayla talep
edilmesi veya aynı davada ıslah yoluyla dava konusuna dâhil edilmesi mümkündür.
Hukuk
Muhakemeleri Kanunu ile alacak miktarı belirsiz olduğu durumlarda davacıya
dilerse belirsiz alacak davası, dilerse de kısmi dava açabilme imkânı
getirilmiştir. Belirsiz alacak davası ile kısmi dava konusu, amacı ve sonuçları
bakımından birbirinden tamamen farklı iki dava türüdür. Her iki davanın
mahkemeden istenen hukuki korumaya göre eda davası olması ve ortak bazı
özelliklerinin bulunması bu sonucu değiştirmemektedir. Belirsiz alacak davası
açan davacı, kısmi davanın sonuçlarından yaralanamayacağı gibi kısmi dava açan
davacı da belirsiz alacak davasının sonuçlarından yararlanamaz. Hâkim de kısmi
dava olarak açılmış bir davayı belirsiz alacak davası olarak nitelendiremeyeceği
gibi, belirsiz alacak davası olarak açılan davayada kısmi dava olarak devam
edemez.
Açıklanan
yasal düzenlemeler ışığında eldeki davada, iddianın ileri sürülüş biçimi
açısından somut olay değerlendirildiğinde: Davacı vekili, müvekkili şirket ile
davalı arasında yem fabrikası ve depo inşaatı işine dair 11.05.2010 tarihli
sözleşme imzalandığını, 01.06.2010 tarihinde yer teslimi yapılarak işe
başlandığını, imalatların tamamının müvekkili tarafından sözleşme, sözleşme
ekleri ve işveren davalının talimatları doğrultusunda fen ve sanat kaidelerine
uygun olarak gerçekleştirildiğini, ancak işin bedelinin ödenmediğini,
müvekkiline ait alacak miktarının taraflar arasında tartışmasız olmadığı,
açıkça belirlenebilir nitelikte de bulunmadığı ve dava değerinin tespiti bir
uzman görüşünü gerektirdiğinden taraflar arasındaki hukuki ilişkiden
kaynaklanan uyuşmazlık konusu bütün alacak için zaman aşımını kesmek ve ileride
tespit edilecek bütün alacağa temerrüt tarihinden itibaren faiz işletilmesini
temin etmek amacıyla belirsiz alacak davası niteliğinde iş bu davanın
açıldığını belirterek, fazlaya ilişkin tüm hakları saklı kalmak kaydı ile
taraflar arasında imzalanan 11.05.2010 tarihli sözleşmeye göre 6 numaralı hak
edişten kalan ve halen ödenmeyen 87.894,49.-TL nin şimdilik 80.000,00.-TL si,
gerekli tüm koşullar müvekkili tarafından yerine getirildiğinden sözleşmenin
26.3.maddesine göre emanette bulunan 115.515,14.-TL den şimdilik 80.000,00.-TL,
nefaset kesintisi düşüldükten sonra geçici kabul tutanağına göre kalan
227.463,45.-TL den 150.000,00.-TL olmak üzere toplam 310.000,00.-TL nin geçici
kabul tarihi olan 11.02.2011 tarihini izleyen 30. günü takip eden 14.03.2011
tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak
müvekkili şirkete ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı
vekili ise müvekkilinin 05.05.2010 tarihli sözleşme ile dava dışı B.... Yem
AŞ’ne ait yem fabrikası yapım işini üstlendiğini, müvekkilinin üstlendiği işi
taşeron firmaya yaptırmak için yapılan ihale sonucunda davacının 11.05.2010
tarihli sözleşme ile işi yapmayı üstlendiğini, geçici kabul komisyonunca
11.02.2011 tarihinde yapılan işin geçici kabulünün yapıldığını, davacı tarafça
davaya dayanak gösterilen ve ancak müvekkili şirketçe onaylanmayan 28.02.2011
tarihli kesin hak edişte yapılan hesaplamaların hatalı olduğunu, müvekkili
şirketin davacı şirkete herhangi bir borcu bulunmadığı gibi davacı şirketten
alacaklı durumda bulunduğunu, kesin hesap neticesinde müvekkili şirketin davacı
şirketten alacaklı kaldığından 6 nolu hakediş bakiyesi ile emanette bulunan
meblağın davacı şirketin borcuna mahsup edildiğini belirterek, davanın reddine
karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı
vekilinin, dava dilekçesinde belirsiz alacak davası açtığını belirtmesine
karşın, sonuç kısmında “fazlaya ilişkin tüm hakları saklı kalmak kaydıyla”
dedikten sonra alacağın 310.000,00 TL lik kısmının tahsiline karar verilmesini
talep ettiği anlaşılmaktadır. Dava dilekçesi bir bütün olarak
değerlendirildiğinde bu haliyle davacı tarafından kısmi dava açıldığı
anlaşılmaktadır.
Az
yukarda belirtildiği üzere belirsiz alacak davası olarak açılan davaya kısmi
dava olarak devam edilmesi mümkün değil ise de somut olayda; davacının kısmi
dava açtığı ve dava konusu miktar taraflar arasında tartışmalı olduğundan
davacının kısmi dava açmakta hukuki yararının bulunduğu anlaşıldığından, yerel
mahkemece işin esasına girilerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi
gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Hukuk
Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyelerce; belirsiz
alacak davası olarak açılan davaya kısmi dava olarak devam edilmesinin mümkün
olmadığı, davacı vekilinin dava dilekçesinde açıkça belirsiz alacak davası
açtığını belirttiği, bu durumda dava dilekçesinin kısmi dava olarak
değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, yerel mahkeme kararının onanması
gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüş kurul çoğunluğu tarafından
yukarıda belirtilen nedenlerle kabul edilmemiştir.
Yine
bir kısım üyelerce; belirsiz alacak davası olarak açılan davaya kısmi dava
olarak devam edilmesinin mümkün olmadığı, ancak dava dilekçesinin talep sonucu
incelendiğinde davanın kısmi dava olduğu, dava konusu alacak miktarı belli
olduğundan davacının kısmi dava açmakta hukuki yararının bulunmadığı,
dolayısıyla sonucu itibariyle doğru olan yerel mahkeme kararının onanması
gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüş de kurul çoğunluğu tarafından
yukarıda belirtilen nedenlerle kabul edilmemiştir.
Bir
kısım üyelerce de; belirsiz alacak davası olarak açılan davaya kısmi dava
olarak devam edilmesinin mümkün olmadığı, dava dilekçesinde açıkça belirsiz
alacak davasının açıldığının belirtildiği, somut olayda belirsiz alacak davası
şartlarının oluşmadığının anlaşıldığı, ancak davaya tam eda davası olarak devam
edilmesinin mümkün olduğu, davacıya harcı tamamlayarak tam eda davası olarak
davaya devam edip etmeyeceği sorularak, oluşacak sonuca göre bir karar
verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı görüşü
ileri sürülmüş ise de bu görüş de kurul çoğunluğu tarafından yukarıda
belirtilen nedenlerle kabul edilmemiştir.
Sonuç
itibariyle, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına
uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu
nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S
O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının
Özel Daire bozma ilamında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek
halinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine, 02.03.2016 gününde
yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder