19 Şubat 2015 Perşembe

YARGITAY 1. HD. KARARINDA BİLGİ YANLIŞLIĞI VAR.

T.C. YARGITAY
1.Hukuk Dairesi

Esas:  2012/14375
Karar: 2013/2441
Karar Tarihi: 21.02.2013

TAPU İPTALİ VE TESCİL DAVASI - VEKALET GÖREVİNİN KÖTÜYE KULLANILMASI VE HİLE HUKUKSAL NEDENLERİ - HİLE HER TÜRLÜ DELİLLE İSPAT EDİLEBİLECEĞİ - İPTAL HAKKININ KULLANILMASININ ŞEKLE BAĞLI OLMADIĞI - HÜKME YETERLİ ARAŞTIRMANIN YAPILMADIĞI - HÜKMÜN BOZULMASI

ÖZET: Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması ve hile hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir. Hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir. Somut olayda hükme yeterli bir araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.

(818 S. K. m. 28, 390) (6098 S. K. m. 28, 506) (4721 S. K. m. 2, 3)

Dava: Yanlar arasında görülen tapu iptal ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece, davanın reddine dair olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi N. B.'nun raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği düşünüldü:

Karar: Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması ve hile hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir. Mahkemece, iddianın sübut bulmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davaya konu paylı mülkiyete tabi 636, 639, 642, 676 parsel sayılı taşınmazların davacılar ve davalı adlarına 1/4 payla kayıtlı olduğu, davacıların paylarını kardeşleri olan davalıya tapuda satış gibi göstermek suretiyle temlik ettikleri, 16.1.2007 tarih, 98 yevmiye sayılı resmi akte davacılardan K. D.'nin bizzat katıldığı, diğer davacıların ise vekil kıldıkları dava dışı A. B. tarafından temsil edildikleri anlaşılmaktadır.

Davacılardan vekil temsil edilen H. ve Z. hile kullanılmak suretiyle alınan vekaletnamenin kötüye kullanıldığı, diğer davacı K. ise davalının hileli davranışları sonucu 5233 Sayılı Kanun kapsamında tazminat alacağı zannıyla tapuda satış gibi işlem yaptığını ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.

Hemen belirtilmelidir ki; B.K.nun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.

B.K.'nda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 (6098 Sayılı T.B.K. 506/2) maddesinde <vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir...> hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararıyla bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin 1. fıkrası uyarınca sorumlu olur.

Öte yandan, vekil sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyiniyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa vekil yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.

Ne var ki, üçüncü kişi vekil çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşmeyle bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.

Öte yandan, hile; genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak, veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma hilede yanıltma söz konusudur. B.K'nun 28/I (6098 Sayılı T.B.K.28) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse hata esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable Şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.

Diğer taraftan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir. Somut olayda hükme yeterli bir araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.

Hal böyle olunca; yukarda değinilen ilkeler ve olgular doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılmak suretiyle toplanan ve toplanacak olan deliller birlikte değerlendirilerek varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturmayla yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.

Sonuç: Davacıların, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 Sayılı Kanunun geçici 3. maddesi yollaması ile) 1086 Sayılı H.U.M.K.nın 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene iadesine, 21.02.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder