T.C
YARGITAY Hukuk Genel Kurulu Esas: 2013 / 17-1199 Karar: 2014 / 1018 Karar
Tarihi: 10.12.2014
ÖZET: Trafik sigortacısının ZMSS Poliçesi
Genel Şartları B.4 maddesi uyarınca sigorta ettirene rücu hakkının doğumu için
trafik sigortası poliçesi kapsamında yapılan ödemenin meydana geldiği kazanın
salt alkolün etkisi altında oluşması ve bu durumun uzman bilirkişilerden oluşan
heyet tarafından verilen rapor ile saptanması gerekmektedir. Açıkça görüleceği
üzere ve yukarıda değinildiği gibi kaza, tek başına davacı şirket sigortalısı
araç sürücüsünün alkollü olmasının etkisiyle meydana gelmemiştir. Olaya bunun
yanında yoldaki asfalt çalışması, çamur ve çukurların etkisinin olduğu da
anlaşılmaktadır.(2918 S. K. m. 48, 85, 91, 93, 111) (6762 S. K. m. 1281)
(Karayolları Trafik Yönetmeliği m. 97) (YHGK 23.10.2002 T. 2002/11-768 E.
2002/840 K.) (YHGK 14.12.2005 T. 2005/11-624 E. 2005/713 K.)
Dava: Taraflar arasındaki “rücuan tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;
Bandırma 2. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 21.12.2010
gün ve 2010/140 esas, 2010/391 karar sayılı kararın incelenmesi davalı vekili
tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 27.03.2012 gün ve
2011/4944 esas, 2012/3733 karar sayılı ilamı ile;
(... Davacı vekili, mülkiyeti davalıya ait
araçta yolcu olan ve dava dışı sürücünün alkollü olarak yaptığı tek taraflı
kazada ölen K. M.'nin mirasçısına davacının, aracın zorunlu mali sorumluluk
sigortacısı olarak 31.959 TL. destek tazminatı ödediğini, sürücünün alkollü
olması nedeni ile davacının rücu hakkı bulunduğunu açıklayıp, 31.959 TL.'nin
ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan
tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan
kanıtlara göre; davanın kabulü ile, 31.959 TL alacağın 18.05.2006 tarihinden
itibaren işleyecek kanuni faizi ile birlikte davalı taraftan alınarak davacı
tarafa verilmesine karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz
edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı
delillerle gerektirici sebeplere göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin
kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek
gerekmiştir.
2- Dava, trafik kazasından kaynaklanan rücuan
destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir. 2918 sayılı KTK.nun 48.
maddesinde; alkollü içki alması nedeniyle güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş
kişilerin karayolunda araç sürmelerinin yasak olduğu ifade edilmiştir.
Karayolları Trafik Yönetmeliğinin “Uyuşturucu ve Keyif Verici Maddeler ile İçkilerin Etkisinde Araç Sürme
Yasağı” başlıklı
97. Maddesinde alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli sürme yeteneğini
kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmelerinin yasak olduğu açıklandıktan sonra
konu ile ilgili olan “b-2” bendinde “alkollü içki almış olarak kandaki alkol miktarına göre araç sürme yasağı
kenar başlığı altında; alkollü içki almış olarak araç kullandığı tesbit edilen
diğer araç sürücülerinden kandaki alkol miktarı 0.50 promil üstünde olanların
araç kullanamayacakları açıklanmıştır.
Ayrıca Zorunlu Mali Mesuliyet Sorumluluk
Genel Şartlarının B.4.d maddesinde; tazminatı gerektirin olay işletenin veya
eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin veya motorlu aracın hatır için
karşılıksız olarak kendilerine verilen kişilerin uyuşturucu veya keyif verici
maddeler almış olarak aracı sevk ve idare etmeleri esnasında meydana gelmiş
veya olay yukarıda sayılan kişilerin alkollü içki almış olmaları nedeniyle
aracı güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş bulunmalarından ileri geliyorsa
sigortacının sigorta ettirene rücu hakkı olduğu açıklanmıştır.
Bununla birlikte Zorunlu Mali Sorumluluk
Sigortası Genel Şartlarının B.4.d maddesinin dayanağını teşkil eden KTK'nun 48.
maddesinin yasaklamayı düzenleyen ilk fıkrasında, alkollü içki almış olması
nedeniyle güvenli araç sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç
sürmeleri yasaklanmış olup, aynı maddenin 2. fıkrasındaki yönetmelik
düzenlenmesine olanak tanıyan hükümde, yasaklama yetkisi yönetmeliğe bırakılmış
olmadığından, Karayolları Trafik Yönetmeliğinin 97. maddesinde, yukarıda anılan
yasa hükmü tekrarlandıktan ve mütakip, uyuşturucu veya keyif verici maddeler
ile alkollü içkilerin oranlarının ne şekilde saptanacağı belirlendikten sonra,
yasada yer alan hükmü dikkate almadan salt 0.50 promilin üstünde alınan alkol
miktarına göre araç kullanma yasağı getirilmesinin yasal dayanağı
bulunmadığından geçersiz bulunmaktadır. Geçersiz yönetmelik hükümlerinin yasaya
aykırı bir şekilde genel şart olarak kabulü de mümkün değildir.
O halde, hasarın teminat dışı kalabilmesi
için kazanın meydana geliş şekli itibariyle sürücünün salt (münhasıran) alkolün
etkisi altında kaza yapmış olması gerekmektedir. Diğer bir anlatımla sürücünün
alkollü olması tek başına hasarın teminat dışı kalmasını gerektirmez. Üstelik,
böyle bir durumda hasarın teminat dışı kaldığının ispat yükü TTK'nun 1281.
Maddesi hükmü gereğince sigortacıya düşmektedir.
Yargıtay'ın yerleşik uygulamalarında;
sürücünün aldığı alkolün oranının doğrudan doğruya sonuca etkisi
bulunmadığından, mahkemece nöroloji uzmanı, hukukçu ve trafik konusunda uzman
bilirkişilerden oluşan bilirkişi kurulu aracılığıyla olayın salt alkolün
etkisiyle gerçekleşip gerçekleşmediğinin, alkol dışında başka unsurlarında olayın
meydana gelmesinde rol oynayıp oynamadığının saptanması, sonuçta olayın tek
başına alkolün etkisiyle meydana geldiğinin saptanması durumunda, oluşan
hasarın poliçe teminatı dışında kalacağından davanın reddine aksi halinde
kabulüne karar verilmesi gerekeceği ilkesi benimsenmektedir. (Bkz. YHGK
23.10.2002 gün ve 2002/11-768-840; YHGK 7.4.2004 gün ve 2004/11-257-212; YHGK
2.3.2005 gün ve 2005/11-81-18; YHGK 14.12.2005 gün 2005/11-624-713 sayılı
ilamları).
Mahkemece verilen ilk hüküm, kazanın, salt
(münhasıran) sürücünün alkollü olmasının etkisi altında meydana gelip gelmediği
konusuna ilişkin olarak alınan raporların hüküm kurmaya yetersiz olduğu
gerekçesiyle Dairemizin 25.1.2010 tarihli ilamı ile bozulmuş, mahkemece bozma
ilamına uyularak 2 nöroloji ve 1 makine mühendisi olan bilirkişi heyetinden
alınan raporda kazanın münhasıran sürücünün alkollü olmasının etkisi ile
meydana gelmediği, kazanın oluşumunda yoldaki asfalt çalışması ile çukurların
da etkisinin olduğunun bildirilmiş olmasına göre davanın reddi yerine aksi
düşünce ile yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi isabetli değildir...),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri
çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda
direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme
kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar
okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Karar: Dava, trafik kazasından kaynaklanan
rücuan destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir.
Yerel mahkemece, davanın kabulüne dair
verilen karar davalı vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda başlık
bölümünde yazılı gerekçeyle bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararını, davalı vekili temyize getirmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne
gelen uyuşmazlık; dosya kapsamına göre, trafik kazasının salt (münhasıran)
alkolün etkisiyle meydana geldiğinin kabulü ile davanın reddinin gerekip
gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümüne yönelik olarak,
öncelikle konuya ilişkin yasal mevzuatın incelenmesinde yarar bulunmaktadır:
Bilindiği üzere, haksız eylem sonucu zarar
gören kişilerin korunmalarını sağlamak için mevzuatımızda çeşitli alanlarda
yaptırılması zorunlu sigorta türlerine yer verilmiştir.
Özel sigorta hukuku alanında sigorta
sözleşmesi yapma zorunluluğunun amacı, bazı meslek ve faaliyetler sonucu ortaya
çıkabilecek mal veya can zararlarının ödenmesini sağlayarak, toplumda bu çeşit
risklere maruz kalan kişileri korumaktır (Yaşar Karayalçın, Özel Sigorta Hukuku
Açısından Ölüm ve Cismani Zarar Riskleri, Ankara 1993, s. 127).
Bu amaçla mevzuatımızda kabul edilen
zorunlu sigorta türleri: Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigortası, Zorunlu
Karayolu Yolcu Taşımacılık Mali Sorumluluk Sigortası, Karayolu Yolcu
Taşımacılığı Zorunlu Koltuk Ferdi Kaza Sigortası, Tüpgaz Zorunlu Mali
Sorumluluk Sigortası ve Tehlikeli Maddeler Zorunlu Mali Sorumluluk
Sigortası'dır.
Bu kapsamda motorlu taşıt işletenin
sorumluluğu bir tehlike sorumluluğu olup, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu
(KTK)'nun 85. maddesinde düzenlenmiştir.
KTK'nun 85. maddesinin 17.10.1996 tarih ve
4199 sayılı Kanun ile yapılan değişikliğinde işletenin sorumluluğu
ağırlaştırılırken, aynı Kanunu'nun 91. maddesi ile Zorunlu Mali Sorumluluk
(Trafik) Sigortası yaptırma zorunluluğu da getirilmiştir.
ZMSS ile ilgili hükümler KTK'nun 91 ila
111. maddelerinde ve aynı Kanunun 93. maddesi hükmü uyarınca çıkarılan Zorunlu
Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
KTK'nun 91. maddesine göre: “İşletenlerin, bu Kanunun 85. maddesinin birinci fıkrasına göre olan
sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası
yaptırmaları zorunludur.”
Aynı Kanunun 85. maddesinin 1. fıkrasına
göre de, “Bir motorlu aracın
işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara
uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüs unvanı veya işletme adı
altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde,
motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüs sahibi doğan zarardan
müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.”
Buna göre, motorlu bir aracın
karayollarında işletilmesi sırasında, bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına
veya bir şeyin zarara uğramasına neden olması halinde o aracı işletenin zarara
uğrayan üçüncü kişilere karşı olan sorumluluğunu belli limitler dahilinde
karşılamayı amaçlayan ve yasaca yapılması zorunlu kılınan sorumluluk sigortası
türüne Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası (ZMSS) adı verilmektedir (Işıl Ulaş,
Uygulamalı Sigorta Hukuku Mal ve Sorumluluk Sigortaları, Ekim 2002, 3. Baskı,
s. 624).
Bu sigortanın amacı, trafik kazaları
nedeniyle üçüncü kişilerin uğrayacakları zararların kolayca temin edilmesi ile
zarardan sorumlu olan işletenin kaza riskine karşı ekonomik bakımdan korunmasıdır
(Hasan Tahsin Gökcan/Seydi Kaymaz, KTK'na Göre Hukuki Sorumluluk,
Tazminat-Sigorta Rücu Davaları ve Trafik Suç ve Kabahatleri, 2009, 6. Baskı, s.
391).
Trafik sigortası olarak da adlandırılan,
Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası, KTK'nun 91. maddesinde belirtildiği üzere
işletenin üçüncü kişilere verdiği zararları karşılamak amacıyla oluşturulmuş
bir zarar sigortası türüdür; Kanunun 91/1. ve 85/1. maddeleri uyarınca, Zorunlu
Mali Sorumluluk Sigortasını yapan sigortacı işletenin sorumluluğunu üstlenmektedir.
Kanunun 85. maddesinin son fıkrasına göre,
işleten, araç sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin
kusurundan kendi kusuru gibi sorumlu olduğundan, sigortacının sorumluluğunun
zararın niteliği yönünden de işleten gibi değerlendirilmesi gerekmektedir.
Dava konusunu oluşturan trafik sigortasında
sigortacının rücu hakkı KTK'nun 95. maddesinin 2. fıkrasında genel olarak
düzenlemeye tabi tutulmuş bulunmaktadır.
Bu düzenlemeye göre, anılan maddenin ilk
fıkrasında belirtilen ve sigortacının tazminat yükümlülüğünün azaltılması ve
kaldırılmasına ilişkin haller, sigortacı tarafından üçüncü kişilere karşı ileri
sürülemeyeceğinden, sigortacı zarar görene ödeme yaptıktan sonra, sigorta
sözleşmesine ve bu sözleşmeye ilişkin kanun hükümlerine göre, tazminatın
kaldırılmasını ve indirilmesini sağlayabileceği oranda kendi sigorta ettirenine
rücu edebilecektir.
Anılan düzenleme; sözleşme ve yasa gereği
sigorta ettirene karşı def'i hakkı bulunan sigortacının, bu hakka dayanarak
kendi âkidine dönmesini sağlamaktadır.
2918 sayılı Kanunda hangi hallerin
sigortacının tazminat yükümlülüğünün kaldırılması veya tazminat miktarının
azaltılması sonucunu doğuran durumlar olduğu sayılmış değildir. Bu husus
sözleşme hükümlerine bırakılmış bulunmaktadır.
Nitekim, ZMSS Poliçesi Genel Şartlarının
B.4 maddesinde bu husus “Zarar Görenlerin Haklarının Saklı Tutulması ve
Sigortacının İşletene Rücu Hakkı” başlığı altında ayrı bir
düzenlemeye tabi tutulmuştur.
Buna göre;
a) Tazminatı gerektiren olay, işletenin
veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin kasdi bir hareketi veya ağır kusuru
sonucunda meydana gelmiş ise,
b) İşleten, yetkili makamlardan izin
almaksızın düzenlenen bir yarış için Karayolları Trafik Kanunu uyarınca
yapılması gereken özel bir sigortanın yapılmamış olduğunu biliyorsa veya
gerekli özeni göstermesi halinde bilebilecek durumda ise,
c) Tazminatı gerektiren olay, aracın
Karayolları Trafik Kanunu hükümlerine göre gereken ehliyetnameye sahip olmayan
kimseler tarafından sevkedilmesi sonucunda meydana gelmiş ise,
d) Tazminatı gerektiren olay, işletenin
veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin veya motorlu aracın hatır için
karşılıksız olarak kendilerine verilen kişilerin uyuşturucu veya keyif verici
maddeler almış olarak aracı sevk ve idare etmeleri esnasında meydana gelmiş
veya olay, yukarıda sayılan kişilerin alkollü içki almış olmaları nedeniyle
aracı güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş bulunmalarından ileri geliyorsa,
e) Tazminatı gerektiren olay, yolcu
taşımaya ruhsatlı olmayan araçlarda yolcu taşınması veya yetkili makamlarca
tesbit edilmiş olan istiab haddinden fazla yolcu veya yük taşınması veya
patlayıcı, parlayıcı ve tehlikeli maddeleri taşıma ruhsatı bulunmayan
araçlarda, bu maddelerin parlama, tutuşma ve infilakı yüzünden meydana gelmiş
ise,
f) Sigorta ettirenin, rizikonun
gerçekleşmesi halinde, B.1 maddesinde belirtilen (beş gün içinde ihbar, koruma
ve kurtarma önlemleri alma, bilgi ve belgeleri gecikmeksizin verme, açılan
davayı duyurma, başka sigorta sözleşmeleri varsa bunları bildirme)
yükümlülüklerini yerine getirmemesinden dolayı zarar ve ziyan miktarında bir
artış olursa,
g) Tazminatı gerektiren olayın aracın
çalınması veya gaspedilmesi sonucunda olması halinde, çalınma veya gaspedilme
olayında işletenin kendisinin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin
kusurlu olduğu tespit edilirse, sigortacı, sigortacısına (işletene) karşı dönme
(rücu) hakkını kullanabilecektir.
Genel şartlardaki bu düzenleme tarzı,
maddenin yazımından da açıkça anlaşıldığı üzere, sınırlayıcı değil, sayıcı
nitelikte bir açıklama hükmü olarak getirilmiştir.
Eldeki rücu davası da, sigorta ettirenin
sözleşmeye aykırı davranışının varlığı iddiasına dayalı olarak açılmış, akdi
ilişkiye dayanılmıştır.
Bu nedenledir ki, taraflar arasındaki akdi
ilişki irdelenmelidir:
Somut olayda davacı A.. A.. tarafından
Karayolları Trafik Kanunu Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigorta poliçesiyle
davalı G.. A..'a ait 10 NH 159 plakalı aracın KTK'nun 91. maddesine tevfikan
05.08.2005- 05.08.2006 tarihleri arası 365 gün süreyle sigorta kapsamına
alındığı, akdi ilişkinin böylece kurulmuş olduğu poliçe kapsamından
anlaşılmaktadır.
Eldeki davada, sigortalayanın sürücüsünün
alkollü iken araç sürmesine dayanılmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümünde mevzuatımızda yer
alan ve alkollü olarak araç kullanımına ilişkin düzenlemeler üzerinde de
durulmalıdır:
Bilindiği üzere KTK'nun 48. maddesinde;
alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş
kişilerin karayolunda araç sürmelerinin yasak olduğu ifade edilmiştir.
Karayolları Trafik Yönetmeliğinin “Uyuşturucu ve Keyif
Verici Maddeler ile İçkilerin Etkisinde Araç Sürme Yasağı” başlıklı 97. maddesinde, alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli
sürme yeteneğini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmelerinin yasak olduğu
açıklandıktan sonra, konu ile ilgili olan “b-2” bendinde “Alkollü içki almış olarak kandaki alkol miktarına
göre araç sürme yasağı” kenar başlığı altında; Alkollü içki almış olarak
araç kullandığı tespit edilen diğer araç sürücülerinden kandaki alkol miktarı
0.50 promilin üstünde olanların araç kullanamayacakları açıklanmıştır.
Konuya ilişkin Karayolları Motorlu Taşıtlar
Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik Sigortası) Genel Şartlarının B.4.d maddesinde
ise tazminatı gerektiren olayın, işletenin veya eylemlerinden sorumlu olduğu
kişilerin veya motorlu aracın hatır için karşılıksız olarak kendilerine verilen
kişilerin alkollü içki almış olmaları nedeniyle aracı güvenli sürme
yeteneklerini kaybetmiş bulunmalarından ileri geliyorsa ödemede bulunan
sigortacının sigorta sözleşmesine ve bu sözleşmeye ilişkin kanun hükümlerine
göre tazminatın kaldırılması veya azaltılmasını sağlayabileceği oranda sigorta
ettirene rücu edebileceği açıklanmıştır.
Gerek KTK'nun 48. maddesinde gerekse
taraflar arasındaki akdi ilişkinin koşullarını belirleyen Genel Şartlarda,
alkollü araç kullanma halinde alınan alkolün güvenli araç sürme yeteneğini
engellemesi halinde, sigortacıya kendi âkidine rücu hakkı tanınmıştır.
ZMSS poliçesi genel şartlarına göre riziko,
işleten veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin veya motorlu aracın hatır
için karşılıksız olarak kendilerine verilen kişilerin alkollü içki almış
olmaları nedeniyle aracı güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş olmalarından
ileri gelmiş ise, olaydan zarar görenlerin zararları limit çerçevesinde
sigortacı tarafından karşılandıktan sonra kendi âkidi olan sigorta ettirene
rücu edebilme hakkı tanınmış bulunmaktadır.
Maddenin açık düzenlemesi karşısında
alkollü araç kullanma iddiasına dayalı rücu davası sigortacı tarafından kendi
âkidi aleyhine açılmalıdır. Aksi halde davanın pasif dava ehliyeti bulunmadığı
gerekçesi ile reddi gerekir. Poliçe Genel Şartlarının B.4 maddesinde “ödemede bulunan sigortacı, sigorta sözleşmesine ve bu sözleşmeye
ilişkin kanun hükümlerine göre, tazminatın kaldırılmasını sağlayabileceği
oranda sigorta
ettirene rücu edebilir” hükmü mevcuttur. Şu halde sigortacı davayı ancak
kendisiyle sözleşme yapan kişiye karşı açabilecektir.
Diğer bir anlatımla araç maliki olmakla
birlikte sigorta ettiren olmayan kişi sözleşmenin tarafı olmadığından, âkdin
tarafı olmayan araç malikine karşı Genel Şartların 4. maddesine dayanılarak
rücuan tazminat davası açılabilmesi mümkün değildir.
Yukarıdaki açıklanan düzenlemelerden
anlaşıldığı üzere; taraflar arasındaki Poliçenin Genel Şartlarına göre
sigortacının rücu hakkının doğumu için kazanın salt (münhasıran) alkolün
etkisiyle meydana gelmiş olması gerekmektedir; tek başına sürücünün alkollü
olması sigortacıya rücu hakkı vermez. Aracı sürenin, alkolün tesiri altında
olup, güvenli sürme yeteneğini kaybetmiş olması halinde, meydana gelen kazanın
sürücünün alkollü oluşunun bir sonucu olması gerekir.
Başka bir anlatımla sürücü alkollü olsa da,
olmasa da kaza meydana gelecektiyse bu durum sigortacının sigortalıya rücu
edebilmesi için yeterli bir neden değildir.
Bu kapsamda alkollü araç kullanma sebebiyle
oluşan bir rizikoda sigorta tazminatı ödeyen sigortacı kendi sigortalısına rücu
ederken 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK)'nun 1281. madde uyarınca böyle
bir durumun varlığını ispat ile yükümlüdür.
Yargıtay'ın yerleşik uygulamalarında;
sürücünün aldığı alkol oranının her zaman doğrudan doğruya sonuca etkisi
bulunmadığından, mahkemece nöroloji uzmanı, hukukçu ve trafik konusunda uzman
bilirkişilerden oluşan bilirkişi kurulu aracılığıyla, olayın salt alkolün
etkisiyle gerçekleşip gerçekleşmediğinin, alkol dışında başka unsurların da
olayın meydana gelmesinde rol oynayıp oynamadığının saptanması, sonuçta olayın
tek başına alkolün etkisi ile meydana geldiğinin saptanması durumunda, oluşan
hasarın poliçe teminatı dışında kalacağının kabulü gerekeceği ilkesi
benimsenmektedir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 11.05.2011 gün ve
2011/17-182-294 esas, karar; 23.10.2002 gün ve 2002/11-768-840 esas, karar;
07.04.2004 gün ve 2004/11-257-212 esas, karar; 02.03.2005 gün ve 2005/11-81-118
esas, karar; 14.12.2005 gün ve 2005/11-624-713 esas, karar sayılı ilamları).
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay ele
alındığında;
Dosya kapsamına göre, davacıya trafik
sigortası poliçesi ile sigortalı 10 NY 159 plaka sayılı aracın dava dışı sürücü
K.. A..'un alkollü olarak gece vakti çamurlu, çukurlu ve mucurlu zeminde
dikkatsiz ve tedbirsiz biçimde seyretmesi sonucu aracın direksiyon hakimiyetini
kaybederek takla atması sonucu olayın meydana geldiği anlaşılmaktadır.
İki adet nöroloji uzmanı ve makine
mühendisi bilirkişi kurulundan oluşan heyet tarafından düzenlenen bilirkişi
raporunda, 23.11.2005 tarihli Trafik Kazası Tespit Tutanağında yoldaki asfalt
çalışması sebebiyle yolun mucurlu olduğu, davacı şirkete sigortalı 10 NH 159
plakalı aracın yol kenarındaki mucura kapıldığı belirtildiğinden ve ayrıca
tutanakta yoldaki çamur ve çukurlardan da bahsedildiğinden, kazanın oluşumunda,
sürücü K.. A..'un alkollü olmasının etkisi olduğu gibi, aynı zamanda yol
şartlarının da etkisi olduğu, bu sebeple de kazanın salt (münhasıran) alkolün
etkisi altında gerçekleşmediği kanaatine varıldığı bildirilmiştir.
Kazadan yaklaşık 1 saat 25 dakika sonra
yapılan ölçüm sonucu araç sürücüsünün 0,70 oranında alkollü olduğu saptanmış
ise de, yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda sürücünün alkollü olması ve
alkolün etkisi altında bu kazayı yapması yalnız başına hasarın teminat dışı
kalmasını gerektirmez. Trafik sigortacısının ZMSS Poliçesi Genel Şartları B.4
maddesi uyarınca sigorta ettirene rücu hakkının doğumu için trafik sigortası
poliçesi kapsamında yapılan ödemenin meydana geldiği kazanın salt alkolün
etkisi altında oluşması ve bu durumun uzman bilirkişilerden oluşan heyet
tarafından verilen rapor ile saptanması gerekmektedir.
Açıkça görüleceği üzere ve yukarıda
değinildiği gibi kaza, tek başına davacı şirket sigortalısı araç sürücüsünün
alkollü olmasının etkisiyle meydana gelmemiştir. Olaya bunun yanında yoldaki
asfalt çalışması, çamur ve çukurların etkisinin olduğu da anlaşılmaktadır.
Görüşmeler sırasında bir kısım üyeler,
kazanın tek taraflı olarak araç sürücüsünün kusurundan kaynaklanması, kaza
sırasında sürücünün alkollü olması ve bilirkişiler tarafından yol şartlarına
kusur verilmemesi nedenleriyle kazanın salt sürücünün alkollü olması nedeniyle
meydana geldiğinin kabulü ile zararın teminat dışı kaldığını belirterek yerel
mahkeme kararının onanması yönünde görüş beyan etmiş iseler de, Kurul çoğunluğu
tarafından bu görüş kabul edilmemiştir.
Hal böyle olunca, açıklanan nedenlerle
davanın reddine karar vermek gerekirken; olayın oluş şekline, dosya içeriğine
ve Yargıtay'ın yerleşik uygulamalarına aykırı bir şekilde davanın kabulüne
karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
Sonuç: Davalı vekilinin temyiz
itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Dairenin bozma
kararının (2). bendinde gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.
maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince bozulmasına, istek halinde
temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 10.12.2014 gününde oyçokluğu
ile, karar verildi.
KARŞI OY:
Somut uyuşmazlıkta;
Davacının sigortacı, davalının da sigorta
ettireni olduğu 10 NH 159 plakalı araç, dava dışı alkollü sürücü K.. A..
yönetiminde iken 23.11.2005 tarihinde gerçekleşen tek taraflı kazada araçta
yolcu olarak bulunan K.M.'nin ölümü üzerine, desteğinden yoksun kalanlara
davacı tarafından Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi kapsamında ödenen
31.959,00 TL'nin, Poliçe Genel Şartları'nın B.4.d maddesi gereğince davalıdan
rücuen tahsili istemi ile eldeki dava açılmış,
Yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin
verilen karar, davalı tarafın temyizi üzerine Yargıtay 17.H.D.'nin 27.03.2012
günlü kararı ile “kazanın münhasıran sürücünün alkollü olmasının
etkisi ile meydana gelmediği, kazanın oluşumunda yoldaki asfalt çalışması ile çukurların da
etkisinin olduğu, davanın reddi gerektiği” gerekçesi ile bozulmuş,
Yerel mahkemece bozulan kararda direnilmesi
üzerine sayın çoğunluğun Özel Dairenin bozma gerekçesi doğrultusundaki görüşü
ile direnme kararı bozulmuştur.
Sayın çoğunluğun bozma gerekçesine
katılamıyoruz.
2918 Sayılı Karayolları Trafik Yasası'nın
95/2 maddesinde “ödemede bulunan sigortacının, sigorta sözleşmesine ve bu sözleşmeye
ilişkin kanun hükümlerine göre tazminatın kaldırılmasını veya azaltılmasını
sağlayabileceği
oranda sigorta ettirene başvurabileceği” öngörülmüştür.
Uyuşmazlığın yasal dayanağı Zorunlu Mali
Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının B.4.d maddesi olup, tazminatı gerektiren
olayın sürücünün alkollü içki almış olması nedeniyle aracı güvenli sürme
yeteneğini kaybetmiş olmasından ileri gelmesi durumunda sigortacının sigorta
ettirene rücu edebileceği düzenlenmiştir.
Bu hükme paralel olarak riziko tarihinde
yürürlükte bulunan 2918 sayılı yasanın 48/1 maddesi ile de “uyuşturucu veya keyif verici maddeleri almış olanlar ile alkollü içki almış
olması nedeniyle güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin karayolunda
araç sürmelerinin yasak olduğu” vaz edilmiş,
5237 sayılı Türk Ceza Yasası'nın 179/3
maddesinde de “alkol veya uyuşturucu madde etkisi ile ya da başka bir nedenle emniyetli
bir şekilde araç sevk edemeyecek halde olmasına rağmen araç kullanan kişi için” cezai yaptırım öngörülmüştür.
Görüldüğü üzere Özel Hukuk ve Ceza Hukuku
yönünden ortak nokta “sürücünün alkollü içki almış olması nedeni ile güvenli araç
sürme yeteneğinin kaybı olup bu hal sürücünün aldığı alkol oranı ile doğrudan
ilgilidir. Bu oran Adli Tıp Kurumu 5.İhtisas Kurulu ile Yargıtay 12.Ceza
Dairesi'nin istikrarlı rapor ve kararlarında benimsendiği üzere 100 promil
üzeridir.
Cezai sorumluluk açısından başka hiçbir
şart (olayın münhasıran alkolden kaynaklanması) aranmayıp sürücünün 100 promil
üzeri alkol almış olması yeterli görülmektedir. (Yargıtay 12 C.D 1.4.2014 gün
2013/14780 esas, 2014/8056 karar ve 12.02.2014 gün 2013/9249 esas, 2014/3374
karar sayı vd.)
Niteliği gereği sorumluluğun daraltıldığı
ceza hukuku yönünden 100 promil üstü alkol oranının cezalandırma açısından
yeterli olduğu gözetildiğinde, aynı oranın Özel Hukuk sorumluluğu yönünden de
geçerli olması Ceza Mahkemesi ile Hukuk Mahkemesi arasındaki ilişkinin doğal
bir sonucudur.
Bu halde sürücünün alkollü içki almış
olması nedeni ile güvenli araç sürme yeteneğini kaybettiğinin kabulü ve
sigortacının sigorta ettirene rücu edebilmesi için 100 promil üstü alkol alması
yeterli olup ayrıca sayın çoğunluğun kabulünde olan “olayın münhasıran sürücünün alkollü olmasından ileri gelmesinin” aranmasına gerek bulunmamaktadır. Zira sayın çoğunluğun kabulünde
olan bu husus ZMSS Genel Şartları B.4-d maddesi gerek 2918 sayılı yasanın 48/1 maddesi ve
gerekse hiçbir yasal düzenlemede yer almamaktadır.
Bu itibarla davalının sorumluluğu için
sürücünün alkol oranı ile ilgili “alkollü içki almış olması
nedeni ile güvenli araç sürme yeteneğinin kaybına ilişkin Poliçe Genel
Şartları'nın B.4.d
maddesi dışında ayrıca yasal hiçbir düzenlemede yer almayan olayın münhasıran
sürücünün alkollü olmasından ileri gelmesi şartınıda arayan sayın çoğunluk
görüşüne katılamıyoruz.
Somut olayda, Adli Tıp Kurumu 5.İhtisas Kurulu'nca
dava dışı sürücünün olayda 0.91 promil alkollü olduğu bildirilmiş ise de
gerçekte sürücü 115 promil alkollüdür.
Zira Adli Tıp Kurumu kaza saati olarak,
trafik kaza tutanağında yazılı olan 02.30'u esas almış ise de, tanıklar K. A.
ve İ. A. Bandırma'dan 24.00 sularında hareket ettiklerini bildirmelerine,
Bandırma ile sürücünün köyü olan Erikli köyü arasındaki mesafenin 13 km.
Civarında bulunmasına, kazanın ilçe ile köy arasında gerçekleşmiş olmasına,
Ceza Mahkemesince de kazanın 01.00 sularında gerçekleştiğinin kabul edilmesine
göre kaza saati 01.00 sularıdır. Sürücünün alkol oranının 70 promil olarak
tespit edildiği 03.54 saati ile kaza saati olan 01.00 arasında geçen sürede
Witmark formülüne göre kandaki alkol oranının saatte 15 promil azaldığı dikkate
alındığında sürücünün olay esnasındaki alkol oranı 115 promildir.
Bu oran Adli Tıp Kurumu 5.İhtisas Kurulu
ile Yargıtay 12.Ceza Dairesi'nin rapor ve istikrarlı karalarında benimsenen 100
promil üstünde olduğundan Özel Hukuk ilişkisi yönünden de Poliçe Genel
Şartları'nın B.4.d maddesinde düzenlenen rücu şartı davacı sigortacı lehine
gerçekleşmiştir.
Yerel Mahkemenin direnme kararı bu nedenle
yerindedir.
Bir an için, sayın çoğunluğun kazanın
münhasıran sürücünün alkollü olmasından ileri gelmesi şartının gerçekleşmesi
gerektiği aransa bile çoğunluk görüşünün aksine kaza sürücünün münhasıran
alkollü olmasından ileri gelmiştir.
Zira gerek bozmadan önce, gerek bozmadan
sonra düzenlenen tüm bilirkişi raporlarında dava dışı sürücü %100 kusurlu kabul
edilmiştir.
Yol kusuru nedeni ile sürücünün kusur
oranından bir indirim yapılmadığı gibi herhangi bir kurum ve kuruluşa da bu
nedenle kusur izafe edilmemiştir.
Dava dışı sürücü 2918 sayılı yasanın 52/b
maddesine aykırı davranarak aracının hızını yol durumunun gerektirdiği şartlara
uydurmadığından olayda tam kusurlu bulunmuştur.
Sürücünün 2918 sayılı yasanın 52/b
maddesine aykırı davranması nedeni ile bir taraftan tam kusurlu kabul edilmesi
diğer taraftan da sürücünün daha önceden durumunu bildiği aynı yol nedeni ile
münhasırlık şartının gerçekleşmediğinin kabulü ile sürücünün sorumlu
tutulmaması çelişki teşkil etmektedir.
Sonuç olarak 115 promil alkollü olan
sürücü, güvenli sürme yeteneğini kaybetmesi nedeni ile olay gerçekleşmiş olup
Poliçe Genel Şartları'nın B.4.d maddesi gereğince sigortacının sigorta ettirene
rücu şartı gerçekleştiğinden yerel mahkemenin usul ve yasaya uygun direnme
kararının Onanmasına karar verilmesi gerekirken, yasal dayanağı bulunmayan “kazanın münhasıran alkolün etkisi ile gerçekleştiğine ilişkin şartın
gerçekleşmediği” gerekçesi ile yerel mahkemenin direnme kararının bozulmasına karar veren
sayın çoğunluk görüşüne karşıyız. (¤¤)