Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
Esas
: 2012/7-502 Karar : 2012/707 Tarih : 10.10.2012
Taraflar
arasındaki "itirazın iptali" davasından dolayı yapılan yargılama
sonunda; Mersin 3. Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davanın kısmen kabulüne dair
verilen 28.12.2009 gün ve 2008/648 E., 2009/674 K. sayılı kararın incelenmesi
davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 7. Hukuk Dairesi'nin
13.09.2011 gün ve 2010/6075 E., 2011/4990 K.sayılı ilamı ile;
(...1-Dava,
haksız fiilden kaynaklanan tazminat alacağının tahsili için başlatılan icra
takibine karşı öne sürülen itirazın iptali istemine ilişkindir.
İddia
ve savunmaya, duruşma tutanaklarına yansıyan bilgi ve belgelere, bu yolla
saptanan dava niteliği ile dosya kapsamında toplanıp değerlendirilen delillere,
delillerin takdir, tahlil ve tartışımına ilişkin hükümde gösterilen gerekçelere
göre, davacının aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları
yerinde değildir.
2-Davacının
hükmedilen tazminat miktarına ve kurulan hükme yönelik temyiz itirazlarına
gelince, mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ise de, oluşturulan
hüküm davanın niteliğine, yasal düzenlemelere uygun düşmemiştir.
Haksız
fiilden kaynaklanan alacaklarda, talep halinde haksız fiilin meydana geldiği
tarihten itibaren faize hükmedilmesi gerekir.
Somut
olaya gelince: davacı, davalının kaçak elektrik borcunun tahsili amacıyla takip
başlatmış, asıl alacak, gecikme zammı ve KDV olmak üzere toplam alacağın
tahsilini talep etmiştir. Davaya konu alacağın abone sözleşmesinden değil,
kaçak elektrik kullanımından kaynaklandığı gözetildiğinde gecikme zammı isteme
hakkı bulunmayan davacının kaçak elektrik bedelini zamanında ödenmemesi
nedeniyle dava dilekçesinde gecikme zammı olarak davalıdan istediği bedelin
Borçlar Kanununun 101. maddesi hükmünde belirtilen gecikme (temerrüt) faizi
olduğu kabul edilerek gecikme nedeniyle istenebilecek bedelin buna göre
belirlenmesi gerekir.
Mahkemece
bilgisine başvurulan ve hükme esas alınan uzman bilirkişi raporunda, sadece
asıl alacak hesabı yapılmış, işlemiş faiz ise hesaplanmamıştır.
Hal
böyle olunca, mahkemece yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular dikkate
alınarak, dosya yeniden bilirkişiye verilerek davacının takip tarihi itibariyle
tahsilini istemekte haklı olduğu işlemiş faiz miktarının hesaplatılması için ek
rapor alınması, daha sonra toplanan ve toplanacak deliller birlikte
değerlendirilerek asıl alacak ve işlemiş faiz toplam miktarı üzerinden itirazın
iptaline, takibin devamına imkân verecek şekilde hüküm oluşturulması gerekirken
yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, davacının temyiz itirazının bu
yönden kabulüne karar vermek gerekmiştir...)
gerekçesiyle
bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda,
mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ
EDEN: Davacı vekili
HUKUK
GENEL KURULU KARARI
Hukuk
Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği
anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava,
alacağın tahsili amacıyla başlatılan takibe vaki itirazın iptali istemine
ilişkindir.
Davacı
vekili, müvekkilince davalı hakkında elektrik tüketim bedeli ve kaçak elektrik
kullanım bedelinin tahsili amacıyla takip başlatıldığını, davalının takibe
itiraz ettiğini, davalının itirazında haksız olduğunu belirterek, itirazın
iptaline, takibin devamına, % 40 icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline
karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı
vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece,
kaçak elektrik bedeli ve normal tüketim bedeli yönünden davanın kabulüne,
gecikme zammı, KDV ve icra inkar tazminatı istemi yönünden davanın reddine
karar verilmiştir.
Davacı
vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Daire'ce yukarıda başlık bölümünde
gösterilen nedenlerle bozulmuştur.
Yerel
Mahkeme, davacının gecikme zammı isteminin, gecikme (temerrüt) faizi olarak
nitelendirilmesinin mümkün olmadığını, hakimin talepten fazlaya
hükmedemeyeceğini gerekçe göstererek önceki kararda direnmiş; verilen kararı,
davacı vekili temyiz etmiştir.
Direnme
yoluyla Hukuk Genel Kurulu'nun önüne gelen uyuşmazlık; davacının takip
talebindeki gecikme zammı isteminin temerrüt faizi olarak nitelendirilip
nitelendirilemeyeceği; burada varılacak sonuca göre, asıl alacağa temerrüt
faizi eklenerek toplam alacak miktarının belirlenmesi gerekip gerekmediği,
noktalarında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın
çözümü için öncelikle gecikme zammının hukuksal niteliği üzerinde durularak,
gecikme zammının, temerrüt (gecikme) faiziyle ilişkisinin öğretideki görüşler
de ele alınarak irdelenmesinin de yapılmasında yarar vardır.
Temerrüt
(gecikme) faizi, borçlunun para borcunu zamanında ödememesi ve temerrüde
düşmesi üzerine kanun gereği kendiliğinden işlemeye başlayan ve temerrüdün
devamı süresince varlığını sürdüren, alacaklının zararın varlığını ve miktarını
ve borçlunun kusurunu ispat zorunda kalmaksızın borçlunun ödediği ve miktarı
yasalarla belirlenmiş asgari, maktu bir tazminattır (Bkz. Dr. Becker, İsviçre
Medeni Kanunu Şerhi, Borçlar Kanunu, Fasikül IV, s.5, Dr. S. Özkök Çevirisi;
A.Von Tuhr, Cilt 1-2, s.617, C.Edege Çevirisi; Dr. Nami Barlas, Para
Borçlarının ifasında Borçlunun Temerrüdü ve Temerrüt Açısından Düzenlenen Genel
Sonuçlar, İstanbul 1992, s.127 vd; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 11.6.1997
gün ve 1997/11-278 - 529 sayılı ilamı).
Belirtmek
gerekir ki, gecikmeden doğan zararlar nedeniyle gecikme tazminatı istenebilir.
Borçlanılan edimin gecikerek de olsa aynen ifası, bazı hallerde alacaklının
gecikme yüzünden uğradığı zararı karşılamaya yetmez. Bu nedenle alacaklı,
borçludan aynen ifa yanında gecikme dolayısıyla uğramış olduğu zararın
tazminini de isteyebilir. Gecikmiş ifa ile birlikte gecikme tazminatının
istenmesine engel yoktur. Burada alacaklının gecikme dolayısıyla uğradığı
zarara, gecikme zararı, bu zararın giderilmesi için ödenecek tazminata ise
gecikme tazminatı denir (Tekinay/Akman/Burcuoğlu/ Altop, Tekinay Borçlar Hukuku
Genel Hükümler, 7.Baskı, 1993 s.911-926; Prof. Dr. Fikret Eren, Borçlar Hukuku
Genel Hükümler, 5.Bası s.1088-1092).
Borçlunun
temerrüdü; borçlunun ifa etmekten kaçınamayacağı muaccel edimi, zamanında
yerine getirmeyerek ifada gecikmesi ve borcun ifasının hala mümkün bulunması
durumunda belirli şartlara bağlı olarak gerçekleşen bir sorumluluk nedenidir.
Para
borçlarında temerrüdün oluşması için kural olarak, borcun muaccel hale gelmesi
ve alacaklı tarafından borçluya ihtarda bulunulması gerekir. Muacceliyet en
yalın anlatımıyla, ödeme zamanının gelmiş olmasıdır. Borcun ifası için bir vade
öngörülmüşse kural olarak bu vadenin gelmesiyle muacceliyet oluşur. Muacceliyet
tek başına temerrüdü sağlamaya yeterli değildir; ayrıca alacaklı tarafından
borçluya bir ihtarda bulunulması da gerekir (818 sayılı BK. m. 101/f.1). İhtar,
alacaklının ödeme talebinden ibaret iradesini borçluya iletmesidir. İstisnaen
sözleşme veya kanunla getirilen düzenleme ile zamanında ödemede bulunulmaması
halinde ihtara gerek kalmaksızın temerrüt oluşabilir.
Para
borçları açısından borçlu temerrüdüne bağlanan sonuçlardan birisi, temerrüt
faizi ödeme yükümlülüğüdür. Temerrüt faizi borçlunun para borcunu zamanında
ödememesi ve temerrüde düşmesi üzerine kanun gereği kendiliğinden işlemeye
başlayan ve temerrüdün devamı müddetince varlığını sürdüren bir karşılık olması
itibariyle, zamanında ifa etmeme olgusuyla doğrudan bir bağlantı içindedir.
Temerrüt faizi belirtilen temel amaca hizmet etmenin yanı sıra, pratik başka amaçlara
da yöneliktir. Alacaklının bir zarara uğrayıp uğramadığı veya zararın temerrüt
faizi oranından daha düşük olup olmadığı tartışmalarına meydan verilmeksizin,
borçlunun faiz ödemeye peşinen zorlanması yargı organlarını büyük bir yükten
kurtarmakta ayrıca, borçluyu zamanında ödemede bulunmaya sevk etmektedir.
Temerrüt
faizi, muhtemel zararların giderilmesi amacıyla doğrudan doğruya yasa koyucu
tarafından öngörülmüş bir karşılık olup, talep edilebilmesi için gerçekten bir
zarar görülmüş olması gerekli değildir. Bu konuda borçluya bir ispat hakkı da
tanınmış olmadığı gibi, borçlunun temerrüde düşmekte kusurlu olması da şart
değildir. Tanımlanan bu özellikleri ile öğretide de hâkim olan görüş temerrüt
faizinin, alacaklının aksi iddia olunmayan farazi zararının asgari oranda
giderilmesine yönelik maktu ve götürü bir tazminat niteliği taşıdığı
yönündedir. Temerrüt faizinin fonksiyonu ve bu faizi öngören yasal düzenlemenin
amacı göz önüne alındığında tazminat nitelemesine varılabilir (Bkz. Dr. Nami
Barlas, age., s.127 vd)
Görüldüğü
üzere, para borçlarında borçlunun borcunu vadesinde ödememesi halinde yasal
faizden ayrık olarak uygulanan ve borçlu tarafından ödenmek zorunda bırakılan
gecikme zammının aslında bir faiz olduğunda kuşku yoktur. Nitekim HGK'nun
16.06.2004 gün ve 2004/19-357 E, 2004/360 K. sayılı ilamında da aynı ilkeler
benimsenmiştir.
Nevar
ki, uyuşmazlığın Hukuk Genel Kurulu'na geldiği aşamada 6098 sayılı Türk Borçlar
Kanunu yürürlüğe girmiş olup, Türk Borçlar Kanunu'nun Yürürlüğü ve Uygulama
Şekli Hakkında Kanunu'nun (6101 SK) 7. maddesinde aynen " Türk Borçlar
Kanununun kamu düzenine ve genel ahlâka ilişkin kuralları ile geçici ödemelere
ilişkin 76., faize ilişkin 88., temerrüt faizine ilişkin 120. ve aşırı ifa
güçlüğüne ilişkin 138. maddesi, görülmekte olan davalarda da uygulanır."
hükmünü içermektedir.
6098
sayılı Türk Borçlar Kanunu(TBK)'nun 88. maddesindeki "Faiz ödeme borcunda
uygulanacak yıllık faiz oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa faiz borcunun
doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir. Sözleşme
ile kararlaştırılacak yıllık faiz oranı, birinci fıkra uyarınca belirlenen
yıllık faiz oranının yüzde elli fazlasını aşamaz." hükmünü içermesinin
yanı sıra, temerrüt faizine ilişkin 120. maddesinde de aynen; "Uygulanacak
yıllık temerrüt faizi oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa, faiz borcunun
doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir. Sözleşme
ile kararlaştırılacak yıllık temerrüt faizi oranı, birinci fıkra uyarınca
belirlenen yıllık faiz oranının yüzde yüz fazlasını aşamaz. Akdî faiz oranı
kararlaştırılmakla birlikte sözleşmede temerrüt faizi kararlaştırılmamışsa ve
yıllık akdî faiz oranı da birinci fıkrada belirtilen faiz oranından fazla ise,
temerrüt faizi oranı hakkında akdî faiz oranı geçerli olur." düzenlemesine
yer verilmiştir.
Tüm
bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Davacı
vekili tarafından Mersin 1. İcra Müdürlüğü'nün 2007/1167 esas sayılı icra
dosyası ile davalı hakkında başlatılan icra takibinde; asıl alacak ve KDV
istemiyle birlikte 6.035,00 YTL gecikme zammının tahsili de istenilmiştir.
Davacının takip talebinde "gecikme zammı" olarak istediği bedel
gecikme (temerrüt) faizi olup asıl alacağa temerrüt faizi eklenmek suretiyle
toplam alacak miktarının belirlenmesi gerekir.
Ancak,
somut uyuşmazlığın çözümü bakımından karar tarihinden sonra yürürlüğe girmiş
bulunan ve halen devam eden davalarda da uygulanması gereken hükümler içeren
6098 sy TBK ve 6101 sayılı Kanun'un, somut olaya etkisinin bulunup
bulunmadığının yerel mahkemece değerlendirilmesi gerekmektedir.
Hal
böyle olunca; yerel mahkemece, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire
bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya
aykırıdır.
Bu
nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ:
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının, yukarıda ve
Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun
30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen "Geçici
madde 3" atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanunu'nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, aynı Kanun'un 440. maddesi
uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 10.10.2012 gününde yapılan ilk
görüşmede oyçokluğuyla karar verildi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder